AK Parti ve Erdoğan´ın seçim başarısını analiz etmek için çeşitli önermeler ortaya konuyor. İpsos seçim analizinden bahsetmiştim. Bu analizi ilgili kurumun websitesinden herkes indirebilir. (linki)
Analizin beni en çok etkileyen başlığı ev kadınlarının %60´ının Tayyip Erdoğan´a ve Cumhur İttifakına oy vermesi oldu.
Türkiye´de kadın istihdamına dair linkteki rapor ile altalta konulduğunda ilginç bir durumu ortaya koyuyor bu belirleme? Şöyleki:
Raporun altıncı sayfasındaki bilgiye bakıldığında kadınların istihdama katılma oranı yaklaşık %25 yani her dört kadından üçü istihdam dışı.
İpsos araştırmanın verilerinde aslında ev kadınlarının toplam seçmendeki payı yukarıdaki tabloya nazaran daha az görünmektedir.
3 bin kişilik örneklemde 578 ev kadını yaklaşık %20´ye tekabül eder. Oysa kadının istihdama katılım raporu tüm kadınların dörtte üçünün yapısal olarak istihdam dışı olduğunu ifade ediyor.
60 milyon seçmenin yarısı yani 30 milyonu kadın. Ve bunların 22,5 milyonu istihdam dışında. Bu 22.5 milyonda %60 demek, 13.5 Milyon demek.
Zaten adı üzerinde ev kadını olan bir kitle ile sokakta görüşmenin zorluğunu ve bunların da dışa açık ev kadını özellikleri ile belki tipik seçmen olmadıklarını önermek bile doğru olur.
Maça üç avans alarak başlamak, rakibin en değerli oyuncusunu cezalı tutmak, rakibi seyircisiz bırakmak. Ne dersiniz deyin. Türkiye´de bu kadar devasa bir kitleden bu kadar kesafetle oy almak aslında işi bayağı kolaylamak, boş kaleye sekiz kişi hücum etmek demektir.
Rahmetli Duygu Asena´ya ?Kadının Adı Yok? dedirten kadının toplumdaki dışlanmışlığını, ezilmişliğini ifşa etme kaygısı idi. Adı çok da çıkmayan kadının oyunun çokluğunu keşfeden ise Ak Parti ve Erdoğan olmuşa benziyor.
?İktisadi Demokrasi? kavramını icat etmiş değilim ama ev kadınlığının bir meslek olduğuna dair ciddi kuşkularım var. AKP´nin ev kadınlığının sürdürülebilirliğine yatırım yapma konusunda en azından bir süre daha istekli olacağı kanısındayım.
Sosyal güvenlik sisteminin toplumu kavramasında bir problem tabii ki yok. Ancak yukarıdaki tablo ister istemez ülkenin genel faydasına olan toplumun bütün bireylerinin katma değer yaratan bir konuma gelmesinin gereğine dair önemli bir tartışmayı da öne çıkarıyor.
Değerli yazar Güngör Uras´ın bundan dört sene önce yazdıklarını da bir kez daha bilginize sunuyorum.
Seçimlerin adil, adaletli ve katılımlı olması elbette güzel ve yerinde. Ama acaba seçmenlerin hepsi insan hakları evrensel beyannamesinin 23.maddesinde ortaya konan ideale paralel bir irade ile mi oy veriyor? İşte orası biraz netameli??
Her şahsın çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli çalışma şartlarına ve işsizlikten korunmaya hakkı vardır.
Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır.
Çalışan her kimsenin kendisine ve ailesine insanlık haysiyetine uygun bir yaşayış sağlayan ve gerekirse her türlü sosyal koruma vasıtalarıyla da tamamlanan adil ve elverişli bir ücrete hakkı vardır.
Herkesin menfaatlerinin korunması için sendikalar kurmaya ve bunlara katılmaya hakkı vardır.