"İslam´ın güncellenmesi" çağrısına sevinmeli miyiz?

Akif Beki- 10.03.2018

Dinin değil ama çağ dışı kalmış din yorumlarının günün koşullarıyla birlikte değişmesi gerektiğini savunan ekoller var.  İslam´ın değil ama Müslümanlık anlayışının zamanla yenilenmesi, çağa uydurulması gerektiğini savundukları için başlarına gelmeyen kalmadı...

İslam´ı Hristiyanlaştırmakla mı suçlanmadılar, dinde reform istemekle mi, inkarcılık ve küfre girmekle mi?...

Kuran hükümlerinin tüm zamanları kapsadığından, ayetlerin zahiri anlamının indiklere döneme hapsedilip sınırlandırılamayacağından, lafzının her çağa ve koşula hitap ettiğinden, kıyamete dek aynen geçerli ve zamanlar üstü olduğundan hareket edenlerin hışmına uğramaktan kurtulamadılar.

Ne demekti İslam´ı zamana bağlı olarak yeniden yorumlamak, tarihi koşullara göre Kuran´a anlam vermek, devrin icapları doğrultusunda ahkam kesmek...

Gelenekselci ilahiyatçılarla yenilikçiler, tarihselciler ve modernistler arasında akademik bir tartışma olarak kalmadı.

Cübbelisi cübbesizi, tarikat şeyhi cemaat hocası, cihatçı selefisi bidatçı mollası, beşik ulemasıyla kulaktan dolma hurafecisi, üfürükçüsü muskacısı, yobaz ham softası ve bağnaz ?urun söyletmen´cisi, alaylısı mekteplisiyle... İçtihat yani dini yorumlama kapısının kapandığına inanan kim varsa yürüdü üstüne...

Cumhurbaşkanı Erdoğan devreye girip ?yettiniz artık´ diyene kadar, dar kafalılıktan ne çektiklerini ?Ankara İlahiyat ekolü´ diye mimlenenlere sorun da görün.

En tarihselci, en yenilikçi ilahiyatçının bile kaçındığı sertlikte üstelik, ?İslam´ın güncellenmesi? gerektiğini korkusuzca söyledi Cumhurbaşkanı.

Güncellenmesi gerekenin İslam değil, İslam´ın yorumu olduğunu açıklığa kavuşturdu gerçi dün.

Fakat ?1400 sene öncede kalmış hükümlerin bugün uygulanamayacağı´ şeklindeki cesur görüşünde ısrar etti.

Ve denge anında değişti, yenilikçi ekollere düne dek hayal bile edemeyecekleri bir alan açıldı.

Düşünün ki gelenekçi Marmara İlahiyat bile Cumhurbaşkanı´na tereddütsüz hak ve destek verdi.

***

Benimsediğim dini yaklaşıma gün doğdu. Fakat sevindiğimi söyleyebilir miyim, hayır.

Ne tek bir hak yorumu var dinin. Ne de hakiki, sahih ve mutlak yorumunun hangisi olduğuna karar verecek bir dünyevi merci, bir atanmış ruhban sınıfı, bir sorgulanamaz fetva makamı...

İlahiyatçılar, mezhepler, cemaat ve tarikatlar arasındaki bir teolojik tartışmada devletin taraf olması, sizden yana bile olsa ?din bu değil, şudur´ demesi sorunlu gelmiyor mu size de?

İslam´ı karikatürize eden hokkabazlar, küçük düşüren çağ dışı fetvacılar, dinden soğutan şarlatanlar, istismar eden din tüccarları, ağzı dualı bezgirganlar olmaz mı, var elbette...

Ama ancak kanunca suç sayılan eylemlerine ve bu amaçla dini kullanmalarına karışabilir kamu otoritesi. Ancak şiddet ideolojilerine ve terör propagandasına dini alet ettiklerinde karşılarına dikilebilir.

Dinen kulağa hoş gelmeyen, kaba, arkaik, irticai, geri kafalı, yanlış, sakıncalı, zararlı ve hatta tehlikeli yorumlarla mücadele devletin işi midir?

Devletin resmi bir din yorumu benimsemesi, diğerlerini ise din dışı ilan ederek reddetmesi, yasaklayıp cezalandırması, savcı ve polise havale etmesi en sakıncalı ama suç içermeyen fetvadan daha sakıncalı değil midir?

Şunlar sahte, sözde, çakma din adamıdır diyerek... Din adına ahkam kesme yetkisini şundan alıp buna verme hakkını kim kendinde görebilir?

Doğru İslam´ın yetkili mümessilini, tek gerçek temsilcisini, resmi onaylı çağdaş şubesini tayin hakkı tanırsan, dini yorumlamayı devletin tekeline verirsen... Bugün onu, yarın seni yasaklamaz mı; ne diyor bu hususta mezhepler tarihi?