GAV (Göç Araştırmaları Vakfı) tarafından İstanbul-Bağcılar´da tertip olunan ?İslamofobi ile Mücadele´ konulu bir toplantıyı takip ettim iki gündür..
?Başbakanlık -Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Kurumu´ Başkanı Mehmet Köse, İstanbul AK Parti M.Vekili Mustafa Yeneroğlu ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın´ın konuyla ilgili konuşmalarından sonra..
Özellikle Avrupa ve B. Amerika´da ?İslamofobia/ İslam korkusu´ darbesine mâruz kalmış şahsiyetler ve de Sivil Toplum Kuruluşları (STK) çalışanlarından isimlerin sunumları ilgi çekiciydi.
***
Mustafa Yeneroğlu´nun, Batı Avrupa ülkelerinde ve hele de Trump´ın Amerikan Başkanı seçilmesiyle B. Amerika´da daha bir yükselen yabancı düşmanlığı ve bilhassa İslam karşıtı cereyanların endişe verici boyutlara ulaştığına, Almanya´da 2017 yılı içinde resmî istatistiklere göre günlük ortalama 3 ?İslam karşıtı´ saldırı olduğuna, Almanya, İsviçre ve Fransa toplumlarının yaklaşık yüzde 50´sinin, Müslümanları gelecekleri için tehdit olarak gördüklerine dair tesbitleri düşündürücüydü.
Kezâ, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın´ın, konuşmasında, ?işgale uğrayan ülkelerin Müslüman ülkeler olmasına rağmen, yine İslamofobik saldırılara mâruz kalan ülkelerin de yine Müslüman toplumlar olduklarına ve, geçmiş asırlarda hristiyan Batı toplumlarında yaşanan ?Yahudi düşmanlığı´nın yerini bugün İslam ve müslüman düşmanlığının aldığına ve Batı dünyasının ?aydınlanma çağına eriştikleri´ iddiasında sınıfta kaldıklarına ve ayrıca, Müslüman ülkelerdeki rejimlerin pek çoğunun da daha önceden beri İslamofobik korkularla kendi Müslüman halklarına ağır baskılar uygulandığına dair tesbitleri de aynı şekilde düşündürücüydü.
***
Belçika´da büyümüş ve tahsilini orada yapmış ve hâlen, Necmeddin Erbakan Üni.´de öğretim üyesi olan sosyolog Doç. Müşerref Yardım ise, Avrupa toplumlarında ayrımcılığa en çok da Müslüman hanımların mâruz kaldıklarına, hem kamuda hem de özel sektörde sırf örtülerinden dolayı ikinci sınıf insan yerine konulduklarına, laik yaşayış tarzı için Müslüman hanımların bir tehdit olarak algılandığına ve Müslümanların da kendileri gibi giyinmeleri ve yaşamalarını direkt veya dolaylı olarak dayattıklarına, Fransa´da polis merkezlerinde ?Laiklik Kılavuzu´ broşürleri bulunduğuna, Muhammed ve benzeri Müslüman isimli ve de sakallı kişilerin, özgeçmişinde hiçbir sabıka kaydının olmamasına rağmen, bunların potansiyel radikaller olarak işe alınmadıklarına, camilere gitmenin bile radikal olarak ihbar edilmek için kâfi geldiğine, bu tiplerin ?potansiyel uyumsuz´ olarak nitelendiğine, Fransa´da nükleer merkezlerde çalışan 58 müslümanın işlerine son verildiğine, insanların ?Burada doğmuş olsan bile buralı değilsin..´ diye dışlandıklarına; bir Müslüman kızın, bir fransız ismiyle, bir Müslüman isimli ama, örtüsüz olarak ve bir de örtülü olarak 3 ayrı iş başvurusu yaptığına ve en düşük seviyede itibar edilenin örtülü olarak yaptığı başvuru olduğuna dair tesbitleri ilginçti.
Bir diğer konuşmacı ise, Müslümanların bazı iş kollarında güvenilmezlik açısından değil, aşağılanmak için istihdam edilmediğini, çünkü bu insanların temizlikçi olarak en gizli yerlere bile girdiklerini delil gösteriyordu.
Çok sayıda diğer konuşmacılar da benzer tesbitlerde bulundu. Ama, bu sütunun hacminin bütün bu konuşmalara yetmiyeceği açık..
Toplantının yapıldığı lüks otel, yabancı sermayeye aid idi ve toplantı katındaki kocaman bir yağlıboya resimde İstanbul minareleri ?şerefesiz´ olarak, füzeler gibi resmedilmişti. Bu da, Avrupa´daki ?İslamofobik´ yayınlarda, minarelerin füze gibi algılatılmaya çalışıldığıkarikatürleri hatırlatıyordu.
***
Şu gerçek bir daha ortaya çıkıyordu ki, ?İslamofobia / İslam korkusu´, ülkeler arası siyasî sürtüşmelerden esinlenen ve anlaşmalarla giderilebilecek bir sosyo-politik mes´ele halindeki bir ?anti-islamizm / İslam karşıtlığı´ndan çok daha ötede; asırların psiko-kültürel temellerine dayalı -ve psikatri kliniklerinde ele alınması gereken- ?paranoic´ bir klinik vak´adır.