Bursa Teknik Ünv. Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali Burak Darıcılı yazdı;
Ardında FETÖ’nün olduğu bir planlama kapsamında, 19 Aralık 2016’da Rusya Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov’u öldüren Mevlüt Mert Altıntaş’ın IPhone marka telefonunun şifresinin ancak İsrail menşeli bir firma tarafından kırılabileceğine dair spekülasyonlar, söz konusu eylemin soruşturma süreci boyunca Türk kamuoyunu uzun süre meşgul etmiştir. Siyasi bir cinayetin arka planının ortaya çıkarılması ile ilgili olarak gündeme gelen bu tartışmaların gözardı edilen bir başka boyutu ise böylesine kritik bir işlemi yapabilecek olan firmanın sadece İsrail’de faaliyet gösteriyor olmasıdır. Bu durumun tesadüf olmadığı açıktır. Bu kapsamda İsrail, özellikle 2010 yılından sonra attığı adımlar ile birlikte ulusal güvenlik bürokrasisinin yönlendirmeleri kapsamında gelişen bir kamu-özel sektör işbirliği modeliyle siber uzayda önemli bir aktör konumuna gelmiştir.
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
Kuruluşundan itibaren, uygulamış olduğu yayılmacı politikalar sonucu, Orta Doğu’da güvenlik tehditleri ile sık sık karşı karşıya gelen İsrail, klasik güvenlik stratejilerinin yanısıra ekonomik kalkınma planlamalarını da ülkesine yönelik bu tehditleri azami ölçüde dikkate alarak geliştirmektedir.
GÜVENLİK ÜÇGENİ KONSEPTİ
Öte yandan, İsrail’in mevcut siber istihbarat kapasitesinin arka planında on yıllar boyunca aşama aşama geliştirilen bir anlayış söz konusudur Dönemin Başbakanı David Ben-Gurion tarafından 1953 yılında kabul edilen Savunma Stratejisi belgesinde, İsrail tarafından iki temel savunma prensibi kabul edilmiştir. Bunlardan ilki, “Halkın Ordusu” konseptine dayanmak suretiyle hızla reaksiyon alabilen hazır ve yedek kuvvetlere sahip olmaktır. Diğer prensip ise “Güvenlik Üçgeni” konseptine dayanmaktadır. Bununla; caydırıcı, erken uyarı sistemine sahip, kesin bir operasyonel zafer hedefine odaklanmış bir savunma sistematiğine ulaşmayı hedeflemektedir. İsrail, söz konusu hedeflere ulaşma noktasındaki planlama ve girişimlerini 1990’lı yıllara kadar geçen süre zarfında başarıyla sürdürmüştür. Bu noktada İsrail’in siber istihbarat stratejisinin temel olarak söz konusu “Güvenlik Üçgeni” konseptine uygun olarak dizayn edildiği ileri sürülebilir.
İsrail’in dış politika öncelikleri ağırlıklı olarak güvenlik endişeleri tarafından şekillenmektedir. Dolayısıyla Arap devletleri ile çevrilen bir coğrafyada bulunması nedeniyle İsrail, bölge-dışı devletler ile siyasi ve ekonomik ilişkilerini geliştirmeye özel önem göstermektedir. Bu bağlamda siber güvenlik alanında alınacak mesafe ile birlikte İsrail, diğer devletler ile siber güvenlik ürünlerinin ticareti kapsamında ilişkilerini geliştirmek suretiyle uluslararası sistemde yalnız kalmamayı hedeflemektedir. Bundan hareketle, güçlü bir siber istihbarat kapasitesine sahip olan İsrail küresel düzeyde faaliyet gösteren en önemli siber espiyonaj ürünü ihracatçısı ülkelerden biri olmuştur.
Nitekim bu çerçevede, Netanyahu 2016 yılında BM’de yaptığı bir konuşmada şunları söylemişti: “Hackerlar bankalarınızı, uçaklarınızı, güç şebekelerinizi ve hemen hemen tüm değerlerinizi hedefliyorsa, İsrail vazgeçilmez olarak sizlere yardımlar sunabilir. Diğer hükümetler İsrail’e karşı tutumlarını artık değiştirmektedirler. Çünkü bu devletler siber güvenlik alanında İsrail’in kendilerini korumaları noktasında yardımcı olabileceğini bilmektedirler.” Bugün İsrail siber espiyonaj ürün ticaretinin 6 milyar ABD Doları civarında olduğu iddia edilmektedir.
Ulusal güvenlik öncelikleri kapsamında kamu-özel sektör ve akademi çevreleri ortaklığı ile geliştirilen, aynı zamanda ortaya çıkan hasılanın da küresel düzeyde ticarileştirilmesi nedeniyle de ciddi bir ekonomik değere kavuşan İsrail’in siber güvenlik modelinde, farklı kurumsal yapılanmaların birbirleriyle koordineli bir şekilde faaliyet göstermeleri oldukça önemlidir.
ÜNİTE 8200’ÜN ROLÜ
İsrail’in mevcut siber istihbarat kapasitesinin sahadaki uygulamasına bakıldığında, dış istihbarat servisi MOSSAD’ın yanı sıra İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF) bünyesinde kurulan özel birimlerin de önemli rolü bulunmaktadır. Bu kapsamda 2010 yılında IDF bünyesinde kurulan Ünite 8200, Ünite 848’in devamı niteliğinde bir birimdir. Bu birimler ABD Ulusal Güvenlik Ajansı’nın (NSA) kuruluş modeli örnek alınarak oluşturulmuştur.
Öte yandan 2010 yılı İsrail’in siber güvenlik stratejisini, belirtilen istikamette geliştirmesi noktasında büyük bir öneme sahiptir. Bu yılın önemi ise İsrail’in ABD ile birlikte geliştirdiği ileri sürülen “Stuxnet Virüsü” ile İran’ın nükleer tesislerine saldırmayı ve bu tesislerde fiziki hasar yaratmayı başarmasından kaynaklanmaktadır. Olay sonrası, üç İranlı nükleer fizikçinin öldüğü, İran’in nükleer programının ise onlarca yıl geriye gittiği iddia edilmiştir. Ayrıca Stuxnet Atağı, siber imkanlar kullanılmak suretiyle, fiziki hasarın yaratabildiğini gösteren ilk siber saldırı olması bakımından da dikkat çekici bir vakadır.
Kaynak: Yeni Şafak Gazetesi