İstanbul´da yaşayan herkes İstanbul´u yaşayamaz: İstanbul´u yaşayabilmek için, eski mahalleler hakkında biraz bilgi sahibi olmak lâzım. Zira gerçek İstanbul gökdelenlerde değil, eski mahallelerde soluk alıp verir.
Daracık sokaklara serpiştirilmiş cumbası çarpık, ahşabı kararmış evler, zamanın sırrını fısıldar kulaklarınıza? Zaman içinde o evlerde yaşananları düşlerken, rahatladığınızı hissedersiniz. Yüreğinizdeki tüm karabasanlar buharlaşıp uçar.
Bir bakıma bu, betonlaşmış çağın tarih içindeki ahşapla buluşmasıdır: İnsan ruhuna huzur katar.
Arada bir Balat´a, Eyüp Sultan´a, Fener´e, Hasköy´e gidin ve gökdelenler altında ezilmemiş eski mahallelerde İstanbul´u arayın.
Elinizde bir gonca gül, dudaklarınızda bir karcığar şarkı, gözlerinizde hasret dolu bakışlar ve aheste adımlarla bir sokağa girin. Turist gibi değil, İstanbul´un sahibi gibi gezmeye başlayın. O zaman şehirle bütünleştiğinizi ve şehri yaşamaya başladığınızı fark edeceksiniz. Belki de Necip Fazıl´ın İstanbul şiiri yüreğinize yapışacak o an:
?İstanbul benim canım;
Vatanım da vatanım!?
Ardından sindire sindire İstanbul´un bitmez tükenmezliğini ve eskimezliğini koklayacaksınız:
?Gecesi sümbül kokan,
Türkçesi bülbül kokan,
İstanbul, İstanbul...?
Geçenlerde bu amaçla Sultanahmed´e gitim. At Meydanı´ndaki turist curcunasını teğet geçip ara sokaklara saptım. Bilirim: Tarih ara sokaklarda yaşar. Eski evlerin arasında ağır ağır yürürken, hayalim birkaç yüz yıl öncesine kilitlendi. Topkapı Sarayı cihetinden gelen otantik müziğimizi dinlerken, pop müziğe kendini kaptıran yeni nesilleri düşünerek kahırlandım.
Derken, küçücük bir meydancıkta dikilip ara sokağa oklanmış sokak adını yüksek sesle okudum: ?Nakil sokak??
Sesimi fazlaca yükseltmiş olmalıyım ki, birkaç gelip geçen dönüp şaşkınca yüzüme baktılar. Ben ise ?Nakil Sokak? adına şaşırmıştım. Sokak neyi naklediyordu ki? Birden hatırladım: Sultanahmed bölge olarak saraya çok yakındı. Sultan ya da şehzade düğünlerinde, bazen de şehzadelerin sünnet düğünlerinde yapılan koca ?nahıl ağaçları? bu sokaktan geçiriliyor olmasındı? ?Nahıl Sokak? yazılacakken, yanlışlıkla ?Nakil Sokak? mı yazılmıştı acaba?
Sonradan ?Nahıl? adlı sokağı bulunca, bu düşüncemden vazgeçtim.
Her yılın ramazanında İstanbul´dan Peygamber-i Âlişan Efendimiz´in torunları başta olmak üzere tüm muhtaçlara dağıtılmak maksadıyla Mekke ve Medine´ye gönderilen külliyetli altının yanı sıra, Kâbe örtüsü, padişah tuğralı kuşağı ve altınoluğu taşıyan ?Sürre-i Hümayun? (Sürre Alayı), bu sokaktan geçiyordu. Bu yüzden sokağın adı ?Nakil Sokak? olmuştu (Sürre-i Hümayun´un gidişi de gelişi de İstanbul halkı için büyük eğlence idi. Bazen bu manzarayı görmek için yurdun dört bucağından insanlar gelirdi)?
Neyse; düşüne düşüne ve kendi içimde tartışa tartışa ?Nahıl Sokak?a girdim. Girer girmez de tasasız ama derin bir ses duydum: ?Savulun!.. Esnaf-ı nahılcıyan-ı sur-i hümâyun geliyor!?
Yani, ?Nahıl Ağacı esnafı geliyor!?
?Noel Ağacı? süslemekten fırsat bulup öğrenemediğimiz ?Nahıl Ağacı?na yarın bakarız artık?