Bu hafta tanığı olduğumuz üç gelişmeden hangisi diğerlerinden daha şaşırtıcı?
İsrail ile ilişkilerin yeniden tazelenmesi ve iki ülkenin diplomatik temsilinin büyükelçi düzeyine yükseltilmesi…
Dışişleri bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun, daha önce yalnızca istihbarat birimleri arasında var olduğu bilinen temaslara ek olarak, kendisinin dokuz ay önce Suriyeli mevkidaşıyla görüştüğünü açıklaması ve Şam ile muhalif güçler arasında uzlaşma arayışından söz ederek iki ülke arasındaki donmuş ilişkilerin canlandırılma ihtimalinin gündeme gelmesi…
Aylardır her defasında o konuda herhangi bir değişiklik yapılmazken, Merkez Bankası Para Politikası Kurulu’nun aniden faiz indirimine gitmesi…
Hangisi daha şaşırtıcı?
Soruya cevap aramak üzere üç konuya ayrı ayrı yaklaşayım.
İsrail’le ilişkilerin üst düzeye çıkarılması
Dıştan nasıl görünüyor olursa olsun, Türkiye’nin İsrail’le ilişkileri belli alanlarda hiç kesintiye uğramadı. Bir süredir iki ülke başkentlerinde büyükelçi bulunmuyor, ancak işler onlar olmaksızın da alışıldık zemininde devam ediyor. Ekonomik ilişkiler her zamankinden daha verimli. İstihbarat alışverişinin işbirliği düzeyinde olduğu ortak operasyonlarda görüldü. İsrail cumhurbaşkanı Isaac Herzog Türkiye’yi ziyaret etti, Ankara’da en üst düzeyde karşılandı. Dışişleri bakanı Çavuşoğlu İsrail’e gitti, AK Parti’nin itibar ettiği medya bunu ‘tarihi ziyaret’ olarak duyurdu.
Ne eksik kaldı? Büyükelçiler mi? SETA’da dış politika araştırmaları direktörü görevinin sahibiyken Dışişleri Bakanlığı’na stratejik araştırmalar merkezi müdürü olarak geçişi sağlanmış Birol Ulutaş’ın Tel Aviv’e büyükelçi gönderileceği iki yıl üst üste -2020 ve 2021’de- haber konusu olmuştu.
Tek sorun, İsrail’in ülkenin başkenti olarak Kudüs’ün tanınmasını ve büyükelçiliğin de oraya taşınmasını istemesiydi. O sorunun da Herzog’un Ankara ziyareti sırasında çözüldüğü anlaşılıyor.
İktidarın destekçileri arasından bu yeni gelişmeden çeşitli gerekçelerle rahatsızlık duyacaklar çıksa bile, konunun iki yıl önce isim de verilerek gündeme gelmiş olması, onları da bu gelişmeye fikren alıştırmıştır.
Lafı fazla uzatmayayım, İsrail’le ilişkilerin yeniden büyükelçilik düzeyine yükseltilmesinde fazla şaşılacak bir yön bulunmuyor.
Şam rejimiyle arayı iyileştirme
Suriye konusu biraz daha farklı. Şam yönetimiyle ilişkilerin yeniden tesisi, hatta bunun öncesinde Beşşar Esad ile onu devirmeye and içtiği bilinen silahlı muhalifler arasında arabuluculuk görevinin üstlenilmesi niyeti hayli ileri adımlar.
Türkiye’nin son 11 yıl boyunca izlediği Suriye politikasının, sayılarının 4 milyona yaklaştığı söylenen ve yüz binlercesinin Türkiye vatandaşı haline dönüştüğü göçmenler boyutu doğurması yanında, Türkiye’nin sınırın karşı tarafında silahlı güçlerinin bulunması gibi bir boyutu daha var.
Komşu ülkenin bazı bölümleri Türkiye’den gönderilen yöneticilere sahip. Bazı yerlerde TL kullanılıyor.
