Çağımızda fiilen sorumsuzluk ve anarşizm üreten bir saptırılmış bireysellik ve özgürlük anlayışı giderek insanlığı kuşatmaktadır. İyilik idealinden yoksun; yönü, ölçüsü ve ilkesi olmayan, maddeci, kişinin çıkar ve haz tutkusu nereyi istiyorsa oraya yönelten, gücü neye yetiyorsa onu yaptıran bir ahlak(sızlık) telakkisi bireysel ilişkilerden uluslararası ilişkilere kadar her alana yayılmakta; insanlığın binlerce yıllık kazanımları olan pek çok erdemi silip süpürmektedir. Bizde son zamanlarda üzerinde çokça konuşulan ?ahlak-sız dindarlık? olgusu da bu anlayışın tezahürüdür.
Böyle olunca, dilimiz ve kültürümüzdeki birçok ahlâkî kavram da artık kullanılamaz hale gelip ölü kelimeler arasına girmeye başladı. Bu kavramlardan biri de başlıktaki ?istikamet?tir. İnsanlar ?istikamet? deyince şimdilerde sadece günlük dildeki sıradan anlamını hatırlamakta; ?istikameti düzgün? veya ?istikameti bozuk? gibi ahlâkî anlamlar zihinlerden silinmektedir. Özellikle yeni nesillere ahlâkî bir modeli de telkin eden bu tür kavramların kullanımına artık nadiren rastlayabiliyoruz. Bu yüzden istikamet kavramının insanlarda oluşturduğu ahlâk tasavvuru, sorumluluğu ve yaşayışı da giderek kayboluyor. Sonuçta dindar olanıyla olmayanıyla insanlarımızın ne hale geldiğini görüyor ve bu durumdan yakınıyoruz.
***
İslâmî terminolojide istikamet, ?mutlak doğruluk, dürüstlük, adalet, itidal, sadakat? gibi gayet zengin bir ahlâkî muhtevaya sahiptir. Kısaca istikamet, ?kişinin, niyetiyle hedefiyle doğru ve dürüst bir hayat çizgisi benimseyip, bu çizgiyi sapmadan izlemesi? demektir. 11. yüzyıl âlimi Râgıb el-Isfahânî meşhur Kur´an terimleri sözlüğünde, istikamet kelimesinin ?dosdoğru yol? hakkında kullanıldığını, bundan dolayı Kur´an´da hak ve hakikat dinine ?sırât-ı müstakîm? denildiğini belirtir.
?Rabbimiz Allah´tır? dedikten sonra istikamet sahibi olanları övgüyle anan iki ayetteki (41/30, 46/13) ?istikamet? kelimesi tefsir âlimlerince ?samimi ve kararlı bir inançla hak ve hayır yolunda istikrarlı, dengeli bir hayat sürdürme? şeklinde açıklanır. Peygamberimiz, başka öğüde ihtiyaç bırakmayacak değerde bir öğüt isteyen birine, ?Allah´a iman ettim de, sonra da dosdoğru ol!? buyurmuştur.
***
Sadece dünya işlerinde değil, dindarlıkta da kolaycılık peşindeyiz; erdemlerin zahmetine katlanmayı göze alamıyoruz. Ünlü düşünürümüz Gazâlî, ?İstikametin zahmetli oluşundan dolayı her mümine, günde on yedi defa (beş vakit namazın farzlarında), ?Bizi sırât-ı müstakîmde (dosdoğru yolda) yürüt!´ diyerek dua etmesi emredilmiştir? der. Hz. Peygamber, Kur´an´daki ?Sana emredildiği şekilde istikamet sahibi ol!? buyruğunun kendisini yaşlandırdığını söylemiştir.
Gazâlî, tasavvuf yolunun iki esasının bulunduğunu söyler: 1. Allah´a karşı istikamet sahibi olmak, 2. İnsanlarla ilişkilerde barışı gözetmek. Birincisi kendini Allah´ın buyruklarına adamakla, ikincisi ise insanların her meşru taleplerini karşılamaya çalışmakla olur.
Muhyiddin İbnü´l-Arabî el-Fütûhâtü´l-Mekkiye´de, biri insanın ahlâkî hayatında istikamet, diğeri Allah´ın yapıp yaratmasında istikamet olmak üzere iki türlü istikametten bahseder. Ahlâkî istikamet, kısaca doğruluk ve dürüstlükte Hz. Muhammed´in yolunu izlemektir. İbnü´l-Arabî´nin ?mutlak istikamet? dediği ikinci istikamet ise Allah´ın hikmetinin bütün evrendeki yansımasıdır. Buna göre bir şeyin istikameti o şeyin varlık veya yaratılış amacına uygunluk durumudur. Aynı düşünceyi filozof Fârâbî ?adl? (adalet) kelimesiyle ifade etmişti. Her iki düşünüre göre bu anlamdaki istikamet yahut adalet, evreni kapsayan genel ilâhî hikmet ve düzeni ifade eder. Dolayısıyla insanın istikamet ve adaletten sapması, evrendeki bu genel düzeni bozan büyük bir kötülüktür.
Velhasıl, İslam toplumlarının geçmişte ulaştıkları aydınlanmanın ve kurdukları parlak medeniyetin temelinde böylesine yüksek bir varlık ve ahlâk felsefesi vardı. Bugün yaşadıkları sorunlardan kurtulmaları da ancak bu dinî-felsefî ruhu ve ahlâkî istikameti yeniden keşfedip, içinde yaşadıkları çağın sunduğu imkânlarla buluşturmalarına bağlıdır.