İsmet Özel, İslamcı mı, Türkçü mü, Komünist mi yoksa sadece bir şair mi? Bizim için ne ifade ediyor? Arada bir kendi sesinden şiirlerini dinlediğimiz ya da sevdiklerimize mesaj vermek üzere paylaştığımız o güzelim mısraları yazan bir şair mi? Metrobüse binince övgüler dizdiğimiz ama Mercedes’e binince ya da Coca Cola içince bir çırpıda rahatlıkla karalayabildiğimiz biri mi? Fil dişi kulesinde egosundan taviz vermeden aforizmalar kaleme alan ve halkı küçümseyen bir aydın mı? Düşünür, aydın, entelektüel ve uzmanların kendisi hakkında fikir beyan ettiği, çoğunun doğrudan yargılara sahip olduğu ve Cemal Süreya’nın ifadeleriyle “solcuların bir türlü vazgeçemediği, sağcıların ise bir türlü sahiplenemediği” bu İsmet Özel kimdir?
İsmet Özel’in “ben hangi sebeplerle sosyalist olduysam aynı sebeplerden Müslüman oldum” ifadelerini zihnimizde bir türlü oturtamıyorduk. Hele bir de “…Görünüşte çekinmeden renkten renge girebilen, bir boyacı küpünden diğerine zıplayarak pervasızca seyahat etmekten hiç gocunmamış olan ben …” demesi “Şair, Komünist, Müslüman” olan kendisini anlaşılmasını daha da zorlaştırıyordu. Çünkü kendisini okurken bazen bir şair bazen bir komünist bazen bir Müslüman ve şimdi ise bir Türk olarak karşımıza çıkıyordu. Bu kişilerin her biri farklı bir İsmet Özel miydi yoksa kendisinin dediği gibi sadece “görünüşte” bir değişim mi yaşamıştı? “Aynı adam” şiirini yazmış bu şairin aynı adam olduğunu neden fark edemiyorduk?
Her İsmet Özel okuduğumuzda ya da kendisi üzerine konuştuğumuzda bu sorular zihnimizi meşgul ederken biri ciddi ciddi bu sorular üzerine eğilerek kaçırdığımız ya da görmezden geldiğimiz noktayı önümüze koydu. Başlıktan anlaşılacağı gibi Hüseyin Etil ve Küre Yayınları’ndan çıkan kitabı “İsmet Özel: Aynı Adamın Öyküsü” kitabından bahsediyorum. “Titiz” okumalar ve analizler sonucunda böyle bir kitap yazıldı.
Carl Schmitt’in “Partizan Teorisi”nden hareket Hüseyin Etil, “Ölünce bir partizan gibi ölmeliyim” diyen şairin hem komünist hem de Müslüman olurken ki temel “saik/sebep/kaygı”sını ortaya koymuştur. Schmitt, nasıl dostu düşman üzerinde tanımlıyorsa İsmet Özel de kendini hep düşman üzerinden tanımlıyordu ve düşmanı hep aynı idi. Düşmanı temsil eden ise “Amerika” idi. Bu yüzden İsmet Özel hep Amerika’nın düşmanıydı. Peki, komünist ve Müslüman kimliklerini nereye koymalıydık? Bu değişim nedeni ne idi? Hüseyin Etil bunu “siper” değişikliği olarak ifade eder ve kitabında bu siper değişikliğinin nedenleri üzerinde uzun uzun durur. İsmet Özel için “toprak/topos” ve buna bağlı olarak “nomos/namus” merkezi bir yere sahiptir. Hem “siper” değişikliğinin nedenini hem de “düşmanı” belirleme noktasını burası belirlemekteydi. Hüseyin Etil, Osman Çutsay’dan şöyle bir alıntı yapar: “İsmet Özel’in bir dönem ısrarla Milli Gazete’de yazması, tuhaf bir koku yayan Zaman grubuna uzak durması, tesadüf müdür? Yoksa bu angajman son derece basit kişisel ilişkilerden mi doğuyor? Ama dışarıdan bir göz, Milli Gazete çevresinin, naifliğine rağmen daha yerli ve daha ‘samimi’ olduğunu görebiliyor. Bu ise toprakları ciddiye almak tespitiyle örtüşüyor.”
Birçok kişinin “ışık/aydınlık” üzerine şiir yazdığı bir dönemde kendisinin hayatı hakkında neden “karanlık sözler” yazdığını, “Birçok sayfasını atlayarak bitirdiğim kitabın / Başından başlayabilirim”in sebebini ve umudunu yitirdiği cebindeki adresleri yine bu kitaptan öğreniyoruz.
Kısacası bu kitapta göreceğimiz “idea versus nomos”, “pathos versus ethos”, “devlet versus millet”, “saray versus halk”, “Che versus Fidel”, “ütopya versus topos”, “birey versus topluluk”, “roman versus şiir”, “zevk versus kavga”, “haziran versus partizan” düalizmlerinin temelinde “devrimci versus partizan” yatmaktadır. Hüseyin Etil tüm bu karşıtlardan yola çıkarak önümüze “aynı adam”ın öyküsünü koymaktadır.