Şam’la ilişki kurulacağı haberinin duyulmasının bile, uzun yıllar boyunca Türkiye tarafından müttefik olarak desteklenmiş güçlerin Türk askerlerine karşı hasmane tutumlar sergilemesine yol açtığı anlaşılıyor.
Buna karşılık, Rusya ve lideri Vladimir Putin’le ileri derecede yakınlığın Türkiye’nin Suriye politikasını etkilememesi imkansızdı. Rusya’nın Suriye’de birden fazla askeri üssü var ve Türkiye’nin desteklediği yerel güçler yalnızca Esad ordusuyla değil Rusya’nın askeri varlığıyla da karşı karşıya. Türkiye’nin belirlediği askeri hedefleri gerçekleştirememesinin en önemli sebebi, Rusya’nın çizdiği sınırlar.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın son Rusya ziyareti dönüşünde gazetecilere Putin’in Şam’la yakınlaşma tavsiyesinde bulunduğuna dair sözleri, işin bu noktaya varacağının işaret fişeğiydi.
Esad nasıl Esed olduysa Esed yine Esad haline dönüşebilir.
Birleşik Arap Emirlikleri ile ilişkiler buzdolabından çıkartılmadı mı?
Mısır’la ve lideri Abdülfettah el-Sisi ile arayı düzeltme girişimi henüz sonuç vermediyse, bu, Ankara’nın isteksizliğinden değil Kahire’nin gönlünün alınamamasından…
Dokuz ay önce iki ülke dışişleri bakanlarının bıraktığı yerden Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar Esad’ın doğrudan görüşmeleri, yakınlaşmayı hızlandırabilir. [İktidarla yakınlığı bulunan Doğu Perinçek ve Ethem Sancak liderliğindeki Vatan Partisi ekibinin Şam’a gitmesini bu yolda bir öngörüşme arayışı sayabiliriz.]
Moskova ile ittifak ilişkisinin bedeli bu olacaksa, Ankara’nın Şam’la yakınlaşmaktan uzak durması beklenemez.
Türk dış politikasını yakından gözleyenler için Suriye’ye verilen sıcak mesajlarda fazla şaşılacak bir yön yok.
Faiz indirimi
Benim açımdan esas şaşılası gelişme Merkez Bankası’nın aldığı faizi indirme kararıdır.
Kendimi zamanında yapılacak bir seçimden ziyade tarihi erkene hem de çok erkene alınacak bir seçime –baskın seçim– daha yakın hissettiğim için, bu karara da şaşırmamam gerekirdi.
Böyle bir yola gidilmesi, beklenebilecek ekonomik sonuçlarından çok, AK Parti’nin kendi seçmenine dönük bir jesti olduğunu düşündürüyor ve bu yönüyle de ‘baskın seçim’ tezini güçlendiriyor.
Ancak, AK Parti’nin kendisinden gönül bağını çözmüş eski seçmenlerini yeniden ana gövdeye dönmeye sevk edecek bir jest midir bu?
Sanmıyorum.
Peki, AK Parti’nin kendisinden hiç bir sebeple kopmayacağı iyice belli olmuş çekirdek seçmeninin böyle bir jeste ihtiyacı var mıydı? Faizin %14 değil de %13 olması onu ‘nass’ın ‘haram’ damgasından kurtarmaz herhalde; özellikle de bankaların uyguladığı kredi faizi %13’ü birkaç kez katlamış, kur korumalı mevduat (KKM) ile o oran %81’e ulaşmış iken?
Onu da sanmıyorum.
Zaten olumsuz ekonomik göstergeleri daha da bozacak bu karara şaşırmamak elde değil.
AK Parti iktidarının her yaptığının, yönetici kadronun aldığı her kararın ‘yanlış’ olduğuna ve bundan sonra alınacak kararlar ve tutulacak yolun da kesinlikle ‘yanlış’ olacağına dair tezim ile ters düşme pahasına şaşırdım hem de.
Kim bilir seçime kadar daha ne şaşılacak gelişmeler yaşanacak.
Her türlü gelişmeye hazır olmak gerekiyor.