Emperyalizm oyununun ve tuzağının yoğun yaşandığı şu dönemde, Müslümanların yaşadığı paradokslar arasında bocalanılıyor. Hakikat nedir, şeriat nedir, İslâm nedir?.. Bunlar günümüz kavram kargaşası içinde tercih edilen ideolojiler bağlamında ele alınınca karmaşa başlıyor. Egemenlerin oluşturduğu kavramlar düzleminde kimi hakikatler tersyüz edilebilinmekte.
Müslümanların hayat dışına itilmesi adına birçok şey ve durum çarpıtılıyor. “Fundamentalizm”, “Siyasal İslâm” bunlar en belirgin kavramlar. Dünya egemenleri tarafından İslâm’ın dolayısıyla Müslümanların siyaset dışı bırakılması, laik, seküler ve hatta dinsiz yaşamaları öneriliyor ve yönlendiriliyor. Sistemler bunun üzerine kurulu.
Fransız, daha sonra İngiliz, Amerikan kültür ve düşüncesinin baskınlığında Müslümanlar açısından hayat dışı bir hayat öneriliyor. Bu da gerçekleştiriliyor.
Emperyalizm uzun yıllardır büyük bir oyunun, kendisine dönük yaşanası bir dünya içinde. Başkalarına dünyayı dar eden bir hayat anlayışı. Hatta tamamen hayatın dışında bir hayat içinde olmalarına izin var.
Emperyalizm kendi kurallarıyla oynuyor.
Müslümanlar genel anlamda sömürge zihniyetinin tahakkümündedirler. Hem Müslüman olan hem de gönüllü oryantalizm oyunu içinde olanlar İslâm karşıtlığı söz konusu olunca sömürgecilerin sözcüleri konumuna düşmektedirler. Asıl tehlikeyi göz ardı etmektedirler.
Afganistan’da yaşanan bir dram var. Önce Rusların sonra da Amerikan emperyalizminin zulmünü yaşıyor. Güçlerin çatışmasında Müslümanların kendi başlarına özgürlük mücadeleleri bile söz konusu olamıyor. Rus zulmünden kurtulalım diye Amerikan emperyalizminin tuzağında kaldılar. Böyle olunca, onların önerdiği “özgürlük, demokrasi ve insan hakları” söylemleri de oyunun ve tuzağın büyülü kavramları oldu. Bunlar dün olduğu gibi bugün için de geçerli. Tarafların, yani emperyallerin sevimli, gönle ve kulağa hoş gelen büyüleyiciliklerinin etkisi oldukça fazla. Üzerinden henüz çok geçmeyen şu “Arap Baharı” kaosunun sıcaklığı ve etkisi geçmiş değil. O kadar büyüleyici bir tanımlama ki, İslâm düşüncesi içinde olanların bile kapıldıkları bir dalga ve savrulma oldu.
Bugün Batıcıların, laiklerin, sekülerlerin içten içe âdeta bayram ettikleri, sevinç çığlıklarını hissettiğimiz tutumları oldukça belirgin. Emperyalizmin on yıllardır estirdiği zulüm altında sömürülen, ötelenen insanların direnişleri aynı şiddetle karşılık olunca, özelde görünen güç Taliban’ın görünümü onları fazlasıyla mutlu etmekte. Batı düşüncesinin, eğitiminin dönüştürdüğü kesimlerin sevinçleri şeriatın yani İslâm’ın ne denli kötü olduğu, onları temsil edenlerin nasıl vahşi olduğunun içten olan sevinç çığlıklarıdır yaşananlar. Medyada onların arzu ettikleri görüntüleri biliyoruz. Kendilerinin gerçek yüzleri saklı kalıyor.
Batı’nın en çok rahatsız olduğu İslâm yani Müslümanlar. Müslümanların varlığı tedirginliklerini artırıyor. İslâm var olan bir düşünce biçimi, Allah’ın insanlığa sunduğu bir hakikat. Peygamberler medeniyeti ve düzeni. Hakkı, adaleti, sevgiyi, merhameti, özgürlüğü, kurtuluşu içerir. İslâm, yani şeriat. Zulmün karşısında direnenler ve mağdur olanlar şeriatı ve onun kurallarını özlerler, arzularlar.
İnsanlığı bunalıma iten Batı ve düşüncesidir. Emperyal düşünceleridir. İnsanların sömürülmesidir, zulmüdür, katliamıdır.
En kritik zamanlarda kimi örgütler ve topluluklar İslâm’ın özünden beslenmedikleri hâlde İslâm’mış gibi bir görüntüyle ortaya çıkmaktadırlar. Bu yakın zamanda Suriye’de yaşananlarda görüldü. Kimi örgütler, kişiler bunların hem öncüsü hem de kışkırtıcısı. Bunların şahsında İslâm’ın, Müslümanların ve şeriatın hedef alınması yeni bir durum değildir.
Emperyalizm zulmü bile sevimli gösterilebilinmekte. “Özgürlük, demokrasi ve insan hakları” bağlamında. Nefret nefreti, şiddet şiddeti doğurur, kışkırtır.