Kapitalizm ve Allah... Atilla ÖZDÜR, 19 Temmuz 2018 Perşembe, Yeni Akit

Yüce Allah´ımızın mükâfatlandırıcı, koruyucu, ikram edici, sevindirici ve af edici sıfatlarının, kullarının gerçek kişilikleri üzerindeki iradesini dünyevi mantık ölçülerine göre düşünmek yerine; tüzel kişilikleri yönünden ve gamsız tasasız müreffeh gelec

Kapitalizm ve Allah... Atilla ÖZDÜR, 19 Temmuz 2018 Perşembe, Yeni Akit

Atilla Özdür, 19 Temmuz 2018 Perşembe

Yüce Allah´ımızın mükâfatlandırıcı, koruyucu, ikram edici, sevindirici ve af edici sıfatlarının, kullarının gerçek kişilikleri üzerindeki iradesini dünyevi mantık ölçülerine göre düşünmek yerine; tüzel kişilikleri yönünden ve gamsız tasasız müreffeh geleceklerinden emin yaşayabilmek için uyguladıkları felsefi sistemleri üzerinden düşünelim...

Mesela;

Hz. Allah, kullarının, tabii ki iman esaslarına riayetkar olarak amellerinde liberal kapitalizme uyumlu yaşamalarından mı hoşnuttur, yoksa planlamacı devletçiliğe sadakatle bağlananlarına mı daha gafur ve rahimdir?...

¥

Liberal kapitalizmde devletin görevi birkaç kalem hizmetle sınırlandırılmıştır. Adaleti sağlamak için mahkemelerle hapishaneleri işletmek. İç huzur için polis, dışa karşı güvenliği sağlayıcı asker gücünü hazırlamak. Bu arada yolların yapımı, halkların sağlık ve selametleri bakımından, köyden kentlere kadar lağım kanalsız hiçbir yer bırakmamak... 

Gerisi, hastanelerinden postanelerine, mekteplerinden don gömlek imalatına, fırıncılıktan kerhaneciliğe kadar ticaret hayatında, mal ve hizmet üreticiliğinde kotasız serbestlik...

Planlamacı devletçilikteyse, temel esas kotacılıktır. Fırınlara, taksilere, eczanelere olduğu gibi sarf malzemesi üreten birimlere kota konulur. Hükümetin kıraathaneye tebdil etmek istediği kahvehanelere de kota konulur. Konulmazsa, ipini koparan adam kahveye koşar. Kahvede de boş oturulmayacağına göre, kahvehane enflasyonu boşanmaları çoğaltır...

Ana baba ilgisinden yoksun yaşayan çocuklar da, toplumun başına bela kesilir...

Oysa Allah´ımız, evlenmeyi emir ve tavsiye ederken, boşanmaları hoş görmez...

¥

Yüce Mevlamız biz kullarının, belirli şartlar dahilinde yiyip içmelerini istiyor. Bakınız, kulları olarak bizler, pek farkında olmasak da, içyapılarımız şöyledir. Fıtrat eli beynimize bir mekanizma yerleştirmiş. Öylesine bir mekanizma ki, yiyip içmede ihmalkâr davrandığımızda midelerimizdeki asitli suyu kendiliğinden kaynatıyor. Bu kaynama, davullu zurnalı olarak bizleri rahatsız ediyor. Midelerimizdeki rahatsız edici bu çatırdı patırdı ise, insanoğluna bir ikaz;

?Heyyy sahibim, çorba vaktin geçiyor, haydi bakayım, sofra başına. Yürü, gidip içmezsen geberip gidersin? gibi...

İki kaşık çorba sonrasında rahatsızlık kesiliyor. Halk katlarında mide suyunun bu hareketi, ?açlıktan karınlarımızın zil çalması? olarak ifade edilir...

Gördüğünüz gibi kalemle nereden başladık, aldı bizi nerelere getirdi...

¥

İnsanoğlu çift taraklı bez dokur. Yapısı öyledir. Kendisi için dokuduğu bez her ne kadar faydalı ve kutsal da olsa, bazı ahvalde, başkaları için hiç de öyle olmayabilir...

Çift taraklı insan, tarağının biriyle geçimini liberal kapitalizmden sağlarken, günah çıkartmak için diğerini konuşturur.

?Planlamacı devletçiliğin ya da sosyalizmin gerekliliğinden de söz ederek?!...

¥

Ekmekteki günlük beş milyona yakın israfımızın üç milyonu fırınlarda, gerisi de hanelerimizle lokantalarda oluyormuş. Bu israfın Türkiye hazinesine, dolayısıyla da milletin kesesine yıllık zararı ise birbuçuk milyar dolar...

Şimdi, özellikle fırınlarda meydana gelen israfatın sebebine gelelim...

Kendi ifadelerine göre, kimi fırınların ruhsatsız ve kaçak çalışmaları. Fırınların kapasitif gücü, Türkiye´nin toplam ekmek tüketiminin üzerinde. Böyle olunca, liberalizmin ticaret serbestliği ilkesinden hareket eden ruhsatsız fırınlarda, rekabet amacıyla gereksiz olarak fazladan ekmek pişirilince, tüketilebilir miktarın üzerine çıkan somunlar, yenilmeden, içilmeden ve satılmadan çöpe gönderiliyor...

Allah´ımızın yasak kıldığı israfat...

Hükümet, kırk yılın birinde akılcı davranarak ihtiyacın üzerindeki üretime son verme amacıyla fırınları belli standartlara bağlayıp sayılarını da kotalamaya kalkışsa, evvela itiraz ederek, yollara sokaklara dökülüp ?otuzbir martçılar? gibi hürriyet, adalet, müsavat ve demokrasi yaygaralarıyla bozgunculuğa kalkışanlar, evvel emirde fırın fazlalığından şikâyet eden liberaller olacaktır...

Şimdi baştaki meseleye dönelim. İsrafçılığı yasaklayan Hazreti Allah´ü Azimüşşan, tabii ki bizler bilemeyiz de, dünyevi mantıkla düşündüğümüzde, ola ki meraklanabiliriz.

Kullarının pazar ekonomisi ve ticari amellerinde liberalist olmalarını hoş karşılıyor mu?...

Hoca efendilerimiz, tekke tarikat büyüklerimiz, mesela İsmailağa, ne dersiniz?

Unutmayalım. Peygamberimiz Efendimiz darlık, yokluk harp ve kuraklık gibi acil durumlarda liberalizme izin vermiyor ve gerektiğinde fiyatlara narh koyuyor....

Elin gâvuru Amerikalı glikozcular, kendi çıkarları için bizim devletimize köylünün pancarına kota koydurtup şeker fabrikalarımızı da elden çıkarttırırken, bizler kendi bütçemizin sağlık ve selameti bakımından fırın enflasyonuna el atmıyor ya da atamıyoruz...

Sebep, liberalizm, demokrasi, serbest ticaret ve çağdaş hürriyet...

Hakketsin ki, Tayyip Erdoğan´ın işi çok zor. Zira amir-i ita ve amir-i ifa konularında kendileri tek tabanca...

Allah kolaylık versin...

Kaynak: Yeni Akit.com