Son birkaç zamandır Çin-Rusya-AB ve ABD arasındaki siyasi-ekonomik gerilimi yazmaktayız. Bu zaten herkesçe malum bir durum. Soğuk Savaş’ın bitmesi, doğu blokunun yıkılması ile Rusya ve Doğu Avrupa ülkeleri batı bloğunun ekonomik sistemini benimsediler.
O zamanlar bunun Dünya’ya nihai barışı getireceği, insanların serbest piyasa ekonomisi, çoğulcu demokrasi ve ortak uluslararası bir hukukun üstünlüğü paydasında barış içerisinde yaşayacağı beklentisi vardı. Hatta Japon asıllı ABD'li ünlü siyaset bilimci Francis Fukuyama bu durum için “Tarihin sonu” demişti.
Ancak daha sonra dünyada yaşananlar hiç de öyle olmadı. Bırakın tarihin mutlu sonla bitmesini ikinci bir soğuk savaş başlamış durumda. Hatta adı konulmamış bir üçüncü dünya savaşının arifesinde olduğumuzu iddia eden görüşler bile var.
Peki bu neden böyle? Hiç kuşkusuz bunun birçok sebebi var. Bazılarını bu sütunlarda uzun uzadıya anlattık. Ancak dikkatlerden kaçmaması gereken bir nokta var. Dünya’da şu an birbirine rakip olan yazının başında bahsettiğimiz bütün bu bloklar aslında kapitalist bir ekonomiyi uyguluyorlar. Sadece kapitalizm anlayışları farklı.
Bu ekonomik modelin ana vatanı diyebileceğimiz Avrupa’da daha sosyal korumacı bir model hâkim. Sosyal devlet, onu destekleyen güçlü bir demokrasi, vatandaşların bireysel özgürlükler, ifade özgürlüğü gibi konularda bilinci… Tüm bunlar Avrupa’daki kapitalist modelin ana unsurları. Tabii ki Avrupa Birliği, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gibi üst yapıları da unutmamak gerekir.
ABD, şu an Dünya’da kapitalizmin bayraktarlığını yapan ülke konumunda ve modelin bir tür ihracatçısı gibi davranıyor. ABD’deki model Avrupa’ya göre daha sosyal korumasız, daha püriten bir kapitalizm. Devletin ekonominin içinde neredeyse hiç olmadığı, piyasanın tamamen her şeye hâkim olduğu, kural ve kanunların genelde piyasanın talep ve ihtiyaçlarına göre şekillendiği bir model.
Ancak ABD’de de gerek hukuk gerekse sivil toplum çok güçlüdür. Vatandaşın hakkını koruyan yasal-toplumsal mekanizmalar çok işlevseldir. Siyaset sınıfında halka hesap verme bilinci çok ileridedir. Başkan Trump’un şu günlerdeki azil sürecini düşünün. Böyle bir şeyi Rusya ya da Çin’de hatta birçok ülkede hayal bile edemezsiniz. Fakat belirtmek gerekir ki sosyal haklar, sağlık sigortası, çalışanların özlük hakları gibi birçok konuda Avrupa’nın gerisindedir.
Bu iki örneğe karşın Rusya ve Çin ise soğuk savaşta oldukları gibi karşı kutuptalar. Ancak bu sefer kapitalizmin kendi içindeki mücadelenin karşı kutbundalar. Tüm üretim araçlarının devlete ait olduğu komünist modeli terk edip, soğuk savaştan sonra esas olarak Batı’nın ekonomik modelini kabul ettiler.
Ama bu tam bir kabul olmadı. Çin, kâğıt üzerinde halen komünist bir ülke. Tek parti rejimi ile yönetiliyor. İnsan hakları, hukukun üstünlüğü, vatandaşların yönetime katılması, şeffaflık, yöneticilerin hesap vermesi gibi konularda batının modelini benimsemedi. Sadece ekonomik modeli uygular, taklit ederim ama siyasi-sosyal konularda size benzemeyeceğim, gibi bir yaklaşım içerisinde. Bir milyarı geçen nüfusu ile hem büyük bir pazar hem de ucuz iş gücü kaynağı. Bu yüzden de ABD başta olmak üzere batı bloğunun neredeyse en büyük ticari partneri konumunda. Batı, Çin’i yer yer eleştirse de hatta ABD kendisine en büyük rakip olarak görse de ticari bağları hiçbir zaman kesmedi. Bu bağlar artık kesilebilecek gibi değil.
Rusya’da da benzer biri durum var. O da Sovyetler Birliği’nin dağılmasını takiben batı ile ekonomik olarak entegre oldu. Mavi akım, Kuzey akımı ve bunun gibi birçok proje ile Avrupa ve Türkiye’nin enerji tedarikçisi konumuna geldi. Ancak Rusya da Çin gibi batı modelinin demokrasi tarafı ile ilgilenmedi. O tarafı özellikle istemedi. 2000 yılından beri aynı kişi tarafından yönetiliyor. Yurtdışında muhalifleri öldürtmekten, Ukrayna’yı işgale, Kırım’ı ilhaka kadar, Rusya birçok konuda batı ile kavgalı bir ülke. Hatta birçok Rus vatandaşı batı ülkelerinin yaptırım listesinde.
Görüldüğü üzere kapitalizm, ya da serbest piyasa şu an Dünya’ya genel geçer ekonomik model. Bu, yakın zamana kadar değişmeyecek gibi görünüyor. Belki çeşitli tadilatlara uğrayabilir o kadar. Soğuk savaş döneminin aksine rakip ülkeler birbirleri ile ekonomik modeller üzerinden rekabet etmiyorlar. Bu anlamda soğuk savaşı kapitalizm net olarak kazandı. Ancak demokrasi, şeffaflık, hukukun üstünlüğü konusunda eski komünist blok, Batı’yı örnek almadı.
O yüzden şu an Dünya’daki rekabet bir yerde de kapitalist modellerin rekabetidir. Tabii ki diplomatik, siyasi, coğrafi birçok sorun var. Ama ekonomi gözlüğü ile bakarsak deyim yerindeyse kapitalizm kendi içinde bir fraksiyon çatışması yaşıyor.
Bu yeni soğuk savaşta hangi modelin doğru olduğu değil, serbest piyasanın hangi alt türünün doğru olduğunun kavgası veriliyor.
Ülkemizdeki AB taraftarlığı, Avrasyacılık gibi tartışmalara bakarken bu gözle de bakmakta fayda var.