Müslümanların mübarek Ramazan bayramını kutluyorum; güzel, mutlu nice bayramlar diliyorum…
Müslümanlar olarak asırlardan beri bunu diliyoruz. Ama bugün bilimler alanında başarılı tek İslam ülkesi yok. Verimlilikle, endüstri ve teknolojisiyle ekonomisi gelişmiş tek İslam ülkesi de yok…
Hukukun üstünlüğü zaten söz konusu değil!
AK Parti ilk on yılında yarattığı umutları, ikinci on yılında kendi eliyle tahrip etti.
Müslümanların, asırların içinden gelen istibdat ve itaat geleneğini sorgulamadan bir gelişme yolu bulamayacakları apaçık ortada…
FİKİR ÖNCÜLERİ
Uzun istibdat asırları çekingen, durgun, edilgen zihinler ve insanlar yaratmış, gelişme, ilerleme mümkün olmamıştı.
Türkçülük akımında yer alan Ahmet Ağaoğlu, Miladi takvimle 26 Şubat 1914 günlü İslam Mecmuası’nda bütün Müslümanların geriliğine dikkat çekiyordu. Hıristiyanlarda gelişmiş ve az gelişmiş ülkeler vardı. Uzak Doğu’da öyleydi ama gelişmiş tek Müslüman ülke yoktu. Sebep İslam mıydı?
İslamın ilk dört asrında bilim ve felsefe alanındaki gelişmeleri hatırlatan Ağaoğlu, sebebin din olarak İslam değil, “hakim sınıfların istibdadı” olduğunu yazıyordu; Umera, ulema ve kalemiyenin istibdadı…
Osmanlı milliyetçisi Namık Kemal’i, Türkçü Ziya Gökalp, Yusuf Akçura gibi isimleri hatırlatmama gerek bile yok.
İslamcılık akımının öncülerinden Said Nursi, 1911’de Hutbe-i Şamiye’de Müslümanların geri kalmasının 6 sebebini sayıyor, bu arada, “çeşit çeşit bulaşıcı hastalıklar gibi yayılan istibdat”ı zikrediyordu.
İslamcı aydınlardan Filibeli Ahmet Hilmi Bey, 1910 yılında Hikmet dergisinde, Emevilerle başlayan istibdat asırlarını hatırlatarak şöyle yazıyordu:
“Bu uzun istibdat devirleridir ki bütün Müslümanlara fena alışkanlıklar vermiştir. Fakirlik ve miskinliği yüceltme, riya, boyun eğen bir itaat vesaire gibi.”
SİYASET VE ‘DAVA’
Bugün milliyetçiler ve İslamcılar arasında particiliğin “dava” sanılması yaygındır. Bu yüzden
“Fikir” siyasetin sıradan bir aleti durumuna düşüyor. Siyasi güç yine sorgusuz sualsiz itaat istiyor.
Halbuki bu iki büyük fikir akımının büyük öncüleri, yukarıda örneklerini gördüğümüz gibi “inhitat” dedikleri çöküşümüzün sebeplerini araştırırlar ve “istibdad”a dikkat çekerlerdi.
Günümüzde Prof. Hayrettin Karaman’ın tavrı önemli bir veridir. Prof. Karaman, ilk baskısı 1993’te çıkan “Ana Hatlarıyla İslam Hukuku” adlı eserinde, Peygamberimizden otuz sene sonra “saltanat ve istibdadın” hakim olduğunu, “fikir hürriyetine meydan vermediğini” ve bu yüzden fıkıhta kamu hukuku konularının gelişmediğini yazar. (cilt I, s. 165-166)
Kamu hukuku gelişmemiş olan fıkıh sistemine dayalı bir devlet çağımızda mümkün mü?! Siyasal İslamcı hareketlerin başarısızlığının birçok sebeplerinden biri budur.
Bunu sorgulayan ve AK Parti iktidarının kamu hukuku alanındaki ihlallerini eleştiren, CB sisteminin yol açtığı sorunları tahlil eden bir ‘İslamcı’ görüyor muyuz?
Aksine, Sayın Prof. Karaman’ın muhalefete fırsat vermemek için iktidarın eleştirilmemesini istemesi, siyasi tarafgirliğin, particiliğin İslami düşünceyi de nasıl kısırlaştırdığına dair hazin bir örnektir.
İSTİBDAT VE HÜRRİYET
Muhafazakârlar hemen meseleyi “Ulu Hakan”a bağlıyorlar. Şüphesiz büyük bir diplomat ve modern eğitimci olan Abdülhamit yine şüphesiz bir istibdat rejimi kurmuş, İslamcı yayınlara bile izin vermemiş, hatta Mecelle Cemiyeti’ni dağıtarak Mecelle’nin eksik kalmasına sebep olmuştur.
Tunuslu Hayrettin Paşa’nın önerdiği kurumlaşma reformlarını da reddetmiştir.
Mehmet Akif’in dergisi Sırat-ı Müstakim ancak Ağustos 1908’de, Safahat’ın ilk kitabı da 1911’de yayınlanabilecekti.
Tarihe “Ulu Hakan” ve “Ulu Önder” gözlükleriyle bakmak, laboratuvar gibi bakmamızı engelliyor. Devirlerin sorunlarını ve imkanlarını, gelecek nesillere ne gibi sorunlar ve imkanlar devrettiklerini düşünmüyor, araştırmıyoruz.
Zaten amaç da düşünmeden taraftarlar yaratmaktır.
Çok uluslu imparatorluğun devamı mümkün değildi.
Meşrutiyet hiç olmazsa sonraki nesillere kamu hukukunda milli hakimiyet, milli irade, meclis, seçim, kuvvetler ayrılığı kavramlarını, fikir hayatında da bugünkü seviyemizin çok üstünde zengin bir fikir mirasını bıraktı.
Meral Akşener’in “kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet” diye konuşması iyi oldu, umarım bu iki kavram üzerinde bilgi sahibi olmamıza ve düşünmemize yol açar.