Yeni Şafak Gazetesi yazarı İsmail Kılıçarslan, bugünkü "Koalisyon şart" başlıklı yazısında 7 Haziran seçimlerinden sonra henüz koalisyonun kurulmamasıyla birlikte giderek artan ayrışmaya dikkat çekti. Türkiye´nin görüp görebileceği en önemli koalisyonlardan biri AK Parti´nin bizatihi kendisidir, ifadesine yer veren Kılıçarslan, "Bugün Türkiye´de, vatandaşlık tanımından tutunuz da ana dilde eğitim meselesine, dini hayatı özgürce yaşama hakkından tutunuz da terör örgütü tanımına kadar pek çok meselede ´sonuçları Türkiye bakımından oldukça ağır´ bir ayrışma yaşıyoruz. Bu ayrışmanın memleketi götürebileceği yer konusunda endişe aşamasını da çoktan geçtik. Kendi adıma söyleyeyim. Ben dümdüz korkuyorum artık bu ayrışmadan," dedi.
İşte İsmail Kılıçarslan´ın yazısından bir bölüm:
Yazının başlığını görüp ellerini neşeyle ovuşturanları da, ´oh, tam istediğim pozisyon, bunu hemen ilgili yere yetiştirmeliyim´ diyenleri de, ´bu adam erken seçimden yanaydı, kafasına taş mı düştü´ diye soranları da hayal kırıklığına uğratmak üzereyim.
Evet. Koalisyondan yanayım. Dahası, Türkiye´nin en büyük sorununun ´koalisyonsuzluk´ olduğunu düşünüyorum. Ve hayır. AK Parti´nin CHP, MHP ya da HDP ile yapacağı bir siyasi koalisyondan bahsetmiyorum. Herhangi bir partinin herhangi bir parti ile yapacağı koalisyondan da? Türkiye´de özenle biriktirilen sorunların çözümünün ´koalisyon mantığı´ ile çözülebileceğini iddia ediyorum sadece.
Bugün Türkiye´de, vatandaşlık tanımından tutunuz da ana dilde eğitim meselesine, dini hayatı özgürce yaşama hakkından tutunuz da terör örgütü tanımına kadar pek çok meselede ´sonuçları Türkiye bakımından oldukça ağır´ bir ayrışma yaşıyoruz. Bu ayrışmanın memleketi götürebileceği yer konusunda endişe aşamasını da çoktan geçtik. Kendi adıma söyleyeyim. Ben dümdüz korkuyorum artık bu ayrışmadan. Zira bu gibi durumlarda kimin karlı kimin zararlı çıkacağını bilecek kadar uzun süredir yaşıyorum.
´Koalisyon´ dedim dikkat ederseniz. Yani ´amaçları, taraflara faydaları, görev dağılımı´ ve daha pek çok unsuru belli bir birliktelikten söz ettim. Koalisyon, bir ´ittifak´ etme biçimi değil bir uzlaşma biçimidir zira.
Sözgelimi ´terör örgütü tanımı´ meselesini alalım ele. Mesela, Türkiye´de yaşayan insanlar olarak şöyle bir koalisyonda buluşsak olmaz mı: -Amacının ne olduğundan bağımsız olarak- masum insanları öldüren, savunduğu fikri silah kullanarak topluma kabul ettirmeye çalışan, haklarını sivil ve silahsız alanda mücadele etmek yerine öldürmekle, yakmakla, yıkmakla arayan her türlü yapı terör örgütüdür.
Bakın şurası önemli. Bir tanım üzerinde anlaşırsak, bunu başarabilirsek artık neyin terör olduğu, neyin terör olmadığını tartışarak vakit kaybetmek yerine ´terörü kimlerin desteklediği ve terörle nasıl mücadele edileceği´ konusunda mesafe alırız. O vakit takke düşer kel görünür. Bir milletvekili BBC´de PKK´ya terör örgütü diyemediğinde yahut kanaat önderi sanılan bir adam savcımızın bir terör örgütü tarafından şehit edilişini aklamaya çalıştığında ´damgalı eşek´ muamelesi görür. Hele hele gazetecilik yaptığını sandığımız bir takım zevatın aslında basbayağı terörü desteklediği ortaya çıkar ki, bu inanın memleketin çok hayrınadır.
Hadi şu vatandaşlık tanımı meselesini de açalım. Şu olmaz mı mesela: ´Bu ülkenin her bir vatandaşı; ırk, din, dil, mezhep farkı gözetmeksizin eşittir ve devletten eşit hizmet alır. Devlet, bütün vatandaşlarına eşit yakınlıktadır.´
Bu tanım üzerinde anlaştığımızda ne ana dilde eğitim hakkı ne dini hayatı yaşama meselesi sorun olur. Kemalizm´in o pis tortusu yani ´bütün vatandaşlar eşittir, ancak bazıları elbette daha eşittir´ anlayışı hak ettiği yeri, tarihin çöplüğünü bulur böylelikle.
´Yahu iyi de, bütün bunlarda anlaşıyoruz zaten. Saf saf konuşma´ diyecekseniz üzülerek size itiraz etmek zorundayım. Bugün bu konuların hiçbirinde hakikaten kafamızın netleştiği bir ´ortak tanımlar alanı´ yoktur. Bugün ´ne pahasına olursa olsun gemisini yürütme derdinde olan´ anlayışların memleketi sürüklediği dar geçitten başka neredeyse hiçbir şey yoktur elimizde.