Tarih: 31.10.2020 12:19

İzmir depremi hepimizi sarsmalı, mümkünse titreyip kendimize gelmeliyiz

Facebook Twitter Linked-in

Mehmet Akif’e imparatorluğun yıkılış döneminde yaşananlara bakıp yazdığı yakınma dolu şiirin en sonunda “Ağzım kurusun, yok musun ey adl-i ilahi” dedirten bir ruh hali içerisindeyim.

Sonuncu felaketi dün bütün Türkiye hep birlikte İzmir depreminde yaşadı.

Hayatımı sürdürdüğüm İstanbul’da bekleniyordu büyük deprem, doğduğum ve ailemin büyük bölümünün halen ikamet ettiği İzmir’i sarstı.

İzmir’de şimdiye kadar kaydedilmiş en şiddetli deprem bu.

Kaybettiğimiz canlara mı yansak, yoksa can kaybının azlığıyla teselli mi bulsak?

Haberi alır almaz ulaştığım yakınlarım böyle olaylardan aşina büyük tedirginliği hala üzerlerinde taşıyorlardı.

Tedirginlikleri artçı şoklarla doğrulandı. 

[Çok şükür bizim geniş ailede herhangi bir deprem vukuatı yok.]

Biraz akıl, biraz feraset

Herkesin ağzında hep aynı “Türkiye bir deprem ülkesi” cümlesi…

Sadece son bir yıl içerisinde bile ülkenin sağı-solu sarsıldığı için bu cümlenin mutlak doğru olduğunu biliyoruz.

Ayrıca hafızalarda dün olmuş gibi taze, İstanbul’un bazı semtlerini de sarsıntısıyla yerle bir etmiş, 1999 Marmara depremi var. 

Ve daha da şiddetli olabileceğine dair duyarıların uzman ağızlardan işitildiği büyük İstanbul depremi beklentisi…

Hazırlıklı mıyız?

Deprem ülkesi olduğumuza ve uzmanlar her an İstanbul’da 1999’dakinden daha da büyüğünün tekrarlanmasını beklediğine göre hazırlıklı olmamız gerekiyor.

Peki de hazırlıklı mıyız?

Sadece İzmir’i sarsan ve İstanbul’da beklenen büyük çaptaki depremlere değil şu sırada ülkemizin içine düştüğü pek çok alandaki çok yönlü sarsıntılara da hazır değiliz.

Her gün paramızın değeri düşüyor…

Ekonomiyle ilgili resmi ağızlardan çıkan açıklamalarla piyasa gerçekleri örtüşmüyor…

Bir yandan birilerinin evine ekmek alırken ekmek alacak imkanı bulamayanları düşünerek askıya bıraktıkları ekmekler için kampanyalar açılıyor ülkemizde… 

 Öte yandan, “Evine ekmek götüremeyenler mi var sanki?” soruları soruluyor…

Askıya bırakılan ekmekleri kim ne için alıyor o zaman?

Uyanık geçiniriz, ama oyunlara da açığız

Kahraman bir milletimiz var; ülke saldırıya uğradığı, istiklal tehdit altına düştüğü her zaman kanını ve canını feda etmiş bir milletiz…

İyi de milletimizin bu özelliği bizi dış alemle ilişikilerimizde daha dikkatli olmaya sevk etmeli değil midir?

Özellikle de devleti yönetenlerin yedi düvelin üzerimizde hesapları olduğu, bunun da bekamızı tehlikeye düşürdüğü iddiasını sıkça tekrarladıkları bir dönemde?

Türkiye vaktiyle milyonlarca kilometrelik topraklar üzerinde hüküm süren büyük bir imparatorluktu; o imparatorluğu nasıl kaybettiğimizi, küçük Anadolu toprağına sığınmak zorunda niçin kaldığımızı bilmiyor olamayacağımız gibi biliyorsak unutmuş da olamayız. 

Dinine, imanına bizim kadar sahip çıkan bir toplum az bulunur. Bu konuda en kayıtsız görünenimiz dahi başkalarından çıkan inanç esaslarımıza yönelik hakaretlere tahammül edemez.

Üzerimizde hesabı olanların bu özelliğimizi bilmedikleri düşünülebilir mi? 

Herhalde düşünülemez. 

O halde, dışımızda meydana gelen kışkırtıcı olaylara tepki verirken iki kez düşünmemiz gerekir. Birileri sokak ortasında bir öğretmeni hedef seçiyor veya kilise çıkışında önüne gelenlere bıçağı dayıyor ve insanların boğazlarını kesiyorsa bu iğrenç eylemleri ilk kınayanlar bizler olmalıyız.

Hem de hiçbir mazeret arkasına saklanmadan…

Galiba verdiğimiz tepkilerde bir senkron bozukluğu yaşanıyor.

Zihnimiz bulanık gibi sanki…

Ah şu Murphy, ah

İzmirimizi sarsan depremden nerelere geldim.

Kalemim daha da ileriye gitmeye meyyal. Böyle ortamlar başka zamanlarda verilmeyen tepkilere fazlaca zemin hazırlar. Öyle de oluyor.

Trafiğin fazla yoğun olduğu yollarda araç kullanırken aklıma kötümserliğiyle ünlü bir Amerikalı’nın [adamın tam adı Edward A. Murphy, Jr’dur] yasalaştırdığı ve ‘Murphy kanunları’ diye bilinen olumsuz öngörülerden biri gelir.

“Sen hangi şeritte seyahat edersen en yavaş o şerit gider” der Murphy.

Her yolculuğumda bu kuralı ve Murphy’i hatırlarım; bana hep öyle olur çünkü.

Yine bundan dolayı yine ona ait “En kötü şartlar ne yaparsanız yapın bir yolunu bulup mutlaka gerçekleşir” kuralı da aklımdan hiç çıkmaz.

Allah ülkemizi, milletimizi, yaşadığımız mekanları, hepimizi kötülüklerden korusun.

İzmir’e ve İzmirlilere geçmiş olsun. 

Depremde hayatlarını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır dilerim. 

En meşhur son sözlerden birini kendimize uyarlayayım: “Bu da bize ders olsun.”




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —