İtibar ettikleri köşelerden edindiğim izlenime göre, iktidar partisinin seçimlere az kala sandık başarısını getireceğine bel bağladığı bir senaryo var ve sanıyorum o da şu: Türk Silahlı Kuvvetleri son bir hamleyle Kandil´e kadar ilerleyip kameralar eşliğinde dağın tepesine Türk bayrağı çekecek; eş zamanlı olarak da Menbiç´te varlığı bilinen PYD/YPG güçlerinin orayı terk ettiği, yine kameralar eşliğinde, gözlere sokulacak?
Halk da, sandığa gittiğinde, ?Cumhur İttifakı´ ile onun cumhurbaşkanlığı adayına oylarını verecek?
Ekonomi unutulacak? Vaatlere bakılmayacak? Muhalefetin eleştirileri kaale alınmayacak?
Olur mu, olur?
Ya olmazsa?
Hayır, Kandil ve Menbiç senaryolarının gerçekleşmesine yönelik bir kuşku değil bu sorumun altında yatan; her iki senaryo da mümkün görünüyor.
Washington´daki dengeleri ?içeriden´ bilebilecek durumdaki Henri Barkey, Menbiç için, ?ABD´nin Erdoğan´a hediyesi? tespitinde bulundu zaten.
Kandil de gözlere artık eskisi kadar uzak gözükmüyor.
Kuşkum, senaryoların oya çevrilmesi beklentisine yönelik.
Askeri başarıları insanlar askerlerin kâr hanesine yazmaya eğilimliler; askeri başarılardan dolayı onlara emri veren siyasileri mükafatlandırdıkları dünyada da pek görülmüyor.
Churchill savaşı kazandı, kazanmasına ama?
Son zamanlarda peş peşe İkinci Dünya Savaşı´yla ilgili kitaplara göz atıyor, dönemi sinema diliyle anlatan filmleri izliyorum. Almanya 1. Dünya Savaşı´nda gerçekleştiremediği ?Avrupa hakimiyeti´ni sağlayacağı düşüncesiyle teker teker yakın-uzak ülkeleri işgal ve istila ederken, Fransa ve İngiltere -hatta bir dereceye kadar Sovyetler Birliği de- Hitler?in gazabını üzerlerine çekmeme politikasından medet umuyordu.
Buna ?appeasement policy´ (yatıştırma politikası) deniyor.
Denklemi İngiltere´de iktidarı eline geçiren Winston Churchill bozdu.
Churchill en baştan başlayarak Almanya´nın niyetlerine ve Hitler?in gözü dönmüşlüğüne dikkatleri çekmeye çalışıyor ve bu yüzden siyaseten itilip kakılma muamelesine uğramayı bile göze alıyordu.
Başbakan olunca kafaya Okyanus´un ötesindeki kuzenlerini -Amerikalıları- savaşa sokmayı koydu Churchill ve durduk yere ABD´ye saldıran Japonlar´ın yardımıyla bunu ve sonrasında da savaşı kendi lehlerine çevirmeyi başardı.
Savaş 7 Mayıs´ta (1945) Almanya´nın teslim olmasıyla sona erdi. ?Avrupa´da Zafer Günü´olarak ilan edilen ertesi gün, Churchill, çok büyük kalabalıklara karşı tarihi bir nutuk attı ve insanlara ?Bu zafer sizin eseriniz? dediğinde, karşısındaki kitlenin ?Hayır, tamamen senin eserin? övgüsüne muhatap oldu.
İki hafta sonra, 23 Mayıs günü, seçime gitme kararıyla Kral´a istifasını sundu Churchill. 6 hafta sonra (5 Temmuz´da) yapılan seçimde, Churchill?in partisi büyük bir yenilgiye uğradı; kendisi de, muhalefet karşısına rakip bile çıkarmamışken, o güne kadar aldığından çok daha az bir oyla seçilebildi.
İngiliz toplumu, savaşın getirdiği yıkıntıyı muzaffer politikacıyla aşamayacağını, savaşla sarsıntıya uğramış ekonomiyi sosyal politikalara sahip İşçi Partisi´nin daha iyi düzeltebileceğini düşünerek oyunu kullandı.
Kendisini başbakanlıktan gönderdikten 6 yıl sonra, partisini iktidara Churchill?i de yeniden aynı makama getirdi İngilizler. ?Başarısızlıktan başarısızlığa doğru gidilip heyecanını hiçbir zaman yitirmemenin sonucudur başarı; hiçbir zaman umutsuzluğa kapılıp vazgeçme?sözleriyle tarihe geçen Churchill son başbakanlığını 76 yaşında üstlenmiş oldu.
Neden anlatıyorum bu tarihi olayı?
Yukarıda ?İnsanlar savaşları askerlerin kâr hanesine yazma eğilimindedir? diye değinip geçtiğim gerçeğe ışık tutması için?
AK Parti hazırlıksız yakalanmış gibi davranıyor
AK Parti yapılacağı tarihi kendisinin öne çektiği bu seçime en hazırlıklı giren parti görüntüsündeydi; ancak sandığa gidilmesine iki haftadan az bir zaman kalmışken görünen, AK Parti´nin 2002´den bu yana en hazırlıksız görüntüsü verdiği seçimin bu olduğudur.
Kitleleri coşturamıyor, beklediği ilgiyi göremiyor, tamamen Tayyip Erdoğan?ın performansına bıraktığı başarıyı istediği ölçüde elde edemeyebileceği izlenimi veriyor. Kitlelerin karşısında ?tek bir adam´ var ve bu da muhalefetin 25 Haziran sonrasıyla ilgili çizdiği olumsuz ?tek adam senaryoları´nın haklı çıkabileceğini düşündürüyor.
Rakiplerin göz doldurmasından çok iş başındakilerin yeteri kadar güven vermemesinin sonucu etkileyebileceği bir seçime dönüşmeye başladı 24 Haziran?
Medyanın tarafgirliği ve 25 Haziran´la birlikte intikamcı bir çizginin izleneceği yolundaki ısrarlı yayınlar, giderek, medyanın tuttuğu tarafın aleyhine çalışmaya başlamış görüntüsü verdi, veriyor.
Menbiç ve Kandil bile bu hisleri ve görüntüyü değiştirmeyebilir.