İSTİHBARAT SERVİSLERİ, KOMPLO TEORİLERİ VE TÜRKİYE

Ocak Medya'dan Hasan Mesut ÖNDER'İN "KONU İLE İLGİLİ" OLARAK GÖRÜŞLERİNİ İÇEREN YAZISI...

İSTİHBARAT SERVİSLERİ, KOMPLO TEORİLERİ VE TÜRKİYE

Komplo teorileri genellikle bilgi eksikliğinden kaynaklanır. Yani, bir olayı net bir biçimde anlamak için elde somut veriler yoksa bilgi boşlukları tahminlerle doldurulur ve gerçeğe yakın senaryo yaratılmaya çalışılır.   

Komplo teorileri ile ilgili Türkiye’deki algı genellikle olumsuzdur. Çünkü Türkiye’de komplo teorileri, hiçbir veriye dayanmadan, neden-sonuç ilişkisi kurulmadan yapılıyor ve suçu veya sorumluluğu dış güçlere atmak için kullanılıyor.

Komplo teorilerinde genellikle kesin hükme varmak doğru değildir. Her şey bir dizi ihtimallere dayanır ve en yüksek olasılık taşıyan senaryo doğru kabul edilir. Bu yüksek ihtimal gibi görünen seçeneklerde de hata payı yüksektir. Olaylarla kısıtlı bilgi ve insanın bilişsel yapısı dikkate alındığında, bir olayla ilgili kesin hükme varmak için o olayın baş aktörü veya sorumlusu olmanız gerekir; eğer değilseniz yaptığınız her analiz bir ihtimal anlamına gelir.

İstihbarat servisleri işlerinin doğası gereği, toplama faaliyetlerini yaparlar. Herkesin erişimine açık olan gazete küpürlerine bile, servisler tarafından kullanıldıktan sonra, gizli damgası vurulur. Gazetelerdeki bir haberi gizli damgası ile sınıflandırıp arşivlemek çok gülünç geliyor değil mi? Bu nasıl kafa diyorsunuz; ama öyle düşünmeyin. Çünkü bir istihbarat servisi önem verdiği, ihtiyaç duyduğu veya üzerinde çalıştığı konunun bir başkası tarafından bilinmesini istemez. Sıradan bir insan için okurken dikkat etmediği bir bilgi, bir analizci için altın değerinde bir bilgi olabilir. CIA‘nın erişime açtığı raporları incelediğinizde, gazete analizlerinden istifade edildiği görülecektir.

Bilginin bu kadar iyi korunduğu ve hatta manipüle edildiği bir ortamda, gerçek veriye ulaşmak, verileri ayıklamak ve analiz etmek oldukça zordur. Bundan dolayı iyi bir analizci, sağlam verilere dayanarak ve boşlukları mantıklı bir şekilde doldurarak komplo teorileri üretir.

Bütün bu teknik arka planı verdikten sonra AK Parti iktidarı döneminde yaşanan dış ve iç gelişmeler hakkında bir komplo teorisi yazmaya çalışalım. Yazacağım her senaryoda farklı görüşlere açığım. Yazdıklarımın yüzde yüz doğru olduğunu iddia etmiyorum.

Ergenekon operasyonları sırasında, üst düzey generallerden bazıları, bu operasyonların siyasi olduğunu ve 2003 yılında ABD’nin talep ettiği tezkerenin geçmesine direnen askeri kadroların bu operasyonlarla tasfiye edilmek istendiğini söyledi. Bu operasyonların FETÖ’yü taşeron olarak kullanan ABD’nin işi olduğu söylendi. Orgeneral Çetin Doğan ise, Ergenekon Operasyonlarını, 2004 yılında Patalya Otel toplantılarında Aleksandır Dugin ile el sıkışan herkes tutuklandı şeklinde yorumladı.

Ergenekon, gerçekten Türkiye’deki Avrasyacı bir yapılanmanın adı mıdır? 

Reklam

Bir ülkede, ideolojik bir alt yapı kurmak için ilk önce hedef ülkede güçlü sermaye grubu, medya ve sivil toplum mekanizmalarının inşa edilmesi gerekir. Rusya’nın Türkiye’de bu derece bir alt yapısı var mı? Türkiye’deki Avrasyacı politikanın taşıyıcılığını yapan siyasi partinin ve liderinin iddia edilen ilişkileri göz önüne alındığında, bunun bir Avrupa ülkesi (İngiltere) ile olan ilişkileri gizlemek için kullanılan bir ideolojik örtü olabileceği akla geliyor. Eğer bu varsayımlar doğru ise Türkiye’de kuzenlerin rekabeti olduğu sonucu çıkmaz mı? 

Ergenekon operasyonlarında FETÖ terör örgütü, gücün vermiş olduğu etki ile bütün ihtiyatlı davranma alışkanlıklarından vazgeçerek göstere göstere operasyonlar yapmış, bütün operasyonel kadroları neredeyse sokaktaki sıradan vatandaş tarafından dahi tanınır hale gelmiştir. Bir güç, Ergenekon operasyonlarını, FETÖ’nün bütün organizasyonunu ortaya çıkarmak ve örgütün bir kanadını kontrol altına almak için bir turnusol kağıdı gibi kullanmış olabilir mi? Aynı güç, FETÖ terör örgütü içerisinde devşirdiği operasyonel unsurlarla, 7 Şubat, 17-25 Aralık kumpaslarını yaparak Erdoğan’ın FETÖ örgütüne karşı tutumunu kesinleştirmek için kurgulanmış olabilir mi? Erdoğan, örgütle mücadeleyi başlattıktan sonra elini kolunu sallayarak yurt dışına kaçan kişiler bu güçle iltisaklı unsurlar olamaz mı?  

