İngiltere Başbakanı Johnson, İrlanda Başbakanı Martin'le yaptığı telefon görüşmesinde, Kuzey İrlanda'da da geçen haftaki parlamento seçimlerinin "Kuzey İrlanda Protokolü'nün mevcut haliyle sürdürülebilir olmadığını" daha fazla gösterdiğini bildirdi.
Başbakanlık Ofisi 10 Numara'dan yapılan açıklamada, Boris Johnson'ın, İrlandalı mevkidaşıyla bu sabah telefon görüşmesi yaptığı belirtildi.
Görüşmede, iki liderin de Kuzey İrlanda'daki seçimlerin ardından hem meclis hem de yürütme organının mümkün olan en kısa sürede restore edilmesinin hayati önem taşıdığını belirttiği ifade edildi.
Açıklamada, Johnson'ın, İngiliz hükümetinin dün ilk angajman sonrası taraflarla yakın temas halinde kalacağını aktardığı vurgulanarak, şunlar kaydedildi:
"Başbakan Johnson, (Birleşik Krallık'ın parçası olan Kuzey İrlanda ile AB üyesi İrlanda Cumhuriyeti arasındaki ticareti düzenleyen) Kuzey İrlanda Protokolü'yle ilgili durumun artık çok ciddi olduğunu açıkça belirtti. Belfast Anlaşması'nın (Hayırlı Cuma) dengesi sarsıldı ve son seçimler, protokolün mevcut haliyle sürdürülebilir olmadığını daha da gösterdi. İngiliz hükümetinin, mal hareketi ve yönetişimle ilgili bölümler dahil protokolü düzeltmek için aylarca tekrarlanan çabalarına rağmen Avrupa Komisyonu, sahadaki ekonomik ve siyasi bozulmanın ele alınmasına yardımcı olmak için gerekli adımları atmamıştı."
Açıklamada, Johnson'ın, çözüm bulunamaması halinde İngiliz hükümetinin, Kuzey İrlanda'da barışı ve siyasi istikrarı korumak için harekete geçeceğini yinelediği vurgulandı.
İRLANDA: TEK TARAFLI HERHANGİ BİR EYLEMDEN KAÇINILMALI
İrlanda Başbakanı Micheal Martin de görüşmeye ilişkin Twitter'dan yaptığı açıklamada, Johnson'la seçimlerin ardından Kuzey İrlanda'da hükümetin mümkün olan en kısa sürede oluşturulması gerektiği konusunda anlaştıklarını bildirdi.
Martin, "Kuzey İrlanda Protokolü'nde, AB ve İngiltere tartışmaları yoğunlaştırma ihtiyacı ve tek taraflı herhangi bir eylemden kaçınmanın gerekliliğini vurguladım" ifadesini kullandı.
KUZEY İRLANDA'DAKİ SEÇİMLERİ, İNGİLTERE'DEN AYRILIĞI SAVUNAN SİNN FEİN KAZANDI
Kuzey İrlanda'da geçen hafta yapılan parlamento seçimlerini, İngiltere'den ayrılıp İrlanda Cumhuriyeti ile birleşmeyi savunan Sinn Fein kazanmıştı.
İrlanda Cumhuriyet Ordusu'nun (İRA) siyasi kanadı olduğu değerlendirilen Sinn Fein, parlamentoda 27 sandalyeye elde ederken, karşıt görüşteki Demokratik Birlik Partisi (DUP) 24'te kalmıştı.
Bu sonuçla bölgenin 100 yıllık tarihinde ilk kez İrlanda milliyetçisi bir parti, seçimde ilk sırayı alarak Başbakan çıkarma şansını elde etti. Ancak Kuzey İrlanda'ya özel yetki paylaşımı anlaşmasına göre, birinci ve ikinci partilerin bölgeyi birlikte yönetmesi gerekiyor.
DUP, Sinn Fein'in Kuzey İrlanda'daki lideri Michelle O'Neill'in başbakan olması durumunda başbakan yardımcılığı için herhangi bir isim önermeyeceğini bildirdi. Böyle bir durumda bölgede herhangi bir hükümet kurulması mümkün olmayacak.
İki tarafın, Brexit'in parçası olan ve bölgeyi Birleşik Krallık'ın geri kalanından farklı olarak AB ile Gümrük Birliği içinde tutan Kuzey İrlanda Protokolü konusundaki görüş ayrılıkları da dikkate alındığında olası bir yönetim krizinin, daha derin anlaşmazlıklara yol açmasından endişe ediliyor.
DUP, protokolde önemli değişiklikler olmadıkça, Kuzey İrlanda'da yeni bir hükümetin kurulmasına izin vermeyeceğini açıkladı.
TARTIŞMALI KUZEY İRLANDA PROTOKOLÜ
Brexit anlaşmasının bir parçası olan Kuzey İrlanda Protokolü, Birleşik Krallık'ın parçası olan Kuzey İrlanda ile AB üyesi İrlanda Cumhuriyeti arasındaki ticareti düzenliyor.
Protokole göre, Brexit'e rağmen Kuzey İrlanda, AB'nin gümrük birliği kurallarına tabi olmaya devam ediyor. Birleşik Krallık'ın geri kalanıyla ticareti ise Kuzey İrlanda limanlarında gümrüğe tabi tutuluyor.
Katolik ayrılıkçılar ile İngiltere'yle birlik yanlısı Protestanlar arasındaki savaşı sona erdiren Belfast Anlaşması (Hayırlı Cuma Anlaşması) gereği, kontrollerin yapılabildiği fiziki bir kara sınırı oluşturulamıyor. Bu yüzden kontrollerin ancak denizde yapılması kararlaştırılsa da uygulanmasında sorunlar yaşanıyor.
İngiltere, ülkenin toprak bütünlüğünü tehdit ettiğini savunduğu protokolün geniş ölçüde değiştirilmesini istiyor.
AB ise protokolün değiştirilmesine sıcak bakmıyor.