Siyasi partiler arasındaki seçim ittifaklarını, siyasi partilerin kendi hüviyetlerinden vazgeçmeksizin, hüllelere gerek duymaksızın yapabilmesine imkan tanıyan düzenlemeyi AK Parti geçtiğimiz aylarda TBMM´den MHP´nin de desteğiyle geçirmişti. Bu düzenlemeyle siyasetin daha dürüst , daha şeffaf bir biçimde yapılabilmesi yolunda önemli bir aşama kaydedilmiş oluyordu.
CHP her zamanki gibi en sert muhalefetini esirgemedi tabii. Bu düzenlemenin ne anti-demokratikliği iddiasını bıraktı ne de bu yolla muhalefetin sesinin tamamen kısılacağına dair endişelerle bağırıp çağırmayı. Dün itibariyle 15 milletvekilinin istifa ettirilerek İYİ Parti saflarına atamalarının yapılmasıyla birlikte CHP´nin bu yeni sistemden siyasi ufuk ve hayalleri bile zorlayarak nasıl bir politik kar devşirmeye çoktan hazır olduğu görülmüş oldu.
AK Parti ne yaparsa yapsın, isterse ülke için en iyi şeyleri yaptığına inanılsın, ona her halükarda muhalefet etmeyi muhalefet olmanın varlık şartı olarak gördüğünü söyleyen CHP, takdir etmeliyiz ki, böylece kendi aksiliğiyle tutarlı bir iş yapmış oldu.
Kimsenin bu noktada söyleyebileceği bir şey kalmıyor tabii. Çıtayı öyle bir yere kadar düşürünce ne deseniz boşa çıkıyor.
CHP böylece İYİ Parti´ye de Meclis´te grup kurma imkanı bahşetmiş oluyor. Bu, daha önce kendi oylarından bir kısmını HDP´ye yönlendirerek onun da barajı aşmasını sağlarken yaptığına benzer bir katkı. Böylece CHP kendi oyları fazla geliyormuş gibi sağa sola, ama gerçekten aşırı sağa ve aşırı sola dağıtan ilginç bir siyaset takip etmiş oluyor.
Atatürk´ün kurmuş olduğu CHP´nin bugünkü yöneticileri tam bir miras yedi gibi büyük bir savurganlıkla bir siyasi partinin bütün müktesebatını günü kurtarmak için har vurup harman savuran bir görüntü çiziyorlar. CHP´den İlhan Cihaner de haklı olarak ?bari ÖDP, TKP ve DSP için de 20´şer vekil isteriz? diyerek tepkisini gösterdi.
Doğrusu bu mantığın kaçınılmaz sonucu bu. Alakasız birine vermeye başlayınca, başka alakasızlar da hak iddia etmeye başlar. Ortada sonra kurumun mirasından hiçbir şey kalmaz.
Bölücü solcu bir partiden aşırı sağcı bir partiye uzanan yelpazenin kartlarını dağıtan CHP´nin dün itibariyle ortaya koyduğu tablo, her üç partinin daha nasıl bir eylem işbirliğini şimdiye kadar kotarmış olduklarına dair de önemli gerçeklerin üstündeki örtüyü aralamış oldu.
15 Temmuz´un simgesi haline gelmiş olan ?Yurtta Sulh? sloganıyla yola çıkmış olan İYİ Parti´nin bir FETÖ operasyonu olduğu konusunda kimsenin kuşkusu yok bugün. Önce MHP içinde başlatılacak bir operasyonun asıl hedefinin, AK Parti´ye karşı kurulacak bir saldırı-istihkam mevzii elde etmek olduğu da malum. Düne kadar fazla malum olmayan, İYİ Parti ile CHP milletvekillerinin bu ölçüde bir ortak işbirliği anlayışı içinde olduğuydu.
CHP liderinin bir ana muhalefet partisi genel başkanı olarak Cumhurbaşkanlığına aday olmayı göze alamıyor olması ipi göğüslemekten yana baştan itibaren acziyetinin itirafını gösteriyor. Aslında bu itirafın kendisi de çok şey kaybettiriyor. Bu özgüvensizlikle mütenasip olmayan söylem sertliği siyasi havayı gereğinden fazla germiş oluyor. Oysa nihayetinde kendi aday olmaya cesaret edemeyip istifa ettirdiği 15 milletvekiliyle aday gösterilecek olan Meral Akşener´in arkasına saklanmış bir lider görüntüsü var. Sert olsa kaç yazar?
Tabi AK Parti ve MHP oylarıyla partiler arasında ittifak yapılmasını mümkün kılan düzenleme, tam da siyasi şeffaflığı, açıklığı ve dürüstlüğü artırmak üzere alınmış bir tedbirdi. Oysa CHP ve İyi Parti arasında gerçekleşen hadise yeni bir ittifaktan ziyade, adeta eskiden zaten var olan bir işbirliğinin deşifre olması gibi oldu.
Meğer aralarında yasal düzenleme olmadan da çok önceden başlamış bir işbirliği varmış. Bu işbirliğinin kapsamında HDP de varmış. HDP´li vekilin seçim sonrası, barajı aştıktan sonraki, CHP´li milletvekilleriyle şen şakrak görüntülerini hatırlayalım. CHP milletvekili, AK Parti´yi kastederek ?nasıl da salladık hep birlikte?? diyerek HDP´li milletvekiliyle ?çak? bile yapmıştı.
Bu kadar benzemez-uzak görüneni siyasi yelpazede bir araya getiren Recep Tayyip Erdoğan karşıtlığının önümüzdeki seçimlerde ne anlam ifade edeceği de böylece kendiliğinden tebarüz etmiştir.
ABD BİRAZ DA KENDİ KONTROLÜNDEKİ ÜLKELER İÇİN KAYGILANSIN
ABD´den OHAL şartlarında seçime gidecek Türkiye´de demokratik bir seçimin olabileceği ihtimali konusunda kaygılı olduklarına dair açıklama tam bir komedi gibi. Kendi ülkesinde şaibesiz bir seçim yaşamamış olması bir yana, kendi kontrollerinde gerçekleşen Mısır´daki askeri darbeye darbe bile diyemeyen, bütün adayların tutuklandığı, tek adayla seçime gidildiği bir ortamda oyların yüzde 98´ini alan darbeci Sisi´nin seçim tiyatrosunu hiçbir kaygı taşımadan pek eğlenmiş gibi seyreden ABD´nin Türkiye´deki seçimler hakkında duyduğu kaygı, seçimlerin demokratik olmaması değil, kendi istediğinden çok daha fazla demokratik olmasına dair olabilir. Galibi Erdoğan olacak her türlü seçimden kaygı duyacağı açık olan ABD´yi kaygılandırmaya devam edeceğiz. Huyumuz bu, kurumasın tabi..