10. 08. 2018 Cuma
İslâmcılık, kavramsal olarak kimi zaman kimi yorumlara neden olsa da sosyal bir durumdur. Kendiliğinden ya da zorakilikten oluşmuş değil. Bir gerçek. Batıcı düşüncenin farklı yollarda baskın olması sonucu bir karşı koyuş ve varoluş eylemidir bir bakıma. Bunun için İttihat ve Terakki´nin masonik oluşunun getirdiği karmaşadan sonra Müslümanların kendilerini ifade edebilme yol ve yöntemi. Bu bakımdan bunu bir kalemde bir kanara atamayız.
Müslümanların yönetim gücünü yitirmesi ya da ellerinden alınışı sonrasında yeniden varlık göstermesi bir zorunluluktu. Bu, yüzyıla yakın bir zaman aldı. Fakat sonuçta büyük emeklerle ortaya konulan çabalarla belli bir yere gelinmiş oldu. Bunları önceki yazılarımızda ayrıntılı ele almıştık. Yinelemeye gerek yok.
Müslümanların düşünce alanındaki çıkışları yeniden güven oluşturdu. Siyasal anlamdaki çıkışta da belli bir yere gelindi. Özellikle 28 Şubat sürecinde ırkçı, masonik zihniyetin aşırılığı, hazımsızlığı kitlesel bir tepkiye dönüştü. İslâmî bir yapı içinde varlık göstermiş olanlar doğal olarak bir umuttu. Çünkü Müslümanların siyasa yapmasına pek de hoş bakılmıyordu. Sosyolojik kimi tanımlamalarla adına ?fundemantalizm? ya da ?Siyasal İslâm? yaklaşımlar ile Müslümanlar dolayısıyla İslâm hedef hâline getirildi. 28 Şubat karabasanı ve aşırılığından kurtuluş ve bir çıkış yolundan başka bir seçenek yoktu. Bunu da ancak bu hareketin içinde yetişmiş, güven verenlerle yapılabilirdi.
İslâmcı, ya da İslâmî oluşlu, görünümlü bir hareketin şansı büyüktü. Çünkü ortada artık güven verecek hiçbir akım ya da grup görünmüyordu. AK Parti´nin varlığı ve kalıcılığının nedeni bu oldu. Bu hareket sahipleri, görünümleri İslâmcı ama baştan beri çizgileri, tutulan yol farklı. Zaten kendi tanımlamaları da böyle. Sembolik olarak ?Milli Görüş gömleğini? sıyırıp atma bir tutum. Ama asıl bu hareketi belirleyen şey tamamen İslâmcı mücadele ve oluşun dışı. Çünkü ?Muhafazakâr demokratlık? ya da ?Anglosakson laiklik? yaklaşımı belli bir yön tercihi. Bunun yanında pragmatist çıkışlı değişimler, yol tutuşlar karmaşayı büyüttü. Kimi zaman doğru gibi görünen hamleler kısa zamanda bir başka yöne dönüşler ile değişimler oldu. Bu da zaten bir kaos getirdi. Ne olunduğu, ne yapılacağı pek de kestirilemez oldu.
Varılan sonuç kesinlikle başlangıç süreci olan ?İslamcı? oluşun ve düşünüşün çok uzağında bir yerde duruluyor. Bu ana eksenden uzak kalınınca diğer sosyolojik oluşlara yaslanmak hiçbir zaman sağlıklı olmadı. Bilinen şu ki artık İslâmcı hareketin, giderek liberalize oluşu, edilişi ile hem tam anlamıyla burjuva ve kapitalizm eksenine oturuşana vardırıldı veya varıldı. İslâm ve İslâmcılık adına hiçbir kaygı yok. Görünüm Müslüman´ca olsa da ruh ve konum olarak tam anlamıyla İslâmî hareketin çok ötesinde. Irkçı, ulusalcı, jakoben bir süreç.
Ulusalcı, ırkçı yöneliş ideallerden sapış iyice hız kazandı. Bu anlamda titiz bir yaşamaya gerek bile kalmadı.
Yakınılan şey aşırılıklar. Oysa aşırılık, lüks yaşama, saray kültürü, aşırı israf bu hayatın ve yaşama biçiminin gerçeği. Böyle bir hayat tercih ediliyorsa bu tür aşırılıklar kaçınılmaz oluyor. Hz. Ömer celadeti görünümü ile Hz. Ömer adaletinin, dikkatinin, titizliğinin zerresinden bile söz edilemez.
İslâmî düşünüş hayatı titizliğini gerektirir. Bugünün Müslümanlarının böyle bir sorunu ve bir derdi de yok. Asıl çürüme burada. Bu duyarlıklar kalınmayınca her renge Müslüman görünümlü bürünülebilinir. Ulusalcı, liberal, kapitaliz, burjuva, ırkçı vs. Müslümanların asıl sorunu da. Yeniden İslâmî bilinçli bir bakış ve yöneliş zorunlu.