Demokrasiyi Güçlendirme Derneği tarafından düzenlenen ve çok sayıda akademisyen ve uzman ismin bildiri sunduğu "Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem: Görüş ve Öneriler Sempozyumu" İstanbul'da başladı.
Fatih'teki Ali Emiri Kültür Merkezi'nde gerçekleştirilen sempozyum öncesi katılımcılara hitaben bir konuşma yapan Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Bülent Kaya, 1982 Anayasası'nda parlamenter sistemi esas alınsa da 'siyasileri kendi haline bırakırsanız ya şeriatı ya da komünizm getirir, veya özgürlükleri güvenliğe tercih eder' diye düşünülerek cumhurbaşkanına parlamenter sistemle bağdaşmayan yetkiler verildiğini kaydetti.
"1982 Anayasası 'Kenan Evren Anaysasıydı', şimdiki sistem 'Erdoğan Sistemi'dir"
1982 Anaysası'nın "Kenan Evren Anayasası" olduğunu söyleyen Kaya, "Milliyetçi Hareket Partisi'nin (MHP) çağrısıyla Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın hem bir partinin genel başkanı hem başbakan hem de cumhurbaşkanı yetkilerini bir arada sağlayabileceği şahsa ısmarlama bir değişikliğe gidildi. 1982 Anayasası nasıl ki 'Kenan Evren Anayasası' ise 2017 referandumuyla getirilen sistem de bir Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi değil Recep Tayyip Erdoğan sistemidir" dedi.
"Akıl, ahlak ve adaletle buluşanlar, demokrasiyi taşınması gereken yere er ya da geç taşır"
Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu da sempozyum öncesi kısa bir konuşma yaptı.
Kaftancıoğlu konuşmasında, "İnsanlık tarihi boyunca akılla, ahlakla, adaletle buluşlanlar ve bunların mücadelesini verenler var. Bir de akla, ahlaka, adalete rağmen tek adam bakışıyla bunları karanlığa sürükleyenler bulunuyor. Yüzyıllar boyunca bildiğimiz bir şey var ki; tek adamlar hep olur. Tek adamların karşısında akıl, ahlak ve adaletle buluşanlar, burada ortaklaşanlar demokrasiyi sıfır noktasından alıp taşınması gereken yere er ya da geç taşır" ifadelerini kullandı.
Yazıcı: Erdoğan, halk tarafından seçilmenin manevi gücünü kullanarak AK Parti hükümetlerine dahi meydan okuyabilmiştir
Anayasa hukukçusu Prof. Dr. Serap Yazıcı, en son çalıştığı Şehir Üniversitesi'nin kapatılmasının ardından akademik ortama ve meslektaşlarına "hasret" kaldığını ve bu özlemini sempozyumla giderebildiğini söyledi.
"Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, halk tarafından seçilen ilk cumhurbaşkanı olduktan sonra anayasal yetkililerin seleflerinden çok daha büyük bir ihtirasla kullanmış ve halk tarafından seçilmenin manevi gücünü kullanmak suretiyle aslında kendi partisinin oluşturduğu Adalet ve Kalkınma Partisi hükümetlerine dahi meydan okuyabilmiştir" yorumunu yaptı.
Yazıcı şöyle konuştu:
"15 Temmuz darbe teşebbüsü ve bu teşebbüsü bastırmak için ilan edilen OHAL ortamı öylesine keyfi bir yönetim süreci yaratmıştır ki aslında 1982 Anaysa yapıcılarının dahi getirdiği sınırlar dikkate alınmamış, bu dönemde kabul edilen 31 KHK ile tam bir yönetimde keyfilik ilan edilmiştir. Türkiye'de aslında anayasasızlaştırma süreci 2013'te Gezi protestolarının bastırılması kapsamında alınan tedbirlerle başlamıştır. Tedricen başlayan bu anayasasızlaştırma süreci, darbe teşebbüsünün yol açtığı olağanüstü hal ortamında zirve yapmıştır. Artık anayasa hükümlerini görüntüde dahi tanıyor izlenimi yaratmaya ihtiyaç duyulmamıştır. Türkiye, bu anayasasızlaştırma ortamında aslında otoriter yolsuzluk düzenini kurumsallaştırmak amacıyla bir anayasa değişikliği sürecine sürüklenmiştir."
Prof. Dr. Serap Yazıcı
"Demokratik ülkelerde, OHAL döneminde anayasa değiştirmek yasaktır"
Dünyadaki demokratik ülkelerde çok isabetli olarak OHAL dönemlerinde anayasa değiştirmenin yasaklandığını, bunun ise ne kadar haklı bir hüküm olduğunu yaşanarak öğrenildiğini vurgulayan Prof. Yazıcı, "Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, ABD tipi Başkanlık Sistemi'nin tam zıddıdır. ABD'deki sistem gerçek anlamda kuvvetler ayrılığına dayanan bir rejimdir. Oysa CHS, yasama-yürütme ve yargı fonksiyonlarında cumhurbaşkanına sunduğu geniş yetkiler nedeniyle kuvvetler birliği esasına dayanır. Bu sistem, devletin bütün yetkilerini yürütme gücünde toplamasının yanında yasamayı önemli ölçüde zayıflatmış, yargıyı ise tamamen yürütmenin kontrolüne sunmuştur. Böyle bir yapıdan demokrasi ya da hürriyetçi bir yapı hayal etmek mümkün değildir" değerlendirmesinde bulundu.
Cumhurbaşkanına çok geniş kararname yetkisi tanındığını kaydeden Yazıcı, bu yetkiyle cumhurbaşkanının parlamentoyu by-pas etme yetkisi de kazandığını savundu. Bu kararnamelerin de özensiz hazırlandığını söyleyen Yazıcı, "98 kararnamenin 60’tan fazlası önceden çıkarılanları düzeltmek için yayınlanmıştır. Türkiye'de belki hiçbir zaman gerçek bir demokrasi olmamış olabilir ama Türkiye Cumhuriyeti devleti hiçbir zaman devlet ciddiyetini bu kadar kaybetmemişti" dedi.
Cumhurbaşkanı danışmanı Karatepe: Parlamenter sistemde de kuvvetler ayrılığı yoktur
Sempozyumda, Cumhurbaşkanlığı Yerel Yönetim Politikaları Kurulu Başkanı Prof. Dr. Şükrü Karatepe de bir tebliğ sundu.
Herhangi bir siyasi parti üyesi olmadığını ve bir resmi kurum adına da sempozyumda bulunmadığını belirten Karatepe, "Anayasa hukuku hocasıyım, konuşmalarımın öyle değerlendirilmesini umarım" diye konuştu.
2007 Anayasa değişikliğiyle ilgili politik eleştiri getirenlerin 'neden 2007 değişikliği yapıldı' sorusunun üzerinde durması gerektiğine işaret eten Karatepe, 6 muhalefet partisinin hazırladığı Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Mutabakat Metnini eleştirerek şunları söyledi:
Şükrü Karatepe
"Benim anlamadığım şu: 'Bu anayasada kuvvetler ayrılığı yok' diyorlar. Tamam kardeşim yok. Sanki parlamenter sistem kuvvetler ayrılığına dayanır. Ne cahil adammışım ben ya! Ne cahil insanmışım ki daha öğrenemedim bu parlamenter sistemde kuvvetler ayrılığı olduğunu. Böyle bir şey mi var? Biz derslerde yürütmeyle yasamanın birbirinin türevi olduğunu söylemez miyiz? Kuvvetler ayrılığı nereden geliyor? Parlamenter sistemi savunanlar bunu söylemeye neden ihtiyaç hissediyor, anlamıyorum. Parlamenter sistemi savunmak için kuvvetler ayrılığından söz etmek gerekmez. Onun dengeleri farklı. Çünkü kuvvetler ayrılığı olmaz. Eğer bir parti güçlü bir şekilde çoğunluğu sağlamış ise artık yasama da yürütme de o partinindir."
