Tarih: 25.04.2019 13:46

Kahramanlık ve Yiğitlik üzerine... Galile etkisi

Facebook Twitter Linked-in

Galile etkisi, "gerçekler"in sapkınlık, sapıklık, yalancılık, kötülük, şiddet, ihanet gibi suçlamaların karşısında savunmasız kaldığı, özüsözübir olanların toplumun dışına itilmekten kurtulmalarının yegâne yolunun, "gerçekler"i inkâr etmeleri olduğuna işaret ediyor.

"Galile etkisi," toplumsal hakimiyetin "çeteler"in eline geçtiği,  çöküş süreçlerinde serpiliyor. Böylesi süreçlerde, "gerçek"in kutsal sayıldığı durumdan, "öfke uyandıran ve bastırılan" bir olguya dönüştüğü, açık sözlü, dürüst insanların dokuz köyden kovuldukları gözlemleniyor. Topluma çeteler hükümdar olduklarında, umuma hitap eden ve fakat "umumun zihniyetini" yansıtmayan sözlerin, husumet çekmeleri kaçınılmaz oluyor. "Umumun zihniyeti" kavramından murat, bir toplumun sanatından tarımına, silâhlı kuvvetlerinden dış ilişkilerine, eğitim sisteminden dinî inançlarına, adli mekanizmasına varıncaya kadar, yaşamını şekillendiren varoluşlar hakkında oluşturduğu "yargılar bütünü."

Bu bütün, doğduğumuz andan itibaren büyüklerimizin telkinleri, resmi ve gayri resmi eğitimin sundukları, okuduğumuz her kitap, her dergi, her gazete, seyrettiğimiz her film, her TV programı, dinlediğimiz her siyasi söylev, her panel, her konferans, her şarkı, vb. vb., uyarılardan oluşan bir telkinler toplamı olarak tezahür ediyor. Toplumlar, hayatı, böylece geliştirdikleri "zihniyetleri" doğrultusunda algılıyor, yorumluyor ve tepki veriyorlar.

Hakim medyanın görüntüsü umumi zihniyeti gösterir

Bir toplumun umumi zihniyetini kavramanın en kısa yolu o toplumun hakim medyasını incelemekten geçiyor. "Umumun zihniyeti"ni yansıtan en kusursuz ayna, "medya." Çünkü, netice itibariyle, o bir "ürün" ve tüketici talebini karşılayamaması halinde, "ürün" üreticisinin elinde kalıyor, sektör çöküyor. Nasıl ki, bir fırıncı, meğer ki iflas etmek istesin, müşterisinin değil, kendi ağzının tadına göre ekmek çıkarmakta "özgür" olamaz, medya da okuyucularının taleplerini göz ardı etmekte ısrar edemez. Medyanın başarısı, "umumun zihniyeti" doğrultusunda ürün vermesiyle kaim. Hal böyle olunca, medyadan "Galile etkisi"nin dışında kalmasını, "popüler yanılgılar"ı iyileştirmesini beklemek, bindiği dalı kesmesini istemek oluyor ki, en hafif tabiriyle "abesle iştigal."

Özgür basın dünyanın neresinde var? Bu tezin en ünlü savunucularından birisi, 1829-1901 yılları arasında yaşamış, İskoç kökenli bir Amerikalı gazeteci: John Swinton. New York Times Gazetesi editörü Swinton´un daha o yıllarda meslektaşları tarafından şerefine verilen bir akşam yemeğinde yaptığı konuşma, bu konuda mihenk taşı kabul ediliyor: "Dünya tarihinin bu aşamasında, Amerika´da özgür basın diye bir şey olmadığını, siz de, ben de biliyoruz. Hiçbiriniz sahici kanaatlerinizi yazmaya cesaret edemezsiniz, etseniz bile, asla basılmayacağını bilirsiniz. Ben, gerçek düşüncelerimi bağlı olduğum gazeteye sokmamak için para alıyorum. Sizler de benzer paraları, benzer nedenlerle alıyorsunuz. Aranızda gerçek düşüncelerini yazacak kadar aptal olanınız varsa, kendisini sokakta başka bir iş ararken bulacaktır. Gerçek düşüncemin gazetemin tek bir nüshasında görünmesine izin versem, yirmidört saat geçmeden işimden olurum. Gazetecinin işi, gerçeği yok etmek; açıkça yalan söylemek; saptırmak; kötülemek; servet tanrısına yaltaklanmak ve günlük rızkını çıkarmak için ülkesini ve soyunu satmaktır. Bunun böyle olduğunu ben de, siz de bildiğinize göre ´bağımsız basın´ şerefine kadeh kaldırmak da nasıl bir maskaralıktır?! Bizler sahne arkasındaki zengin adamların köleleriyiz. Bizler, ipleri çekildiğinde dans eden kuklalarız. Yeteneklerimiz, imkânlarımız ve hayatlarımız başkalarına aittir. Entelektüel fahişeler, bizler buyuz."

Analizin devamı...




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —