17 09. 2018 Pazartesi
Kelimelerin ve kavramların anlamlarının içinin boşaltıldığı ya da değiştirildiği bir kültürde yaşıyoruz. Kimisi için olumlu bir kelime, bir başka kişi için çok olumsuz olabiliyor. Buna sizler de şahit olmuşsunuzdur. Günlük dilde kullanılan birçok kelime de aynı şekilde. Bir zamanlar olumsuz olarak kullanılan ?manyak´ kelimesi artık olumsuz değil ve hatta abartılı olumlu.
Aktivist kelimesi de böyle bir kelime. Kime ve neye göre diye sorma ihtiyacı duyuyor insan. Bu yüzden ben de TDK sözlüğüne yöneldim.
Aktivist: ?Toplumsal veya politik değişim meydana getirmek, belirli sorunlara dikkat çekmek için özel amaçlı etkinlik gerçekleştiren kimse´ anlamında. Aktif olma durumu. Gelişmeler karşısında aktif olup tepki verme hali de diyebiliriz.
Bunun tam karşıtı da Attentistler. Tepkisizler ya da sadece bekleyenler.
Bugünlerde aktif olup tepki verme gayretinde olan bir grup var: ?Hambacher Forst´ ya da Hambacher Ormanı Aktivistleri.
Hambacher ormanı, Kuzey Ren Westfalya eyaletinde Hambach şehrinden adını alan orman, tam 12000 yıllık.
Bu ormanın hikayesi 2004 yılına dayanıyor. RWE adlı enerji şirketi bu bölgeyi uzun yıllardır kullanıyor ve arazideki ağaçları keserek kendine linyit kömürü için alan açıyor. Bu alan genişletme çalışması hızla devam ederken gençlerden oluşan aktivistler de buna engel olmak için eylemdeler.
Hem de nasıl bir eylem.
20 metrelik ağaçların tepelerine kurdukları tahta evlerde yaşıyorlar. Kurdukları bu tahta evler tahtadan yapılmış köprülerle birbirlerine bağlı ve bu ağ sayesinde bütün hayatlarını ağaç tepelerinde idame ettiriyorlar.
Bugünlerde güvenlik güçleri bu gençleri ormandan uzaklaştırmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Ellerinden gelen de malumunuz zor kullanmak.
Zor kullanma, kimden gelirse gelsin karşı geldiğimiz bir eylem. Hele de dikkatleri ?çevre bilinci´ne çekmek isteyen gençlere olunca.
Bu gençlerin eylemlerini görünce aklıma iki şey geldi:
Bir Gezi parkı olayları, ikincisi de vahşi kapitalizm.
Gezi parkı olaylarını yaşadık. Öyle şiddetli yaşadık ki; toplum ikiye ayrıldı. Gezi parkına destek verenler ve vermeyenler. Üzerine ne tezler oluşturuldu. Geldi ve geçti.
Gezi parkı olaylarında insanlar ne kadar samimiydi diye de aklıma geldi. Neden mi? Çünkü Hambacher ormanında eylem yapan gençleri görünce, insanın aklına direk bu soru gelir de o yüzden.
Kendilerine hayat tarzı olarak kabul ettikleri yaşamı gösterişsiz, samimice, ısrarla yaşadıkları için.
Kimileri onlar için aktivist kelimesini kullanmak yerine anarşist kelimesini de kullanabilir. Hoş, anarşist kelimesi de, başta söylediğim tarzda bir kelime. Anarşist demek bütünüyle olumsuz bir şey. Gerçekten öyle mi acaba?
Neyse?
İkincisi de vahşi kapitalizm demiştim ya. Bu eylemde aklıma gelen ikinci, belki de daha önemli olan da Kapitalizm.
RWE, dev enerji şirketi de kapitalizmin görünen yüzü. Ve karşısında yel değirmenlerine savaşır gibi direnmeye çalışan aktivistler. Onlar da biliyorlar tabii, bu direnmenin ?yel değirmenlerine´ direnmek gibi olduğunu. Çünkü kapitalizm karşısına çıkan herşeyi yiyip, yok ediyor. Karşısına çıkan insanların hepsine aynı şeyi yapıyor:
İki tercih sunmak. Ya ondan tarafa olmak, ya da her türlü olumsuz etiketi kabullenip düşmanı olmak.
Bu iki tercihten birini seçme noktasında ise hiçbir şey etkili değil. Ne milliyet, ne etnik köken, ne inanç ve ne de din..
Müslüman kapitalist, hristiyan ve yahudi kapitalist, Türk-Alman-İngiliz vb kapitalist olduğu gibi tam karşıt olanları da var. Müslüman-hristiyan-yahudi-Türk-Alman-İngiliz antikapitalist.
Siz hangi taraftasınız diye direk sormak da isterdim. Acaba yığın olarak bizler hangi taraftayız?..
Taraf olmak çok zor öyle değil mi?
Antikapitalist olunca hayat çok zorlaşıyor. Samimi şekilde kendini bozmadan kapitalizm karşıtı olmak.
Düşüncede öyle olup, kapitalizmin bütün nimetlerinden yararlanarak antikapitalist olunamıyor.
Aynı İslam´a inanıp müslüman gibi yaşayamamak gibi.
Birbirlerine ne kadar benziyor diye de aklıma geldi, İspanya´daki anarşistlerin tarihçelerini okuduğumda. İspanya´daki anarşistler kendilerine ait kommünler kurarak, kitaplarla kendilerini eğiterek, fabrikaları kendileri işleterek, eşit çalışma ve eşit bölüşüm yaparak kapitalizme karşı direnmişlerdi. Sonra birileri çıktı ve onların yaşamları üzerinden reklam yaparak devrim yapacağız diye kandırarak, antikapitalistçilik yaptılar.
Müslümanlar da İslam´ı özümseyip, hayatlarında yaşayarak İslam´ın nasıl yaşanacağını dünyaya gösterdiler. Ve daha sonra birileri çıktı ve bunu kullanarak dincilik yaptılar.
Hani bir hikaye vardır ya: ?Bir zamanlar, şehirde yaşayan ayakkabı tamırcisi ermişin yanına, dağ köyünde yaşayan, çiftçilik yapan ermiş arkadaşı gelmiş. Gelirken de, eli boş gelmemek için sağdığı sütü yazmaya doldurup getirmiş. Ermiş olduğu için de süt yazmadan damlamıyormuş. Ayakkabı tamircisi arkadaşının dükkanına girmiş oturmuş. Gelen bayan müşteri, ayakkabısını çıkarırken hafif eteği açılmış ve dağ köyünden gelen ermişin gözü kaymış. Gözü kayar kaymaz da süt damlamaya başlamış. Anlayacağınız, ermişlik eteğin açılmasına kadarmış.
Şehirde yaşayan ayakkabı tamırcisi ermiş de hemen lafı yapıştırmış: ?Mesele dağda ermiş olmak değil, işte böyle şehirde ermiş olmak azizim´ demiş?.
Şehirde, hayatın içinde ermiş olmak dağda ermiş olmaya benzemez yani.
Bugün bizim de ihtiyacımız olan aslında tam bu kabilden: Yanlış İslam anlayışlarının hüküm sürdüğü müslümanların arasında sağlam ve düzgün İslam´a inanan ve bunu bozmadan yaşayabilen, yaşayakalan müslümanlar; kapitalist sistemin içinde kendini bozmadan, antikapitalist olmanın bütün gerekliliklerini yapacak kadar inancında sağlam olarak yaşayabilen, yaşayakalan antikapitalistler?
Sevgi ve Bilgiyle kalın