Bütün bu soruların daha iyi anlaşılabilmesi için teknik bir hususu açıklamak gerekiyor. Dünyanın birçok bölgesinde etkili faaliyet yürüten bir örgütün, tek bir merkezden bir devlet tarafından kontrol altında tutulması mümkün değildir. Faaliyet yürütülen sahalarda ilgili devletler kendi kontrolünde örgüt merkezi ile bağlantılı güdümlü departmanlar yaratır. Yani FETÖ terör örgütü içerisinde, örgütün faaliyette olduğu ülke kadar, istihbarat servisinin olduğunu söylemek mümkün. Bütün bu departmanları, eşgüdüm içinde bir amaç doğrultusunda yöneten ise örgüt merkezidir. Hiçbir gizli servis klonladığı departmanın örgüt merkezi ile aleni bir şekilde çatışmasını istemez. Aksine örgüt merkezi üzerinde etki sahibi olmak için mümkün olduğu kadar yakın ilişki içinde olması sağlanır. Eğer bu yapılmazsa örgüt merkezi, ilgili bölgedeki departmanı tasfiye eder ve istihbarat servisi, o örgüt içinde kör olur. Bütün bu teknik açıklamanın sebebi, yukarıda sorduğum sorulardan, FETÖ’nün masum, hiçbir şeyden haberinin olmadığı her şeyin alt kadrolar tarafından tezgahlandığı algısının oluşmaması içindir.”

İstihbarat servisleri tarafından yapılan operasyonlarda başarısızlık bile bir planın parçası olabilir. Bunun yanında, hesaplanmayan faktörlerden dolayı sonuç alınamaması durumunda, bu ortamdan nasıl istifade edilmesi gerektiği ile ilgili çeşitli senaryolar üretilir. Köklü ve geleneği olan istihbarat servislerini büyük beyinler yönetir ve kurgucular hiçbir işi şansa bırakmamaya çalışırlar. 

Peki, bu darbe girişimin amacı ne idi? Benim aklıma gelen nedenler şunlar:

• İlk akla gelen, Erdoğan’ı devirip, yerine FETÖ’nün kuklası olacak bir kadroyu başa getirip, yeni rejim yaratmak …

• Devlet içinde yapılanmış ve hükümet üzerinde ciddi etkilere sahip ABD kontrolündeki FETÖ’cü kadroların Türkiye içindeki yapılanmasını tasfiye ederek örgütün yönetimini ele geçirmek. 

Burada bu darbenin kontrollü faaliyet olduğunu iddia ettiğim anlaşılmasın. Bir yabancı gücün darbecilerin altını oyup Türkiye’ye yem etmiş olması güçlü ihtimal… Darbe sonrası tasfiye edilecek kişilerle ilgili bilgi paylaşımı ve kendi unsurlarının elini kolunu sallayarak kaçması için kolaylık istenmiş olabilir.

Reklam

• Bu darbe girişimi ile Erdoğan’ın siyaseten toplumun geniş kesimi ile irtibat kurabilmesi için ihtiyaç duyduğu “farklı eğilimdeki” kadrolara karşı önyargılı davranmasını sağlayarak siyaset üretiminin dar bir çevreye hapsolmasını sağlamak…

• ABD ve NATO ile ilişkileri zedeleyerek, Türkiye’nin dış politikada rotasını başka merkezlere doğru çevirmesini sağlamak… 

Türk-Rus yakınlaşması göz önüne alındığında bu gerekçenin nedenlerden birini teşkil ettiği söylenebilir. Rusların Türkiye’ye yönelik politikasının temelinde ABD’nin Türkiye üzerindeki ekonomik, askeri ve siyasi etkinliğini azaltarak, Türkiye’nin daha rahat hareket edebileceği bir ortam yaratmak olduğu söylenebilir. Erdoğan’ın nükleer silahlar edinme ile ilgili açıklaması bu amacın bir parçası olabilir. 

Bu darbe girişimi ile Türkiye ile Rusya’nın yakınlaşmasını isteyen güç kim? Ruslar adına casusluk yapan meşhur Cambridge Beşlisinin, İngiliz servisi tarafından Ruslara monte edilen ajanlar olduğu, Rusya’nın nükleer silah edinmesinde bu casus grubunun aktif rol aldığı iddiaları var. İngiltere’nin bunu yapmasının sebebinin ise İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra bütün emperyal mirasına çöken ABD’yi Rusya ile dengelemek olduğu şeklinde bir izah var… Türk-Rus yakınlaşmasının arkasında yine aynı güç olabilir mi? 

İstihbarat, belirsizlikler deryasıdır. Kurguladığınız her şey bir yanılsamadan ibaret olabilir ve hiçbir şeyi tüm yönleri ile bilmek mümkün değildir. Belgeler, haberler, analizler, istihbarat dünyasında çoğu zaman yanılma veya yanıltma aracı olabilir. 

Ben Türkiye’deki olayları kuzenlerin çatışmasının tezahürü olarak görüyorum