Kanaat Ekonomisi
1-
İlk tahsilimi Erzincan Fırat İlkokulu´nda tamamladım (1953-58). Öğretmenimiz Tabiat Bilgisi dergisinde insanın tabiatla savaştığını ve onu yendiğini anlatıyordu. İşte geçit vermez dağlar üzerinden yolları aşırdı, otomobil ile uçak icat edip zamanı ve mesafeyi kısalttı, suların önünü kesip barajlar yaptı, elektiriği buldu ve karanlığı yendi.
?Keşifler ve icatlar ansiklopedisi?ni karıştırırken, ben de okyanusları aşan, kutupları fetheden bir fatih oluyordum.
Yıllar sonra anladım ki tabiatla savaşan insan bir kahraman değil; gözünü kan bürümüş bir katil. Toprağı, suyu, havayı kirletiyor, ağzı-dili yok bitkileri ve hayvanları neslini kurutacak şekilde sömürüyor. Eline güç geçtiğinde tabiat bir yana kendi hemcinsini de ?ham madde? olarak kullanıyor.
?Hududullah?ı çiğneyen insan aklıyla, girişimci ruhu ve keşifleriyle, tekniği teknolojiye dönüştürüp endüstriyel üretimi başlatınca ?Yeryüzünün hakimi benim? diye efelendi.
Banka mabed para mabud, fabrika bacaları ile gökdelenler bu yeni dinin göklere yükselen bayrağı oldu.
Çarkıfelek dönüyor yatırım-üretim-tüketim zinciri tüm insanlığı aynı anda hem zorba hem esir kılıyordu.
Ama nasıl olur?
Oldu işte.
Tüm insanlık ilerleme-kalkınma-zenginlik-refah ve konfor istiyor. Ama önceki yazılarda söyledik dünya gelirinin %90´ına nüfusun %10´u el koyuyor. Buna rağmen her ülke gelişme peşinde.
Daha çok yatırım, daha çok üretim, daha çok tüketim, daha çok Ar-ge, daha ince teknoloji, daha çok kâr, daha çok büyüme. Eee! Ne olacak yani? Bu bir çılgın koşu, bir çıkmaz sokak, bir serap.Tabiatı ve insanı daha ne kadar sömürebilirsiniz? Bu konuda düşünenler bir muhalefet cephesi oluşturamasalar da uyarı yapıyorlar. Ne ozon tabakasının delinmesi, ne buzulların erimesi, ne su kaynaklarının tükenmesi, ne sadece Irak ve Suriye´de milyonla insanın katledilmesi, ne fakir ülkelerde dakikada birkaç çocuğun ölmesi kimseyi sarsmıyor.
O halde bize düşen nedir?
Şudur: Bu ?Tüketim Ekonomisi?ne karşı ?Kanaat Ekonomisi?ni zihnen-fikren-ilmen oluşturup uygulamak.
?Çılgın koşu?yu ancak bu anlayış durdurabilir.
Aylardır bu sütunda çerçevesini çizmeye çalıştığımız Ahlâk Nizamı´nın bir cüzü de ?kanaat ekonomisi?dir. Bu görüş bir nizamın diğer unsurları (hukuk-siyaset-eğitim vb.) ile birlikte ele alınırsa kuvveden fiile çıkabilir.
Rızkı veren Cenab-ı Allah´tır. Kelime Kur´ân-ı Kerim´de 123 yerde geçiyor. Hûd ve Ankebut sûrelerinde ?Yeryüzündeki bütün canlıların rızkını veren Allah olduğu? vurgulu ifadelerle anlatılır. Cenab-ı Hak emirlerine uygun yaşayan kişiyi hiç ummadığı yerden rızıklandırır. Rızık ile tevekkül arasındaki ilişki Elmalılı Hamdi Efendi´nin tefsirinde Talâk suresi anlatılırken bütün derinliği ile dile getirilmektedir. Bu metinden bir bölümü aşağıya alıyorum:
?Resullullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: ?İnsanların en kuvvetlisi olmayı arzu eden, Allah´a dayansın.´ Her halükârda Allah emrini yerine getirir. Muradını muhakkak yapar, hiçbir işinden geri kalmaz, hepsinin hakkından gelir. Hükmünü istediği gibi yürütür. Kendisine tevekkül edilse de, edilmese de yürütür. Ancak Allah´a tevekkül de, O´nun emridir. Tevekkül edenin muradı da, Allah´ın irade ve rızasına teslim olmaktan ibaret olursa, Allah onun mükâfatını büyütür. Muhakkak ki Allah her şey için bir ölçü takdir etmiştir, bir sınır ve miktar tahsis etmiştir ki o şeyi ona göre yürütür. O sınır ve miktardan ileri geçirmez. Bu hüküm öyle bir kanundur ki her şey hakkında geçerlidir. Ve her şeyin hükmü, kıymeti Allah´ın ona tahsis ettiği ölçü ile uygunluk arzetmektedir. Gerçekte bir şeyi bilmek de onu, o ölçü ve sınırıyla seçmek demektir.?
