Güzelliklerin arzulandığı ve dilendiği, en çok da gereksinim duyulduğu bir zamanda hayatı kirleten şeylerden, durumlardan uzak durmalı. İnsan ruhu kirlenince hayat ve ortam çekilmez oluyor. Sözün güzelliğinde yaşanan bir ortamda insana olan sevgi ve saygı artıyor. Kirlilik hayata bulaşmayıversin, o zaman insanın arınması çok daha güçleşiyor.
Kimlerle oturup kalkmaktan çok kimlerle hâl diliyle anlaşma, sohbet etme, güzellikler sunma insana güç ve moral katar, değer arttırır. Söylenecek güzel sözleri olmayanlar güzellikler içinde olamazlar. Hâlleri ve yüzleri asıktır, ekşidir, çekilmez bir durumdur. Hani mahkeme duvarı gibi bir deyim vardır. Asık surat… Bakılamayan ve tahammül edilemeyen yüz. Gerginlikten kendisine hayrı olmadığı gibi, başkalarına da kara bir duvar gibi yansır. Belki kara renginin asaletini gölgede bırakır ve kirletir.
Hayatın doğal bir akışı var. Bazen rutinleşir, bazen dalgalı olur. İnsanın kendi kendini tanıması bile güçleşir. İnsana can katan bir güzel söz ve davranış sonrasında akan hayatta çok şey değişmeye başlar. İnsan asıl o zaman kendini tanır. Önceki kendinden kurtulur. Önceki ben ile sonraki arasında dağlar kadar fark olur.
İnsanı kendisi olmaktan çıkaran hâl ve davranışlar insanı çekilmez kılar. Bu çekilmezlik hem kendine hem de başkalarına zulüm oluverir. Kendimiz bir değişim içinde olunca bu da etkin olur, yani bulaşıcı olur. Başkalarına da yansır.
Güzellikler hayata katılırsa bencillik ortadan kalkar. İnsan beni ağırdır. Bu sadece kendisiyle sınırlı kalmaz. Güzel olanı güzel yansır çirkin ve kaba olanı da kendisi gibi olur.
Hâl dili, söz dili, davranış dili. Bu insanın bütünlüğünde güzelliğe yansıyınca kişinin kendisi de güzelleşir ve sevimli olur.
Dilimizden düşmeyen bir sözümüz olur çoğunlukla. “Rabb’im gönlünü görsün” diye niyazda bulunuruz. Ah bu güzel söz insanı içinden kuşatır. Rabb’in insanın gönlünü görmeyi dilemesi güzelliklerin kendisidir. Allah’tan dilenen bu niyaza dâhil olmak hayatı bütünüyle güzelleştirir. Güzel, hoş, iyi bakışlar beklentisizdir, karşılıkları da kendisi gibidir. Güzel düşünmek, güzel konuşmak ve yaşamak. Muhatabınız güzelse siz de güzelleşir onun gibi olmaya başlarsınız. Bu zorla değil kendiliğinden olur.
İçinde bulunduğumuz durumlar ve hâller insanı bunalımlara sürükler. İnsanı kendinden uzaklaştırır. Olumsuzluklara eşlik etmek, kabalıkların, çirkinliklerin dalgasına kapılmak insanı savurur.
İnsan yüreğini ısıtan, can veren ve can katan anne güzelliğinde bir hayat. Bir canı içinde taşıyarak yaşatan anne sevgisi ve bakışı gibi. Annenin çocuklarına bakışı hep güzeldir, onun bakışında ve hayatında kötülük ve çirkinlik yoktur.
Eğer ruhu kirlenmemişse. Burada bu şart önemli. Çünkü içinde çocuğunu taşımayan ve taşımak istemeyen bir anne, anne değildir zaten.
Çağın kirli yüzü insanları kendinden uzaklaştırdı. Çağı kirleten de kendine benzeten de insan.
Her insanın bir güzelliği var, her güzellik farklı yansır. İnsanın kendisini kirleten kendi sözleri, hâlleri, davranışlarıdır.
İnsanı kuşatan olumsuzluklar olunca onun gibi düşünmeye, bakmaya başlanınca o hayat güzel olmaktan çoktan çıkmıştır. Onun güzelleşmesi zaman alır. Güzel bakışlı olanlarla olmaya, onlarla hâllenmeye başlaması ve değişimi elbette zaman alır. Yeter ki bir başlangıç olsun. Bu dünyayı güzelleştiren de çirkinleştirenler de bakış sahipleridirler.
Biz önce kendimizden başlayalım güzellikler sunmaya. Başkasından beklemeyelim. Başkaları başkalarıdır, onlar kendi dünyalarını yaşayadursunlar. Güzellikler yaygınlaşmaya başlayınca onlar da bu dairenin içine dâhil olurlar.
Hayatta umutsuzluk ve karamsarlık diye bir şey yoktur. Biz güzelliklerimizle olduktan sonra kendi sorumluluğumuzu yerine getiririz. Umuyor ve diliyoruz ki bu başkalarına da yansısın.