Rock müziğinin asi çocukları The Beatles, Pink Floyd, Rolling Stones, Led Zeppelin, Deep Purple gibi gruplar aynı zamanda rock´ta çığır açan bir özelliğe sahiptirler.
Mesela Pink Floyd ilk çıktığında daha çok Psychedelic soyutlukta bir müzik üretiyordu. Yani sürrealist sözlerin ön planda olduğu, değişik melodiler ve sesler denemeyi seven bir müzikti.
Pink Floyd´un kurucusu ve de isim babası olan Syd Barrett, Psychedelic akımının en önde giden temsilcilerindendir. Pink Floyd´un ilk albümü olan ve bestelerinin tamamına yakını syd tarafından yapılan the piper at the Gates of dawn albümü 1967 yılında çıkan bir çok albüm gibi Psychedelic´ti.
İşte bir boyutuyla gotik bir modern zaman masalı olan Pink Floyd, giderek anti-totaliteryan ve savaş karşıtı bir özelliğe evrilmiştir.
Psychedelic alemlerinden yeryüzüne inen rock´ın asi çocukları adeta birbiri ardına sökün ederler. Özellikle Revolutin şarkısıyla Beatles, 68´deki sokak eylemlerine ithafen yazdıkları Street fighting man´le Rolling Stones Batı´nın kapitalist değerleri üzerinde kelimenin tam anlamıyla tepinmeye başlarlar.
Beatles´in Revolutin şarkısı ?devrim´den ve dünyayı değiştirmekten söz etmektedir artık:
/Bir devrim istediğini söylüyorsun
Eh biliyorsun
Hepimiz dünyayı değiştirmek istiyoruz
Bunun evrim olduğunu söylüyorsun bana
Eh biliyorsun
Hepimiz dünyayı değiştirmek istiyoruz
Ama yok etmeden bahsettiğinde
Beni sayabileceğini bilmiyor musun
Her şeyin güzel olacağını bilmiyor musun?/
Asi çocuklar, konforlu medeniyetin değerlerini kökünden sarsmaktadırlar. Konformizmin hegemonyası tarumar edilmeye başlamıştır bir kere... Ardına bakmadan yoluna devam eden lokomatife Led Zeppelin, Deep Purple, The Kinks gibi yeni vagonlar eklenmiştir. İnce anarşizmleriyle kapitalizmin tahakkümüne karşı müziği bambaşka bir istikamete yöneltmişlerdir.
Bu çerçevede özellikle Pink Floyd´un ideolojiler ötesi duruşunun altını çizmek gerekiyor. Evet şarkılarıyla otoriteye ve totaliterizme karşı nefreti yansıttılar, ama aynı zamanda basit mutluluklara dayalı otantik hayatlara çağırarak yalnızlığın arızi olduğuna ve aşılabileceğine vurgu yaptılar hep. Hemen belirtmek gerekiyor ki, Pink Floyd´un ideolojik damarı hiçbir zaman kaba ve kalın çizgilerle verilen siyasi mesajlarla aynı paralelde olmamıştır. Grubun belki de en önemli ideolojik özelliği, tutunamayan ezik bireylerin otoriteye biat ederek faşizme savrulabileceğine dikkat çekmesidir.
***
Pink Floyd´un bugün bile dillerden düşmeyen The Wall şarkısı, savaşın çılgınlığına karşı adeta içsel bir manifesto niteliğindedir. The Wall´ın ?Mother´ bölümünü dinlerken İkinci Dünya Savaşı sonrası Avrupalı insanın derin psikolojik travmasını bütün kalbinizle hissedersiniz. İşte bu Soğuk Savaş döneminde, her daim bir saldırı tehdidi altında yaşamakta olan insanlar zihinlerinde duvarlar örerek kendilerini savaşın lanetli ortamından korumaya çalışırlar.
/Anne bombayı atacaklar mı sence?
Anne şarkıyı sevecekler mi sence?
Anne hayalarımı parçalamaya
çalışacaklar mı sence?
Anne bir duvar öreyim mi?
Anne başkanlığa aday olayım mı?
Anne hükümete güveneyim mi?
Anne beni cepheye sürerler mi?
Sus şimdi bebeğim, ağlama
Annen senin tüm kabuslarını gerçeğe
dönüştürecek,
Annen kendi korkularının tümünü sana aşılayacak
Annen seni burada koruyacak
Kanatlarının altında
Uçmana izin vermeyecek ama şarkı
söylemene belki
Annen her zaman bebeğini rahat ve sıcak tutacak,
Tabii ki annen duvarı örmeye
yardım edecek./