Yukarıda zikredilen sınır ve miktar ?Hududullah?tır. Ve meçhul bir şey değildir. Hz. Peygamber ile ashabının yaşantısına bakmak kâfidir.
Mal ve dünya tutkusunun kalpten silinmesi ile kazanılan ahlâkî erdeme ?kanaat? denir.
Kur´an-ı Kerim´de dünya hayatı genellikle âhıretle birlikte ele alınmış, bazan ikisi arasında karşılaştırma yapılarak âhıret hayatının üstün olduğu belirtilmiştir. Ancak yine Kur´an´a göre ibadeti ve kulluğu engellemeyen dünya hayatı meşru bir nimet, hatta saadettir. Aslolan dünya ile ahiret arasında bir dengedir. Lakin bu ikisi arasında bir tercih yapma mecburiyeti ortaya çıktığı zaman hiç tereddüt etmeden âhıretin tercih edilmesi istenmiştir. (İbrahim 3; Nâziât 37-39).
Hadislere göre asıl zenginlik mal çokluğu değil gönül zenginliğidir. İslâm ahlâkında en veciz ifadesi ile kanaat ?tükenmez bir hazinedir?.
İnsan tabiatında hırs ve tamah olduğu gibi cimrilik de vardır. Gazali ihtiyaç sınırını (Hududullah) aşarak mal biriktirmenin, daha çoğunu istemenin, gelecek kaygısı çekmenin, özetle ihtirasın insan şerefini zedeleyen bir tutum olduğunu söyler.
Bununla birlikte kanaatkârlık mutlak yoksulluk anlamına gelmez; kanaat sahiplerinin zengin olmaları da mümkündür. Bu durumda olanların cömertlik göstererek imkânlarını başkaları ile paylaşmaları gerekir.
Bu anlayış üretimin ?ihtiyaca göre? yapılmasını öngörür. Makbul olan el emeği-göz nuru ve alın teri ile sağlanan kazançtır. Kanaat temel alınarak kurulacak ekonomik yapı yatırım-üretim ve tüketimin insan ölçeğinde tutulmasını sağlar.
Teknolojinin (makina-fabrika) üretim tarzı ve hızı ile elde edilen ürün akılalmaz rakamlara ulaşabilir ve kapitalizm bunu ister. Mamul maddenin aynı hız ve ölçekte tüketilmesi zihniyetin-ideolojinin-teknolojinin tabiatında mündemiçtir.
İşte bu ?tüketim ekonomisi?dir ki; makina ile beraber kendi kültürünü oluşturur. Geleneğe dayalı kültürü ve ?hayat tarzı?nı yok etmese bile onu çağdışı, değersiz ve itibarsız kılar.
2-
Nereden çıktı bu ?kanaat ekonomisi? derseniz, cevap veriyorum: Öteden beri kapitalizmin ek yerinin (yumuşak karın) ?tüketim? olduğuna inanmışımdır. Derdimiz-davamız kapitalizmi haklamak değil mi? O sebepten şunun tekerine nereden taş koyabiliriz diye düşününce; ?Hududullah?ı gözetip ?kanaat?ı dile getirdim. Bu tesbit ?Huzursuz Bacak? kitabımda zikredildi. (2008)
O gün-bu gün bana ?kanaat ekonomisi? nedir, anlat dediklerinde, ?Ben de sizin kadar biliyorum, ötesini bir ekonomiste, meselâ Mustafa Özel´e sorun? deyip atlatıyordum. Ama şimdi yumurta deliğin ağzına geldi, baklayı ağızdan çıkarmak lazım. Bir hikâyeci konuşuyor unutmayın ve burun kıvırmayın. Mustafa Özel bir şu kadar zamandan bu yana iktisadı ?roman? üzerinden anlatıyor. ?Kanaat ekonomisi? hakkında şöyle diyor:
?Kanaat ekonomisi Don Kişot´ça bir ifadedir. Don Kişot son dört asrın en sempatik adalet nöbetçisidir. Dünya edebiyatının en ciddi ve en mahzun kahramanı. İlkeli yaşamak, daha doğrusu Kitab´a göre yaşamak istiyor. Yoz bir çağın suratına ?kitabî hakikatı´ haykırıyor. Komik gözükmesi bu yüzden!
Kanaat ekonomisinin ön şartı, kanaatkâr toplumdur. Siz bana kanaat toplumunu gösterin, ben de size kanaat ekonomisini anlatayım!?
Özel haklı. Ben de haklıyım.
?Cemaatta rahmet, ayrılıkta azap? başlıklı yazıda ülkemizde seçkinlerin (takva ehlinin) bulunduğunu söylemiştim. Kıyamete kadar gökkubbenin altında Cenab-ı Hakk´ın salih kulları olacaktır.
