Tarih: 25.10.2021 15:53

Kapanma eşiği

Facebook Twitter Linked-in

Yusuf Ziya Cömert yazdı;

Osman Kavala davasının kendi halinde, siyasetin karışmadığı, hiç mi hiç yönlendirmediği bir yargı süreci olduğunu düşünebilir miyiz?

Düşünebiliriz. Nitekim düşünenler var.

Fakat bu düşüncemizi teyit için ikna edici dayanaklar bulmakta çok zorlanırız.

Belli ki yargı da zorlanmış.

Bir davada beraat kararı vermiş.

AİHM’nin tahliye istemesi üzerine tahliye kararı da vermiş.

Sonra, cezaevinden çıkarılmadan yeniden tutuklanmış.

Aynı süreçte davaya ilişkin savcı mütalaasını andıran siyasi ‘mütalaa’lar hiç kesintiye uğramamış.

‘Mütalaa’lar bugün de devam ediyor.

Suçlu mudur Kavala?

Bunun karar mercii siyasiler ya da medya değildir her halde.

Kimdir?

Yargıdır.

Yargı bir türlü suçluluğuna kanaat getiremiyor, dört sene oldu bir karar veremiyor.

Hal böyle iken, Türkiye’deki 10 büyükelçinin “Osman Kavala’yı serbest bırakın” diye çağrı yapması diplomatik teamüllere uygun mudur?

Değildir.

Osman Kavala’ya bir faydası olur mu?

Olacağa benzemiyor.

Nereden ilham almış olabilirler?

Eğer ‘ilham’sa bunu Rahip Brunson’un ve Alman vatandaşı Deniz Yücel’in siyasi tazyikle mümkün hale getirilen tahliye kararlarından almış olabilirler.

‘İlham’ almadılarsa bir yerden ‘güç’ aldılar.

ABD, Almanya, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İsveç, Kanada, Norveç ve Yeni Zelanda büyükelçileri bu çağrılarını kendi hükümetlerine haber vermeden yapabilirler mi?

Mümkün değil.

Çağrıyı hükümetlerinden habersiz bile yapsalar biz haberli yaptıklarını düşünmekte mazuruz.

Mamafih başkentlerden gelen açıklamalar hükümetlerin büyükelçilerin çağrısını desteklediklerini gösteriyor.

Bunların bir kısmı aramızda ciddi bir sorun olmayan ülkeler. Bir kısmı ticari partnerlerimiz. Mesela Almanya en çok ihracat yaptığımız ülke. Daha geçen hafta Merkel’le Erdoğan güzel güzel konuştular.

Yeni Zelanda dünyanın öteki ucunda. Bildiğim kadarıyla aramızda bir ihtilaf mevzuu yok.

Bir tek Fransa’yla gerginiz. O kadar gerginliğe de alışığız.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Büyükelçilerin tahliye çağrısına tepkisi sert oldu.

“Bunları ülkemizde ağırlamak gibi bir lüksümüz olamaz” dedi.

“Gerekli talimatı Dışişleri Bakanımıza verdim. Ne yapması gerektiğini söyledim. Bu on büyükelçinin bir an önce istenmeyen adam ilan edilmelerini hemen halledeceksiniz dedim” diye devam etti.

‘İstenmeyen adam’ ilan etmek, önemli bir karar.

Nota verme, uyarma, çağrı yapan büyükelçilerin hükümetleri hakkında şiddetli beyanatlar verme gibi aşina olduğumuz reaksiyonları aşıyor.

Sonuçları kontrol edilemeyebilir.

O ülkeler de bizim büyükelçilerimizi parsona non grata ilan ederler ve bozuşuruz.

Bozuşma, siyasetimize de şu anda iyi sinyaller vermeyen ekonomimize de dokunur.

Kulislere göre Dışişleri bir yandan talimatın gereğini yapmak için adımlar atarken bir yandan da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı kararından vaz geçirmeye çalışıyormuş.

Acaba Cumhurbaşkanı Erdoğan çıtayı mı yükseltiyor? Bu ülkelere Türkiye’yi kaybetme riskini mi göstermek istiyor?

Böyle düşünmeye hazırım.

Fakat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözleri öyle net ki başka bir yoruma alan bırakmıyor.

Ülke olarak bu ülkelerle ilişkimizi askıya almamızı gerektiren bir noktaya mı geldik?

‘Kapanma’nın yakınında bir yere…

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın birkaç ay önce altını çizdiği Türkiye’nin geleceğini Avrupa’da görme ‘vizyon’unu terk ediyoruz.

Yeni bir eşikteyiz.

Bizi eleştirmeyen, bizim iç işleyişimiz, yürütmemiz, yargımız hakkında fikir beyan etmeyen ülkeler bize yeter.

New York Times çağrının arkasında ABD Başkanı Biden’ın olduğunu yazmış.

Yoksa ABD bizi bu tarafa doğru mu itiyor?

Ya da büyümez bu kriz, yavaş yavaş sakinleşir. Bir müddet konuşuruz, tartışırız, sonra normalleşiriz.

Ben bu ikinci seçeneği temenni ediyorum.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —