Cumhurbaşkanı Tayyib Erdoğan´ın Salı günü yaptığı konuşma bütün dünyada ciddi şekilde yankılandı. Türkiye dışında da birçok önemli televizyon kanalı canlı olarak, simültane tercümeyle yayınladı. Bunda tabii medya dünyasının, Kaşıkçı cinayeti hakkında şimdiye kadar Türkiye istihbaratının elinde mevcut, ama resmî yoldan medyaya açıklanmamış olan bazı önemli bilgilerin Tayyib Erdoğan tarafından açıklanacağı beklentisinin de önemli rolü vardı. Bu konuda beklenen gerçekleşmedi. Ama konuşma sonrasında özellikle Arap medyasında öne çıkan yorumlarda, önemli mesajlar verildiğine dikkat çekildi. Bu mesajlardan biri de, bu olayda sorumluluğu olanların tümünün, emri verenden uygulayana kadar işe karışan herkesin yargılanması gerektiğinin vurgulanmasıyla verilmişti.
ABD Başkanı Donald Trump´ın da bir gerçeği itiraf etme zorunluluğu duyması dikkat çeken bir gelişme oldu. Şimdiye kadar Suudi Arabistan veliaht prensi Muhammed bin Selman´ın rolünü perdelemeye çalışırken bu kez Kaşıkçı´nın öldürülmesi olayıyla birinin irtibatı varsa onun Muhammed bin Selman olduğunu dile getirdi. Trump, Suudi Arabistan´da bu sıralarda işleri büyük ölçüde Muhammed bin Selman´ın yürüttüğüne dikkat çekerek böyle bir cinayetle ilişkili olabilecek kişinin de o olduğunu dile getirdi.
Bu iki açıklamayı yan yana koyduğumuzda Muhammed bin Selman´ın irtibatlarının mutlaka sorgulanması ve onun olaydaki rolünün ortaya çıkarılması gerektiği neticesine varılıyor. Eğer bu olayda en üst kademede emir veren kişiden, uygulayan kişiye kadar herkesin yargılanması gerekiyor ve böyle bir cinayetin de Bin Selman´ın talimatı en azından onayı olmadan gerçekleştirilmesinin mümkün olmadığı açıksa onun hesaba çekilmesi ve suçunun ortaya çıkarılması, cezasını da çekmesi gerekir.
Fakat böyle bir yargılamayı Suudi Arabistan´dan beklemek anlamsızdır. Çünkü şu an Suudi Arabistan´da yargı kurumu da dâhil bütün kurumların üstünde söz ve yetki sahibi olan zaten Muhammed bin Selman´ın kendisi ve onu saray darbesiyle veliaht prens yapan babasıdır. Dolayısıyla onun gerçek suçunu ve cinayetteki rolünü ortaya çıkaracak bir yargılama ancak uluslararası düzeyde yapılabilir.
ABD normalde onu harcama taraflısı değildir. Ama Trump´ın açıklaması da gösteriyor ki suçunu gizlemekte zorlanıyor. Bunun yanı sıra ABD, Suudi Arabistan´daki çıkarlarını güvenceye aldığı zaman Bin Selman´ı feda edebilir.
Ama görüldüğü kadarıyla Bin Selman bu sıralarda uluslararası siyonizmin himayesine sığınmış durumda. Çünkü siyonist işgalci onu önemsiyor ve veliaht prenslik makamında kalması için ısrar ediyor. Çünkü Bin Selman´ın vaatleri, tavırları ve izlediği politika siyonist işgalci açısından bulunmaz bir nimettir. O yüzden onu kaybetmek, bir Kaşıkçı cinayetinden dolayı harcamak istemiyor.
Aşırı siyonist çizgisiyle öne çıkan Haaretz gazetesinin yazarlarından Tsvaya Greenfield´in Muhammed bin Selman´ın elli yıldır bekledikleri lider olduğunu vurgulaması bu açıdan anlamlıdır.
Arap dünyasında Kudüs davasına, Filistin davasına ihanet eden pek çok siyasi lider ortaya çıktı. Bunların çeşitli ihanetleri oldu. Gazze´nin on iki yıldan beri abluka altında olmasının nedeni sadece siyonist işgal rejiminin uygulamaları değil aynı zamanda Arap dünyasındaki siyasi liderlerin ihanetleridir. Ama dikkat edilirse siyonist yazar onların hiçbirini Muhammed bin Selman´la aynı yere koymuyor ve ?Bu adam bizim elli yıldan beri beklediğimiz liderdi? diyor. Onun bu tespitinde haklı olduğunu düşünüyoruz ve vahşi cinayetin baş sorumlusu Bin Selman´ın kaybetmesi durumunda sadece Filistin´in değil bütün İslâm âleminin kazanacağına inanıyoruz.