Bakmayın ?ashap misali? bir cemaatın olmadığına, tek tek insanlar bir yerlerde Hakk´ı müdafaa için ter döküyor. O zaman şu sorulacak: Neden biraraya gelemiyoruz?
Usul hakkında konuşmayalım, iş uzar.
Nasıl bir dâvayı omuzlamak lazım denilince, Özel´in Don Kişot´una karşılık ben Fuzuli´nin aşağıdaki beytini söylerim:
Mende Mecnun´dan füzûn âşıklık isti´dâdı var
Âşık-ı sâdık menem Mecnun´un ancak adı var
Kolaya kaçtı, işi şiire vurdu demeyin, ben herhalde GSMH´den bahsedecek değilim. ?İstidat? hazırlık-kabiliyet-kudret demektir. Bu özelliğin her ferdimizde bulunduğunu 15 Temmuz göstermiştir.
Yeniden sözü Mustafa Özel´e bırakalım:
?Peki, küresel sistem içinde kanaatkâr olmak mümkün mü? Mümkün belki, fakat arzuya şayan değil galiba! Haydi beraberce İslâm Ansiklopedisi´ni açıp kanaat maddesini okuyalım. İlk cümle şu: Sözlükte ?payına razı olma´ mânasında masdar olan kanaat, terim olarak ?kişinin azla yetinip elindekine razı olması, kendisinin ve sorumluluğu altında bulunanların ihtiyaçlarını asgari ölçüde karşılayabileceği maddi imkânlarla yetinip başkalarının elindeki şeylere göz dikmemesi aşırı kazanma hırsından kurtulması´ şeklinde açıklanmakta; hırs, tamah, şereh(hazlara düşkünlük) ve tûl-i emel gibi kavramlarla ifade edilen mal ve dünya tutkusunun kalpten silinmesiyle kazanılan ahlâkî bir erdem olarak değerlendirilmektedir.
Peki, sen ey dindar insan, azla yetinip elindekine fit olmaya razı mısın? Ben razı mıyım? Sayın Cumhurbaşkanımız karşımıza çıkıp, bir anlamda ?sorumluluğu altında bulunan´ bizlere 2019 yılında ekonomik büyüme beklemememizi; elimizde bulunanla yetinip payımıza razı olmamızı, başka ulusların elindeki şeylere de göz dikmememizi söylese, kendisine bir daha oy verir miyiz? Biz versek bile, kaç mü´min/müslim bizi takip eder? Ekonomik büyüme ve onun sistemleştirilmesi anlamında kalkınma, modern dünyanın en dokunulmaz putudur!
Şu sıralarda Batı dünyasında DEGROWTH diye bir moda var; bazı düşünürler artık ekonomilerin sistemli biçimde küçültülmesinin kaçınılmaz olduğunu söylüyorlar. Fakat ne yazık ki bunlar genelde ?güçsüzlere doğruları anlatan´ modern zaman havarileridir. Romantizmleri dünyanın efendileri için kulak tırmalayıcı, köleleri içinse kısırlaştırıcı, takatten düşürücüdür. Küçülmek istemeyen namert olsun; ama önce en büyük ekonomilerden başlamak gerekmiyor mu? ABD tek başına Güney Amerika ile Afrika´nın toplamından daha fazla ekonomik değer üretiyor. Havariler önce Amerikalıları, Alman ve Japonları ikna etsinler. Çince konuşabileceklerine ise hiç ihtimal vermiyorum!
Peki, hiçbir umut yok mudur? Umutsuzluk haramdır. İnsanların geliştirdiği bütün toplum sistemleri ?tarihsel´dir; yani zaman içinde ortaya çıkar, büyür, gelişir ve sonra yok olurlar. ?Düşmez kalkmaz bir Allah!´ Binlerce yıldır bildiğimiz haliyle dünyada üretim insanların ?gerçek´ ihtiyaçları için yapılıyordu. İnsanoğlunun yeme/içme, giyinme, barınma gibi biyolojik ihtiyaçlarını karşılamaya yönelikti ekonomik faaliyet. Sadece para kazanmaya odaklı faaliyet yok değildi tabii, fakat hem ayıplanıyor, hem sınırlanıyordu.
?Kanaat ekonomisi´ gerçekliği olmayan temelsiz bir kavram mıdır? Bu hulyadan vaz mı geçelim? Tam aksine, adalet ve kanaat gibi temel kavramlara sarılmanın vakti gelmiş bulunuyor. Eğer kapitalizmin ebedi olduğuna inansaydım, bunlar boş hayaller, gerçekçi olun derdim. Oysa kapitalizm de, önceki bütün tarihsel sistemler gibi, bir sona yaklaşıyor. Sınırsız tüketim, gezegenimizin sınırlı varoluş imkânlarını tüketmek üzeredir. Artık müstakbel iyi sistemlere kafa yormanın vaktidir.?