Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Kamu kurumlarında görülmeye başlayan hastalık çeşitleri

Yeni Şafak Gazetesi’nde, kamu kurumları ile ilgili görüşlerini ‘657ler Ailesi’ sayfasında işleyen Ahmet Ünlü’nün ‘konuya dair’ analizi…

Kamu kurumlarında görülmeye başlayan hastalık çeşitleri

ütün organizasyonlar gibi kamu kurum ve kuruluşları da zaman içerisinde doğal yaşlanmadan ya da enfeksiyona bağlı olarak hastalığa yakalanabilir. Hastalık sonucunda ise ya etkin bir tedavi ile hastalıktan kurtulur ya da iyice yatağa bağlı hale gelebilir. Daha önce bu köşede kamusal hastalıklardan bahsederek çarelerini izaha çalışmıştık. Bugünkü yazımızda ise konuya farklı bir boyut getirmeye çalışacağız.

Canlılar gibi kamu kurumları da hastalanabilir

Canlılar gibi kamu kurumları da zaman içerisinde hastalıklara yakalanabilir. Herhalde önemli olan kurumların öncelikle hastalığa yakalanıp yakalanmadığının tespiti ile hastalık teşhisinin sağlıklı konulması olsa gerektir. Aksi takdirde antibiyotik tedavisi yerine aspirinle geçiştirilmeye çalışılarak uzuv kayıplarına yol açılabilir ya da ölüm vaki olabilir.

Bu zaviyeden bakıldığında bazı kamu kurumları zamanın ruhunu iyi okumak suretiyle zaman içerisinde kendisini yenileyerek ya da küçük hastalıkların teşhisini iyi koyup etkin bir tedaviyle hayatiyetini devam ettirirler. Ancak, bunları bekleyen en sıkıntılı şey ise dışardan enfeksiyon kapmaktır. Bir de enfeksiyonla kalmayıp yanlış teşhis ve tedaviye tabi tutulursa bu durumunda ölümcül sonuçları olabilmektedir.

Kamu kurumlarında görülen işlev kaybı ya da obezite hastalığı

Kamu kurumlarını bekleyen bir başka sıkıntı ise işlev kaybı ve obezitedir. Kamu kurumları da zaman içerisinde zamanın ruhunu kaçırarak kendilerini yenilemez, ilk kurulduğu gündeki misyonunu devam ettirmeye çalışırlarsa yaşlanma ve işlevsizleşme hızlı gerçekleşir. Burada aynı hastalıkta olduğu gibi işlev kaybı ve arkasından ölüm vaki olmaktadır. Bunun için birçok kamu kurumu zaman ilerledikçe kendisini reorganizasyona tabi tutarak yenileşme yolunu seçer. Bazıları ise reorganizasyon yerine azıcık aşım ağrımaz başım düsturuyla hareket ederek bir müddet sonra kapılarına kendi elleriyle kilit vurdururlar.

Canlılarda olduğu gibi kamu kurumlarında da aşırı büyüme istediği bir müddet sonra obeziteye dönüşebilmektedir. Bazen kurum yöneticilerinin aşırı hırsları bazen de siyasilerin gereksiz müdahaleleri kurumları obez yapabilmektedir. Bu durum ise kurumları optimum büyüklüğün üzerine çıkardığı için kımıldayamaz halede getirebilmektedir. Nitekim zaman içerisinde aşırı büyüyen birçok kamu kurumu yönetilemez hale gelmiştir. Örnek vermek gerekirse birçok bakanlık zaman içerisinde önce birleştirilmiş bilahare yönetilemez hale geldiği için de tekrar ayrılmıştır. Her birleşme ve ayrışmanın maliyeti ise vatandaşın sırtına binmiştir.

Yine uzunca yıllar daire başkanlığı olarak işlevini yürüten birçok birim son dönemlerde biranda genel müdürlüğe dönüştürülmüştür. Her şey aynı olmasına rağmen bir anda daire başkanlığı genel müdürlüğe daire başkanları da genel müdüre dönüşüvermiştir. Halbuki birçok kamu kurumunda kurulan genel müdürlüklerden daha büyük daire başkanlıkları aynen işlevini yürütmeye devam etmektedir. Bu tür gereksiz büyümeler ister istemez birbirini teklemeye devam edecektir. Yani üzüm üzüme bakarak kararmaya başlamaktadır.

Başka bir örnek ise üç genel müdür yardımcısı ile yapılan işler biranda beşe, üç daire başkanlığıyla yapılan işler ise altıya çıkabilmektedir. Daire başkanı artınca şube müdürü sayısı da artmakta, bu durum ise ister istemez personel sayısını tetiklemektedir. Lafın tamamı akıllılara söylenmeyeceği için örnekleri çoğaltmaya gerek görmüyoruz.

Duruşu bozuk idarecilerin oluşturduğu kurumsal hastalıklar

Bazen bir kurumun başına getirilen bir yönetici adeta o kurumu hastalandırmaya yeter de artar bile. Bunlardan başka kimse işten anlamaz ve sürekli işi yokuşa sürerler. Bunların mutlaka dönüştürülmesi gerekmektedir. Hele bir de bu idarecinin astlarına karşı aslan, üstlerine karşı kediye dönüşmesi, bulunduğu kurumların kolonlarını iyice aşındırmaya başlar. Bunların üstlerinden gelen talimatları ne pahasına olursa olsun yapmaya çalışmaları astları adeta cendereye sokar ve bir müddet sonra kurumlarda sistem namına ne varsa hepsi yerle bir olabilir. Her defasında yok demek zorunda kalan astlar en sonunda teslim bayrağını çekmek zorunda kalırlar. Zira bir noktadan sonra yok diyenler hedef haline gelebilirler. Hele hele iş güvencesinin zayıf olduğu kamu kurumlarında astların yanlışlara direnmesi adeta imkansız hale gelebilir. Bu nedenle duruşu bozuk idareciler her zaman astlarının ve kurumlarının duruşunu bozmaya çalışırlar.

