Dünya Bizim'den Erhan Çamurcu Adil Ekonomik Düzeni yazdı...
Üretim ve tüketim arasındaki dengenin planlanması, üretim fazlası malın tüketiciyle buluşturulması, üretim sürecine dâhil olacak unsurlar arasındaki dengenin belirlenmesi, piyasada bulunan malın değerinin ölçülmesi vb. faaliyetler insanlık tarihi boyunca toplumların, devletlerin ve nihayetinde bütün dünyanın ekonomi modellerini belirlemiştir. Günümüz dünya ekonomisi içinde kapitalizm ve komünizm iki büyük ekonomi modeli olarak öne çıkıyor. Her ne kadar komünizm, kapitalizmin antitezi gibi okunmaya çalışılsa da bu iki model “kuvvetin üstünlüğü” ilkesi itibariyle ikiz kardeştirler. Tek farkla ki kapitalizmde sermayenin üstünlüğü esasken komünizmde devletin üstünlüğü esastır. Adil Ekonomi Modeli ise “Hakk’ın üstünlüğü” ilkesiyle bu iki sömürü düzeninden ayrılıyor. Prof. Dr. Necmettin Erbakan, MGV Yayınlarından neşredilen “Adil Ekonomik Düzen- Faizsiz Bir Dünya” adlı kitabında evrensel barışı ve ekonomik refahı sağlayacak alternatif bir ekonomi modeli olarak sunuyor Adil Ekonomik Düzeni.
Erbakan, aynı zamanda parti programına da dâhil ettiği bu ekonomi modelinin, T.C. Anayasası’nın 2. maddesi itibariyle de bir zorunluluk olduğunu vurguluyor. Anayasanın 2. maddesinde; “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.” ifadesi yer almasına rağmen adil bir düzenin nasıl tesis edileceği açıklanmamıştır. Erbakan’a göre bu adil düzen ancak Adil Ekonomik Düzenle mümkündür.
Erbakan, dünya tarihi boyunca Hak ve batılın dünya düzenini şekillendirmede sürekli savaş halinde olduklarını belirtiyor. İlk olarak Mezopotamya’da Hz. İbrahim (as) öncülüğünde Hakk’ı üstün tutan bir medeniyet oluşturulmuş ve bu medeniyet Mısır’ı etkilemiştir. Firavunlar bu medeniyeti bozarak kuvveti üstün tutan Mısır medeniyetini kurmuşlardır. Mısır’daki bu zulüm medeniyetinin karşısına Hz. Musa öncülüğünde yeniden Hakk’ı üstün tutan bir medeniyet kurulmuştur. Bu medeniyet eski Yunan’ı etkilemiş ancak Yunanlılar da bu medeniyetin aslını bozarak kuvvetin üstünlüğüne dayalı bir medeniyet kurmuşlar. Buna karşılık Hz. İsa öncülüğünde Hakk’ı üstün tutan yeni bir medeniyet kurulmuştur. Bu medeniyet de Roma’yı etkilemesine rağmen Romalılar da bu medeniyetin özünü bozup kuvvetin üstünlüğüne dayalı bir medeniyet kurmuşlar. Bu zulüm medeniyetine karşılık da Hz. Muhammet Efendimiz (sas) öncülüğünde yeni bir adil düzen kurulmuş ve bin yıldan uzun bir süre dünyaya hâkim olmuştur. Bugünkü kuvvetin üstünlüğü esasına dayanan sömürü düzenine karşı da yeni bir adil düzenin kurulması gerekir ve Türkiye bu düzenin kurulmasında başrol oynayabilecek ülkedir.
Erbakan’ın kitaptaki iddialarından biri de komünizm ve kapitalizmin uzun süre yaşayamayacağı yönündedir. Bu iki ekonomi modeli de “ezen-ezilen” ilişkisine dayandığı için sürdürülebilir değildir. Kapitalizm, kar ve faiz ekseninde hareket eden, sömürü odaklı ve şirketler aracılığıyla sermayenin tekelleşmesi esasını benimseyen bir model olduğu için büyük halk kitlelerinin açlığa ve yoksulluğa mahkûm olmasına yol açar. Komünizm ise aynı şeyi sermayenin devlette tekelleşmesi yoluyla yapar. Adil Ekonomik Düzende ihtiyaç, üretim ve tüketim dengesi gözetilir, sermayenin tekelleşmesi önlenir, devlet piyasanın ve sermayenin garantörü durumundadır. Faiz kesinlikle yasaktır, kredi kullanımının belirli ölçütlerini ve şartları vardır. En önemli şart ise üretim şartıdır. Üretim amaçlı kredi kullanımı piyasaya para akışı sağlayacağı ve işsizliğin önlenmesine katkı sunacağı için önemlidir.
Bankalar devlet tarafından işletilmeli
Adil Ekonomik Düzenin kredi türlerinden biri de “Selam Senedi Kredisi”dir. Bu kredi, bedeli daha sonra hizmet olarak ödenmek üzere kredi kullanımı olarak tanımlanabilir ancak yine faizsiz. Bu kredi türünün güçlü bir örneğini de Fransa’da bir belediye başkanı üzerinden veriyor Erbakan: “Fransa’da bir belediye başkanı, belediyenin parası olmadığını görünce özel fiş çıkartıp bu fişle çalışanların zaruri ihtiyaçlarını karşılayarak şehri imar edip genişletti. Caddelerdeki dükkânları ve iş yerlerini devletin parasıyla yüksek fiyata satarak zengin oldu. Çalışanları zengin etti ve şehri imar etti. Bu durum karşısında ırkçı emperyalizm, Fransa’daki mevzuata ‘kimse para yerine kaim olacak evrak tanzim edemez.’ ilkesini koyarak, kendi kontrolü dışında bu kabil faaliyetlerin yapılmasına engel oldu.”
Erbakan kitapta, Adil Ekonomik Düzen modelinin ayrıntılarını verirken mevcut düzen içinde ekonomik faaliyetlerin vazgeçilmez bir unsuru olan faiz sorununa da değiniyor. En çok sorulan;
“Bugünkü dünyada faiz kalkar mı?”
“Faiz kalkarsa kim kime para verir?”
“Yatırım yapacak insan parayı nereden bulacak, nasıl bulacak” sorularını da cevaplıyor. En başta Adil Ekonomik Düzen içinde bankaların devlet tarafından işletilmesinin esas olduğunu ve kişilere üretimleri, sermayeleri, iş güçleri ve teminatları itibariyle faizsiz kredi sağlayacağını vurguluyor. Devlet, bütün şirketlerin doğal bir ortağı kabul edildiği için şirketlere sağlanan krediler üretimin artmasını ve doğal olarak devletin kar payının da yükselmesini sağlayacaktır. Kişiler bankaya yatırdıkları para oranında kredi kullanabilecekleri için yastık altında para tutmak gereksiz olacak böylece kredi için kaynak sıkıntısı yaşanmayacak. Her vatandaş, bedeli daha sonra faizsiz olarak ödenmek üzere bankadan birbirlerinin parasını kredi olarak kullanabilecek ancak kredi kullanmanın en önemli şartı üretim ve ihtiyaç. Stokçuluğun ve haksız kazancın önüne geçmek için gerekli şartları sağlamayan kişi ve kurumlara kredi verilmeyecek.
Adil Ekonomik Düzenin en önemli unsurlarından biri de esnaf loncaları ve sendikalar. Kişi ve kurumlar bu tür sivil toplum örgütlerinden bir çeşit liyakat ve ehliyet belgesi almak zorundalar. Aksi takdirde kredi kullanımına izin verilmez. Kabul etmek gerekir ki Adil Ekonomik Düzen, ancak İslam ahlakının yerleştiği bir toplumda hayata geçebilir.
Özetle:
Ezcümle, Adil Ekonomik Düzen faiz odaklı dünya düzenine savaş açarak evrensel barışı yani İslam’ı hâkim kılmayı amaçlayan siyasi, sosyal, toplumsal, ekonomik ve en önemlisi dini bir harekettir.