"Milletvekilleri geçmişte de pasifti şimdi de pasif"
Milletvekillerinin yasamada pasif bırakıldığına ilişkin eleştirilere de yanıt veren Prof. Dr. Karatepe, "Parlamenter sistemde yasalar ilgili bakanlıkların hukuk bürolarında hazırlanır. Hukuk bürolarında hazırlanan bu yasalar bakanlar kuruluna gelir, başbakan bunları meclise getirir ve mecliste eğer o hükümetin çoğunluğu varsa oylanıp geçer. Yasa yapmada, dizayn etmekte parlamenterin fiili yolu yoktur. Peki bugün var mı? Bugün de yok. Çünkü bu hiç değişmedi. Buna alıştığımız için bugünkü uygulama tamamen parlamenter sistem uygulamasıdır. Aynı devam ediyor. İç Tüzük değişmedi, komisyonlar yasa üretecek, Türkiye’nin ilgili konularını içselleştirecek altyapıya kavuşturulmadı" dedi.
ABD'de milletvekillerinin masalarında klasörlerin olduğunu, senatörlerin kollarında dosyalarla koridorlarda dolaştığını söyleyen Karatepe, "Bizim milletvekilleri, Allah selamet versin, lacivert-kırmızı kravat, rugan pabuç, selam verip, el sıkıp dolaşıyorlar. Ondan sonra parlamentoya gelene 'Biz ne kaldırıyorduk (diye soruyor). Kaldıracaksa kaldırıyor, kaldırmayacaksa kaldırmıyor. Bugün de aynı devam ediyor. Bu yanlıştır. Parlamenter sistemin geleneğidir. Yasanın parlamentoda üretilmesi gerekiyor. Ne zaman ki yasa parlamentoda üretilir, bu gelenek başlar, bu kültür oluşur o zaman başkanlık sistemi yürürlüğe girer" ifadelerini kullandı.
"Muhalefet çıkıp, 'Ey halk, Cumhurbaşkanını siz seçemezsiniz' desin, öperim elinizi"
Muhalefetin mutabakat metninde Cumhurbaşkanı’nın nasıl seçileceğinin belirtilmediğini ifade eden Karatepe şunları söyledi:
Bunu arkadaş gizlemiş. Sembolik olacak ve halk seçecek. Neden bunu söylemiyorlar ki? Sembolik yetkileri olacak ama kim seçecek? Siz kamuoyu huzuruna çıkıp da ‘Siz yanlış yaptınız ey halk, siz seçemezsiniz, artık parlamento seçecek diyecekseniz’ öperim elinizi. Ama açık konuşun.
Sempozyum, Prof. Dr. Yazıcı ile Prof. Dr. Karatepe'nin küçük bir tartışmasına da sahne oldu.
Karatepe'nin "Ben siyasi parti üyesi değilim" sözlerine tepki gösteren Yazıcı, "Ben 1984 yılında hukuk fakültesinden mezun olduktan sonra akademik çalışmalarıma başladım. Ve 30 Haziran 2020'de öğretim üyesi olduğum Şehir Üniversitesi cumhurbaşkanı kararıyla kapatılıncaya kadar fiilen öğretim üyesi olarak çalıştım. Sayın Karatepe bizi, bir siyasi parti temsilcisi olarak nitelendirip aslında sözlerimizi etkisizleştirmek ve değersizleştirmek istedi. Bütün akademik çalışmalarımı izleyen herhangi biri şunu görecektir; akademisyen sıfatı taşıdığım süre boyunca ne savundumsa şu anda da onları savunuyorum. Hiçbir değişiklik yok. Elimden akademisyen olma hürriyetim alındığı için ben de siyaset arenasında demokrasi mücadelesi veriyorum" dedi ve Karetepe'ye, "Sayın Hocam, siz Cumhurbaşkanlığı'nda danışmandınız değil mi" diye sordu.
Karatepe ise, "Kamu görevlisi olduğunu, kimseyi itham etmediğini" ifade ederek, "Lütfen dinleyiciye konuşun. Ben sizin şahsınıza çok saygı duyarım. Türkiye'nin en değerli akademisyenlerinden birisiniz. Bütün fikirlerinize değer verir, şahsınıza sınırsız saygı duyarım. Bunu zedelemeyin lütfen" diye yanıt verdi.