Milli Gazete’den Bekir Gündoğmuş Yazdı;
Türkiye, seçim sürecine ittifak tartışmalarıyla hazırlanıyor. Hangi partinin hangi parti ya da partilerle bir araya geleceği ve seçime gireceği tartışmaları uzunca bir süredir siyasetin gündemini belirliyor.
Esasında Türkiye’de siyaset, ittifaklarla ilk kez tanışmıyor elbette. Geçmiş dönemde de farklı partilerin yaptıkları ittifaklar hepimizin malumu.
Ancak bugünkü siyasi atmosfer ile mukayese edildiğinde ittifakların bu denli uzun süreli etkide bulunduğu bir dönemin yaşanmadığını belirtmek gerekiyor.
Bunun belli başlı sebepleri var. Her şeyden evvel geçmiş dönemde ittifaklar yasal zemine sahip olmadığından bir partinin amblemi altında toplanma zorunluluğu bulunuyordu.
1991 seçimlerinde muhalefet kanadında MÇP ve IDP’nin Refah Partisi amblemi altında, Halkın Emek Partisi’nin (HDP’nin öncülü) SHP amblemi altında seçime girmesi bunun ilk örneğidir.
Seçim süresince ittifakı oluşturan her parti iç bünyede kendi çalışmasını yürütmüş, seçimin hemen arkasından da ittifakları oluşturan partiler kendi gruplarını kurma yoluna gitmiştir.
Son değişiklik öncesi 2015 seçimlerinde Saadet Partisi’nin Büyük Birlik Partisi ile kurduğu ittifak da benzeri şekilde cereyan etmiştir.
Yani gerçek anlamda bir seçim iş birliği kurulmuştur.
Ancak 2018 seçimleriyle birlikte oluşturulan Cumhur ve Millet ittifakları için aynı durumdan bahsetmek mümkün değildir.
Tüm partiler açısından yeni bir tecrübe anlamına gelen bu ittifaklar, her ne kadar seçim iş birliği dense de seçim sonrasında da devam etmiştir, halen de devam etmektedir.
İttifakı oluşturan partilerin tabanlarının ve yönetimlerinin birbirlerini özellikle sosyal medya marifetiyle sıkı takibe yönelmesi bu dönem ittifaklarının etkileme ve etkilenme düzeyini artırmaktadır.
Kanaatimce esas sorun da burada başlamaktadır. Zira ittifakı oluşturan partilerin birbirleriyle kurduğu yakın iletişim, hukukun gözetilmesi endişesiyle fikri anlamda “benzeşme” görüntüsü verilmesine neden olmaktadır.
Oysaki herhangi bir olay karşısında her partinin kendi zaviyesinden konuya tepki vermesi beklenmelidir.
Zira partilerin özgünlüğünü koruması siyasetin kalitesine katkı sunacaktır. Özgünlük kaybolduğunda fikirlerin, söylemlerin, tutumların benzeşmesi durumu oluşmaktadır.
Benzeşme bir yönüyle etkisizleşme demektir. Etkisizleşen partiler siyasette tıkanmaya ve kutuplaşmanın artmasına yol açmaktadır.
Nitekim son dönemde Türkiye siyasetinde topyekûn yaşanan siyasi kısırlık bununla ilintili görülebilir. Bugün fikirlerin konuşulmadığı, çözüm önerilerinin çıkartılamadığı, seçmeni iki kutuptan birini seçmeye mecbur bırakan bir siyaset anlayışı hüküm sürmektedir.
Partiler özgünlüğünü korudukça siyasi varlığını devam ettirecektir. Yoksa aynı şeyler söylenecekse seçmenler daha çok oy alacak parti varken neden daha az oy alacak partiye oy versin ki!
“Azdan az, çoktan çok” hesabında olduğu gibi, ittifaklar her partiye kendi nispetinde kazanç sağlar. Oy yüzdesi fazla olan partiler de diğerleri de belli kazanımlar elde eder.
Örneğin parti genel merkezlerinin arasındaki iletişimin illerde de kurulmaya başlanması, ittifak partilerinin il teşkilatlarınca birlikte toplantılar yapılması ve bunların kamuoyuna servis edilmesi büyük ölçüde ittifakın ana akım partilerinin başarı hanesine yazılır.
Diğer partilerin kârı ise az oy almasına rağmen gündeme gelmek olur. Ama bunu oya çevirip çeviremeyeceği, ortaya koyacağı özgünlük ile mümkün olur.
İttifaklar konusunda olabildiğince pratik-pragmatik düşünmek gerekmektedir. İttifaklara ulvi gayeler yüklemek, olduğundan daha fazla kıymet vermek yanlış tahlillere neden olmaktadır.
Netice itibarıyla partiler, seçimlerde nasıl daha kârlı çıkılabilir hesabıyla hareket etmektedir. Herhangi bir parti, hangi durumda daha fazla oy alacağını kestiriyorsa oraya yönelecektir. Zira oy kaybedeceğini bile bile sırf “hatırı kalmasın” diye herhangi bir ittifaka girmek o siyasi partinin siyasi mücadeleden, siyaset sahnesinden çekilmesine neden olabilir.
Unutulmamalıdır ki; ittifakların özünde “koltuk pazarlığı” yatmaktadır. Erbakan Hocamızın ittifak-koalisyon tercihleri bu pratikliğe sahiptir.
Bunun içindir ki, her siyasi parti kendi hedefi doğrultusunda bir adım atmaktadır. Örneğin cumhurbaşkanlığını kazanmak da bir hedeftir, tıpkı Sn. Akşener’in yaptığı gibi siyasi varlığını devam ettirebilmek için Meclis’te temsil edilmek de.
Bu iki farklı tercih, farklı kararlara neden olabilir. Elbette tek bir hedef olmayabilir, ancak ana hedeften şaşmamak, partilerin istikbali açısından önem arz eder.
Hülasa 2018 sonrası yaşanılanlar göstermiştir ki; ittifaklar bir araç olarak kullanıldığında faydalıdır, ulvi değerler yükleyip onu amaç haline getirmek partilerin özgünlüğüne zarar vermekte ve siyasetin kalitesini düşürmektedir.