İnsan açlığa nasıl tepki verir?
Bebekler acıkınca öfkeyle ağlıyor. Yumruk yaptığı minik elleriyle annesinden hakkını istiyor. Ses çıkarıyor.
Biraz büyüyünce açlığın anlamı değişiyor. Beden acıkmaya, dil konuşmaya alışıyor.
Biraz daha büyüyünce düşüncelerin törpülenmesi, rengin silinmesi ve kimliğin yüklenmesi için okula gönderiliyor. Beden durmaya, dil susmaya alışıyor.
Bu aşamada hayata yeni bir şey ekleniyor: Beslenme çantası. Beslenme çantasını boynuna asan öğrenci “sınıf”la ilk kez karşılaşıyor. Beslenme çantaları arasındaki fark, milyonlarca çocuğun midesindeki ilk ağrı oluyor.
Bir muzu ilk kez arkadaşının beslenme çantasında gören öğrencinin merakını hangi öğretmen alt edebilir?
Beslenme çantasını dolduramayan ailenin düştüğü boşluğu hangi teselli doldurabilir?
Ömür bir boşluk doldurmaca. İnsan bulduğu her boşlukta biraz daha büyüyor. Sonra beslenme çantasının yerini kantin alıyor.
Hiç kaşarlı tostların, unutulmaz dostların, ilk aşkların açık adresi kantin.
Zamla tanışmanın, borç almanın, bozukları saymanın, açlığı saklamanın yuvası kantin.
Bu hafta okullar açıldı ve 20 milyon öğrenci okula başladı. Kırtasiye, giyim ve ulaşım masraflarını bir şekilde karşılayan aileler şimdi beslenme masrafıyla karşı karşıya.
İstanbul Kantinciler Esnaf Odası yeni eğitim öğretim dönemi için bir fiyat listesi hazırladı. Bu listeye göre simit 13, kaşarlı tost ise 30 TL. Farklı gramajlara ve bölgelere göre bazı okullarda fiyatların değiştiği biliniyor.
Çocukların karnını doyurmak gerçek bir sorun olarak önümüzde duruyor. TÜİK’in hazırladığı çocuk, yoksulluk ve yaşam verilerine göre ülkemizde 0-17 yaş arası 9.4 milyon çocuk, yani her iki çocuktan biri yetersiz besleniyor.
Türkiye’de her geçen gün derinleşen yoksulluk ve küresel ekonomik eşitsizlik nedeniyle açlık büyüyor. Tuhaf bir inat uğruna yıllarca sürdürülen ve seçim sonrası vazgeçilen ekonomi deneyi de bir nesli kantine küstürdü. Uzmanlar bu yoksullaşmanın kısa bir süre içinde azalmasının mümkün olmadığını söylüyor. Okula aç giden çocukların sayısının artacağı anlaşılıyor.
Birçok sivil toplum kuruluşu okullarda bir öğün sıcak yemek dağıtılması için uzun süredir mücadele ediyor. Ekmek ve Gül Yazı İşleri Üyesi ve Emek Partisi Milletvekili Sevda Karaca bu mücadelenin en güçlü seslerinden. Bu sese bir yankı vermeyi üzerime borç bildim.
Şimdi yazının başındaki soruma döneyim: İnsan açlığa nasıl tepki verir? Konuşmayı, okumayı, yazmayı öğrendikten sonra bir bebek kadar bile sesini çıkarmayarak mı? Bunca yoksulluk varken bu sese yankı vermemek mümkün mü?
Benim için değil. Ama bazıları devletin okullarda yemek dağıtmasının doğru olmadığını iddia edebilir, şaşırmam. Devletin ders kitabı dağıtmasının doğru olmadığını iddia edenler de vardı. Sonra onlar eğitimde fırsat eşitliği kavramıyla yüzleştiler, ekonomik koşullar nedeniyle okula devam edemeyen öğrencilerin sayılarını öğrendiler. Belki bunları tekrar hatırlarlar.
Ders kitaplarının devlet tarafından dağıtılması küçük bir devrim gibiydi. Sanılanın aksine uygulaması son derece kolaydı, buna ayrılan kaynak devleti batırmadı. Üzerinden tam 20 yıl geçti. Şimdi devletin öğrencilere sıcak ve sağlıklı yemek dağıtması gerekiyor. Bunun uygulaması da son derece kolay ve buna ayrılacak kaynak da devleti batırmayacak.
Bu uygulama bir gün mutlaka başlayacak, bu sesin yankısını büyüterek projeyi hızlandırabiliriz. Bir çocuk daha sıcak yemek yese, bir aile daha beslenme çantasını düşünmese fena mı olur?