Maalesef makam ve gelecek kaygısı duruş sahibi yöneticileri her geçen gün azaltmakta olduğundan bunların yerleri ise kurumlarını alıp kurumlarını satan idareciler tarafından doldurulmaktadır. Ne pahasına olursa olsun her gelen talebi kamu kaynaklarıyla yerine getirmeye çalışan idarecilerin oluşturduğu tahribat ancak bunlar gittikten sonra yapılacak hasar tespiti incelemesiyle ortaya çıkabilir.

Övülme arzusu kabarık idarecilerin oluşturduğu hastalıklar

İstisnalar dışında övülmekten hoşlanmayan idareci sayısı yok gibidir. Bu nedenle de idarecilerin zayıf noktalarını bilen astlar bunları sürekli yağlama ve yıkama seanslarına sokarak adeta hipnoz ederler. Öyle ki birçok idareci ancak bu uykudan görevden alınınca uyanabilmektedir. Bir anda etrafları boşalınca şaşar kalırlar.

Yüksek makamlara gelmek her babayiğidin karı olamayacağına ve ciddi birikim sahibi olunması gerektiğine göre bu kişilerin de haliyle övülmek doğal olarak hakkı olmaktadır. Yanlışlıkla yüzlerce övgünün arasına karışan küçük bir yergi adeta bir çuval inciri berbat edebilmektedir.

Halbuki akıllı idareciler, kendilerine yöneltilen makul eleştirileri hemen baş tacı ederler. Akılsız idareciler ise her eleştiriyi düşman safına koyarak eleştireni kurşuna dizmeye çalışırlar. Yönetici kızmasın diye her hata örtülür ve her şey güllük gülistanlık gösterilirse işin aslı ortaya çıkana kadar yöneticinin keyfi kaçmaz. Sonuçta ise küçük hatalar bir müddet sonra kartopu haline gelir ve kartopunun kimin kafasına düşeceğini ise kimse tahmin edemez. Bütün bunların sonunda ise bu idarecilerin çalıştığı kurum adeta bir bütün olarak hastalığa yakalanır.

Her işe karışarak her işi karıştıran idarecilerden kaynaklanan hastalıklar

Bir de astlarına güvenmediği için kendilerine gelen her işi anlamaya çalışarak her işe karışan ve haliyle de her işi karıştıran idareciler de kurumları için ciddi bir sorundur. Bir kişinin bir kurumdaki her işi en ince detayına kadar anlaması işin tabiatına aykırıdır. İdareci bir işi en ince detayına kadar anlamaya çalışarak işlere müdahale etmeye çalışırsa en basitinden işler çıkmaza girer. İdarecinin bunun bir hastalık olduğunu anlaması içinse işlerin iyice çıkmaza girmesi gerekmektedir.

Ekip kuramayan ve her şeye şüpheyle yaklaşan idarecilerin içine düştüğü en temel çıkmazlardan birisi de budur. Bu durum bir müddet sonra hem kendilerinin depresyona girmesine hem de kurumun tamamının depresyona sokularak hasta olmasına sebep olur.

Yönetimdeki uyumsuzluk ya da dehşet dengesinden kaynaklanan hastalıklar

Evde dahi karı koca arasındaki uyumsuzluk çocuklar üzerinde travma oluşturmaktadır. Bu uyumsuzluğu bir de karı kocanın aileleri körüklerlerse tam bir facia oluşmaktadır. Her organizasyon gibi kamu kurumlarını da büyük bir aileye benzetebiliriz.

Düşünün ki büyük bir holdingde uyumsuz bir yönetim vardır. Yönetimde birinin ak dediğine diğeri kara diyorsa bu holdingin başarıyı yakalaması ve ayakta kalması imkansızdır. Aynı durumu bir bakanlık için uyarladığımızda, bakanın istemediği bakan yardımcısıyla veya bakan yardımcısının istemediği ve anlaşamadığı genel müdürlerle çalışmak zorunda olduğu bir bakanlıkta işlerin iyi gitmesini beklemek tam bir hayaldir.

İşte bu bakanlıklarda tam bir dehşet dengesi oluşmuştur. Çünkü, her birinin farklı bir dengeyi temsil ettiğini söylemek kehanet değildir. Bu kurumlarda işten başka şeylerin konuşulması ve zamanın kavgalarla harcanması kaçınılmazdır. Böyle bir kurumda iyi yönetim ve yönetişimin olduğunu kim iddia edebilir. Bu kurumlarda rutinin dışına çıkılamaz ve iyi işler sadece gariban memurların gayretlerinin ötesine geçemez. Kötü yönetimlerde holdingler batar, ancak kötü yönetilen bakanlıklarda ise fatura vatandaşa çıkar, tek fark bu olsa gerektir. Anlatılanlar ne kadar tanıdık geliyor değil mi?



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER