Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Kadrolu Direnişçiler

Vahap Coşkun, muhalefetin, 19 mart sonrasında, DEM Parti’nin çözüm sürecine katkısını istemediklerini, kendilerini kadrolu direnişçiler ve Kürtleri de iktidara karşı hazır kıta konumunda görmek istediklerini belirtiyor.

Kadrolu Direnişçiler

DEM Parti ve Kürtler yine topun ağzında.

Kimi muhalifler, DEM Parti’ye ve oradan hareketle Kürtlere ateş püskürüyor yine.

Bu kez atış poligonuna konulmalarının nedeni, iktidarla çözüm süreci hakkında konuşmaya devam etmeleri. Büyük bir suç!

19 Mart’ta İmamoğlu’na yapılan operasyondan sonra, DEM Parti’nin iktidarla ilişkisini sürdürmesi affedilmez bir günah olarak telakki ediliyor kimi mahfillerde. İktidar İmamoğlu’nu oyun dışına itmek için hamleler yaparken, DEM Parti’nin halen iktidarla görüşmesi kabul edilemez bulunuyor.

İlk günden itibaren DEM Parti’nin operasyona karşı durmasına ve demokratik siyaset içinde yapılması gerekenleri yapmasına burun kıvırılıyor. DEM Parti’nin operasyonun hukuk ve demokrasi dışı niteliğini sertçe eleştirmesi, siyaseti zehirleyen yönüne tepki göstermesi, kurumsal olarak İmamoğlu ve CHP ile dayanışması küçümseniyor.

“Hepsi bu mu?” deniyor, DEM Parti’nin gayretlerine bir değer biçilmiyor. Bilmeyen de onların DEM Parti için kendilerini ateşe attıklarını, yanmayı göze aldıklarını sanır.

Peki, DEM Parti’den ne bekliyorlar?

Cevap basit,  “İktidarla olan bağlarını kopar” diyorlar DEM Parti’ye. Altı kurtarmıyor!

Muhalefete akıl verme iddiasındaki bazı kanaat önderleri ve akademisyenler, 19 Mart’tan sonra hiçbir şey olmamış gibi iktidarla konuşmaya devam etmesi halinde DEM Parti’nin artık kendini muhalefetten saymaması gerektiğini bildiriyorlar. Masadan kalkmayan bir DEM Parti’yi tarafını seçmiş ve efendinin sofrasına oturmayı içine sindirmiş bir yapı olarak değerlendireceklerini buyuruyorlar.

Hâsılı, gemileri yakmadığı takdirde DEM Parti ne yaparsa yapsın, ne söylerse söylesin, onlar için boş!

Onların nazarında iktidarla münasebetine bir son vermeyen ve iktidarın uzattığı eli havada bırakmayan bir DEM Parti’nin bir kıymetiharbiyesi yok.

 

Elma şekeri

Son derece üst perdeden DEM Parti’ye ve Kürtler yön tayin etmeye yeltenen nobranlığın altında, kendi dertlerini ve sorunlarını Kürtlerin dertlerinden ve sorunlarından daha mühim gören bir ruh hali yatıyor. Zihinlerinde bir öncelik listeleri var; bu önceliklerin Kürtlerin de öncelikleri olmasını ve Kürtlerin buna göre hizalanmalarını talep ediyorlar.

Onlara göre bu, oldukça doğal, eşyanın tabiatı bunu gerektirir. Dolayısıyla Kürtlerin farklı önceliklerinin olabileceğini düşünmüyorlar. Mesela İmamoğlu haksız bir muameleye maruz kaldı diye DEM Parti’nin süreçten çekilmesi gerektiğini belirtiyorlar. Lakin birçok mensubu hapishanede olmasına ve yakın zamanda belediyelerine kayyum atanmasına rağmen DEM Parti’nin süreci yürüttüğünü göz ardı ediyorlar.

Varsa yoksa kendi dertleri!

Başlarına birçok felaket gelmesine rağmen Kürtlerin bir çözüm kapısını neden sonuna kadar zorladıklarına kafa yormuyorlar. Silahların ortadan kalkmasının Kürt siyaseti ve Kürtler için hayatın normalleşmesi anlamına geldiğini, o nedenle silahsızlanmaya büyük bir ehemmiyet atfettiklerini akıllarına getirmiyorlar.

Kendi perspektiflerinin tek ve mutlak olduğunu zannediyorlar. Misal, çözüm sürecini teslimiyet ya da kanma/kandırılma olarak ele alıyorlar. Herkesten de bu tahlile katılmasını bekliyorlar. Kürtler, onların nazarında, eğer iktidarla bir sürecin içine girmişlerse ya teslim bayrağı çekmişlerdir ya da iş bilmezliklerinden ötürü iktidara kanmış/ iktidar tarafından kandırılmışlardır.

Sanki politik bir topluluktan değil de eline elma şekeri verip kandırılan bir çocuktan bahsediyorlar.  

Oysa onların teslimiyet ya da kandırılma olarak niteledikleri bir süreçte, Kürtler belki siyaset alanın genişlemesi ve barışın inşası için büyük bir fırsat görüyorlardır. Ve birçok kazayla karşılaşsalar da bu yolda sonuna kadar gitmenin hem kendileri hem de ülke için en doğru tercih olduğunu düşünüyorlardır. Bunun için onları suçlamanın siyasetin bir geçerliliği, gerçekliği ve anlamı olabilir mi?

 

Hazır kıta

Muhaliflerin bir bölümünün muhayyilesinde Kürtler, her daim sahaya sürülecek hazır bir kıta veya istenildiğinde sokaklara salınacak kadrolu direnişçiler olarak yer etmiş gibi. Dolaysıyla caddelerde, meydanlarda bir hareketlilik olduğunda gözleri hemen Kürtleri arıyor. Kürtler ne olup bittiğini anlamak için bir soluk almaya ihtiyaç duymuşsa ve alana çıkmamışsa, o vakit de eleştiri oklarını Kürtlere yöneltiyorlar.

Kürtlere ve Kürt siyasi aktörlerine her türlü eza reva görülürken dönüp başını çevirmeyenler, hatta bu işte dahli olanlar, arzuladıkları gibi hareket etmedikleri için birden Kürtlere karşı ahlaki üstünlük pozları takınıyorlar.

Daha dün kendileri iktidar ile orta bir yol bulmaya çalışırken Kürtlerin ne hissettiklerine zerre kadar önem vermeyenler, bu gün DEM Parti’nin çözüm için iktidarla irtibatta bulunmasını, bir ihanet olarak tanımlıyorlar. Bilmem kaçıncı kezdir Kürtleri demokrasiyi ve muhalefeti satmakla itham ediyor ve terbiye sınırlarını yerle yeksan ediyorlar.

Neyse ki bu tavrın ve söylem, artık eskisi kadar tesirli değil.

Çözüm süreci nihayet varır mı varmaz mı onu göreceğiz. Temennimiz ve umudumuz, elbette bu sürecin müspet bir biçimde nihayetlenmesi, silahların gömülmesi ve siyasetin hükümferma olması. Mamafih bu süreç şimdiden olumlu bir çıktısı oldu; DEM Parti’nin ve Kürtlerin kerameti kendinden menkul bu kibirli siyasete geçmişteki kadar prim tanımadıklarını açığa çıkardı.

Bu da az bir ilerleme sayılmaz

 

 İlaç gibi biri!

Yıldıray Oğur ile sohbetinde Etyen Mahçupyan, Sırrı Süreyya Önder’i çok güzel tarif etmiş. “Bazıları hastalık gibidir dünyada, bazıları da ilaç gibidir. Sırrı Süreyya, herkese çok iyi gelen bir ilaç gibi, o yönüyle de Hrant’a benziyor.”

Gerçekten ilaç gibi biridir Sırrı Abi. Onunla her konuda hemfikir olmanız gerekmez, hatta bazen boğaz boğaza da gelebilirsiniz ama yine de sözleriyle, öyküleriyle, anekdotlarıyla ruhunuza nüfuz eder, bir yönüyle iyi gelir size.

Hakkında yazılıp çizilenlere bakıyorum dünden beri.

Bu memlekette farklı mahallelere sesini duyurabilen, farklı kesimlerin üzerinde ittifak ettiği, iyiliğine kefalet verdiği ve kendisinden razı olduğu insan sayısı az. Maalesef.

Sırrı Abi de o çok az sayıdaki insandan biri.

Her cenahtan insan onun sağlığına kavuşmasını ve sevdiklerinin arasına dönmesini canı yürekten diliyor, hayır duasını eksik etmiyor ondan.

Çünkü hepimiz içten içe onun gibi “hayatı muhabbete çeviren” bir çelebiliğe ve yaralarımızı sağlatacak bir ilaca ihtiyacımızın olduğunu gayet iyi biliyoruz. 

Sırrı Abi, sen gel Muhsin Kızılkaya’ya kulak ver, “Kalbini bir kez olsun dinleme” ve “gitme”!

Daha anlatacak çok hikâyen, yapacak çok işin var senin…



Anahtar Kelimeler: Kadrolu Direnişçiler

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER