Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

İslami Hareket

Ali Akgün Yazdı;

İslami Hareket

Siyaset kelimesinin kökü Arapça ‘siyasa’ dan gelmektedir ve yönetmek, eğitmek, düzene koymak anlamına gelir. Kelime kullanıldığı bağlama göre farklı manalara sahip olabilmektedir. Örneğin ‘siyaset yapmak’ ifadesi: Devlet işlerini düzenleme ve toplumsal ilişkileri dönüştürme anlamlarını da içerir; duruma göre karşısındakinin düşüncesini etkilemek amacıyla söylenen sözleri ve muhatabına boş cümlelerle etki etmeye çalışmayı da ifade edebilir.

          Lisan hem kendisiyle düşündüğümüz hem de diğer insanlarla iletişim kurduğumuz bir vasıtadır. Lisanı görüş ve düşüncelerimizi gerçekliğe uygun bir tarzda açıklamak üzere ya da kafa karıştırıcı ve zor anlaşılacak bir şekilde kullanmamız mümkündür. Siyaset lisan aracılığıyla açığa çıkar. Kelimeler yalnızca çevremizdeki gerçekliği yansıtmaz, aynı zamanda gördüklerimizi anlamlandırmada ve onlara karşı tutum belirlemede bizlere yardım eder.

         Lisan siyasetçiler tarafından halkı yönlendirmek ve zihinleri karıştırmak maksadıyla da kullanılabilir. Bu durumda lisanın doğru kullanımından daha ziyade propaganda işlevi öne çıkar. Bu nedenle lisan sadece bir iletişim aracı değil, siyasi bir silahtır da. Örneğin ABD’nin Afganistan ve Irak’ı işgali, dünyaya ‘insanlığın ulvi menfaatleri’ veya bölge halkının ‘özgürlüğe kavuşması’ şeklinde sunulur. Aynı şekilde 2013’te Mısır’da halkın seçtiği bir yönetime karşı yapılan darbe ve katliamlar -sırf seçilenler Müslüman Kardeşler (İhvan) mensupları oldukları için- Batılı kamuoyunca desteklenmiştir.

        Lisanı toplumu yanıltmak için kasıtlı olarak çelişkili kullanmanın dikkat çekici bir örneği George Orwell’in ‘Bin Dokuz Yüz Seksen Dört’ kitabındaki ‘Gerçek Bakanlığı’nın şu açıklamasında görülebilir: ‘Savaş barıştır. Özgürlük köleliktir. Cahillik güçtür.’[1]

       Siyasetin olumsuz şeklinin İslam’la bir ilgisi yoktur. Ama devletin kuruluşu, yapısı ve toplumsal ilişkileri düzenleyen yasalar ile ilgili elbette İslam’ın bir görüşü vardır: ‘İslam din ve devlettir. İslam kitap ve kılıçtır. İslam vatan ve millettir. İslam hoşgörü ve kuvvettir. İslam ahlaktır ve hayatın somut olan her alanını içine alır. İslam kültür ve kanundur.’[2]

             HASAN EL-BENNA

      Kuzey Afrika’dan Suriye’ye, Sudan’dan Kuzey Amerika’ya ve Avrupa’ya kadar birçok İslami organizasyonun ilham kaynağı İhvan-ı Müslimin (Müslüman Kardeşler) Mısır’da kuruldu.[3] Hasan el-Benna, Müslüman Kardeşler (İhvan) hareketinin kurucusu ve öğretmenidir. Ebü’l Hasan Nedvi, Benna ile ilgili şöyle söyler:

       ‘O, ancak ilahi hikmet ve yardımın bu dine ve bu ümmete Allah’ın verdiği önem ve özenin bir neticesidir. O kendisine duyulacak ihtiyacın had sayfaya ulaştığı bir zamanda ve değerinin oldukça yüksek olacağı bir çevrede büyük bir görevi ve yüce bir ümidi gerçekleştirmek için dikilmiş kıymetli bir fidandır.

        O öyle bir şahsiyettir ki davet, terbiye, mücadele, enerji ve kudretiyle önce Mısır’ı sonrasında da bütün dünyayı şaşkına çevirmiştir. Bu öyle bir liderlikti ki İslam dünyası yüzyıllarca bundan daha ileri, daha güçlü, daha nüfuzlu ve daha üretken dini-siyasi bir liderlik görmedi.’[4]

       Benna, İhvan-ı Müslimin teşkilatını Mısır’ın İsmailiyye şehrinde öğretmenlik yaparken Mart 1928’de kurar. Teşkilatın şubeleri hızla artar. 1932’de Benna’yla birlikte İhvan genel merkezi de Kahire’ye taşınır. Müslüman Kardeşler Gazetesi ve haftalık en-Nezir dergisi yayınlanır. İhvanın siyasi görüşleri şöyle ifade edilir. Benna ilan eder:

       ‘Daima ileriye…Genel davetten sonra özel davet, Kardeşler donanın! Bu dava şimdiye kadar olduğu gibi şimdiden sonra da İslami, Muhammedi ve Kur’ani bir davet olarak devam edecektir. O İslam’dan başka hiçbir renk tanımamakta, Aziz ve Hakim olan Allah’ın boyasından başka bir boya ile boyanmamakta, Resulullah (sav)’in önderliğinden başka bir önderin komutası altına girmemekte, ne önünden ne arkasından kendisine hiçbir şekilde batılın erişemediği Allah’ın Kitabı’ndan başka bir metot kabul etmemektedir…’[5]

         İhvan her türlü imkanı değerlendirerek Arap ve İslam ülkelerinin ileri gelenleriyle -aradaki bağları güçlendirmek ve davalarını yaymak amacıyla- gerekli ilişkileri kuruyordu.

        1936’da İngilizlerin Filistin Manda İdaresine karşı; bir Yahudi devleti kurma politikalarının sona ermesi ve Filistin’in bağımsızlığı için Kudüs baş müftüsü ve Yüksek Arap Konseyi başkanı Emin el-Hüseyni’nin ilan ettiği direniş çağrısını İhvan en geniş şekilde destekledi. Benna teşkilatın maddi-manevi bütün güçlerini bu uğurda seferber etti. İhvan bütün varlığıyla mücahit Filistin’e yardıma atıldı.

        Benna Emirlere, Hükümet adamlarına, Teşrii Kurul üyelerine, İslam dünyasındaki görüş ve gayret sahibi kimselere, İslam toplumuna ve devletine hakim olması gereken bakış açısını açıklığa kavuşturduğu özlü bir mektup yollamıştır. Mektubun son kısmında Müslümanların İslam’a sıkı sıkıya bağlanmaları ve Siyasi, sosyal, iktisadi ve hukuk alanlarında tekrar İslam’a dönmeleri ile ilgili hususlar belirtilmiştir.

       Benna’nın önderliğinde İhvan İngilizleri Mısır ve Filistin’den çıkarmak amacıyla gizli bir mücahit ordusu oluşturmuştur. Azzam şöyle ifade etmektedir: ‘Üstat Hasan el-Benna 1935’te kardeşi Abdurrahman el-Benna’yı İzzeddin Kassam ile görüşmesi için Filistin’e gönderdiği günden itibaren Filistin ile yakından ilgilenmeye başlamıştı.’[6]

      İhvan gönüllüleri Filistin’de çarpışmaya koşuyorlardı. Benna, Mısır, Suriye, Irak ve Ürdün’deki İhvan üyelerinden on bin silahlı gençten oluşan bir birlik hazırladı; bu birlik Filistin’de Yahudilere karşı savaştı.

      ‘Bütün dünya İhvan hareketinin ayakta durması halinde Yahudilerin bir devlet kuramayacaklarını gördü. Çünkü bu hareketin mensupları vahiy toprağı Aksa çevresinde şehit olmak için can atıyorlardı. Bu yüzden İhvan hareketine doğum yeri olan Mısır’da bir darbe indirmek ve bu hareketin önderi, yön vericisi, çarpan kalbi olan Benna’yı öldürmek gerekiyordu. Aynı şekilde mücahit gençleri de savaş alanından uzaklaştırmak şarttı.’[7]

       6 Aralık 1948’de İngiltere ve Fransa büyükelçileri ile ABD maslahatgüzarı bir toplantı düzenlediler. Toplantıda İhvan hareketini feshetme kararı aldılar ve uygulamaya koyması için kararı Mısır başbakanına bildirdiler. 8 Aralık 1948’de İhvan-ı Müslimin feshedildi; bütün mal varlığına el konuldu, teşkilatın önde gelenleri hapse atıldı. 12 Şubat 1949’da da Hasan el-Benna şehit edildi.

       Mısır, Benna’nın şehadetinden 1 gün sonra (13 Şubat) uluslararası sistemle görüşmelere başladı, 24 Şubat 1949’da da Yahudilerin güvenilir sınırlar içinde yaşamalarına dair anlaşmayı imzaladı. Mısır Kralı Faruk Filistin’de savaşan İhvana mensup gençleri tutuklattı. Bilahare Nasır zamanında da İhvan üyelerinden tutuklu olarak mahkemeye çıkarılanlara sorulan soru şuydu: ‘Filistin’de savaştın mı?’ Cevap evet olursa hüküm hazırdı; idam veya ömür boyu ağır işlerde çalıştırılmak üzere zindan.’

          SEYYİD KUTUB

       Erkilet’in ifadesiyle ‘Benna karizmatik, Kutub ise düşünsel liderdir.’[8] Seyyid Kutub, İhvan hareketinin ikinci döneminin en önemli ismidir. Kutub, Daru’l-Ulum’da eğitimine devam ederken el-Ahram gazetesinde yazılar yazmaya başlar. ‘Kutub bu aşamada yalnızca edebiyat konularıyla ilgilenmektedir, denilebilir’[9] Edebiyat eleştirileri, şiirler ve hikayeler kaleme alır. Kutub ikinci döneminde bize Kur’an’ı yepyeni bir anlayışla tefsir ettiği Fi Zılal ve Yoldaki İşaretler, İslam Düşüncesi gibi birçok eser armağan etmiştir. Başlangıçta İhvan ile bir irtibatı yoktur. Kutub hayat öyküsünü ‘Beni Niçin İdam Ettiler’ kitabında şöyle anlatır:

       ‘1948 baharında o zamanki ismiyle Maarif Bakanlığı heyetiyle Amerika’ya gidinceye kadar, birkaç kişi dışında İhvandan kimseyi tanımıyordum. Ben Amerika’dayken 1949 yılında şehit Hasan el-Benna öldürüldü. Amerikan gazetelerinin gösterdiği tepki dikkatimi çekmişti. Aynı şekilde ABD’ye gelen İngiliz gazeteleri de İhvana büyük ilgi gösteriyor, bu durumlarına seviniyor, darbeye maruz kalmalarından ve liderlerinin öldürülmesinden büyük bir mutluluk duyuyorlardı. Hepsi de İhvan kadrolarının bölgedeki Batı çıkarları ve Batı kültür ve medeniyeti açısından tehlikesinden dem vuruyorlardı.’[10]

         Kutub, İhvana girişini de şöyle anlatır:

         ‘Bu hareket benim nazarımda bütün bölgede İslam’ı ihya ve tamamıyla gündeme getirme gayesiyle İslam uğruna çalışmak için en uygun alandı. Bana göre o dönemde özellikle Amerika’da bulunduğum sırada haklarında çok şey öğrendiğim Siyonistlerin, haçlıların ve sömürgecilerin planlarına karşı durabilecek yeterlilik konusunda, bu teşkilatın bir alternatifi yoktu. Bütün bu şartların toplamı neticesinde 1953 yılında fiilen Müslüman Kardeşler teşkilatına katıldım.’[11]

        Seyyid Kutub’u ABD’ye gönderenler onun sisteme uyum sağlamasını istiyorlardı. Ama o ABD’den Haçlı-Siyonist karakterli Batı sisteminin en keskin bir karşıtı olarak döner:

       ‘İslam’ın bütün problemlerimizi temelinden çözeceği, sosyal adaleti köklü bir şekilde yerleştireceği anlaşılmıştır. İslam hukukta, servet dağılımında, fırsat eşitliğinde, emek ve ücret dengesinde adaleti sağlayacak kudrettedir. Hiç kuşkusuz İslam ülkemizde öteki sistem ve görüşlerden çok daha üstün hizmetler görecektir. Evet İslam taklit ve intihal yoluyla aldığımız sistemlerden veya batı medeniyetine dilenerek elde ettiklerimizden çok daha iyilerini bize sağlayacaktır.’[12]

          Kutub, ABD ve müttefikleri ile uzlaşan, emperyalizmle iş birliği yapan ve gerçeklikten kopuk bir İslam anlayışına karşıdır:

         ‘Amerikalıların ve dostlarının Ortadoğu’da var olmasını istedikleri İslam sömürüye karşı direnen bir İslam olmadığı gibi, tuğyana karşı duran bir İslam da değildir. Şüphesiz onlar İslam’ın hakim olmasını istemezler, hatta buna katlanamazlar bile. Bu durumda artık anlaşılmıştır ki Amerikalılar ve dostları Ortadoğu’da Amerikancı bir İslam istemektedirler. O nedenle her yeri bir İslam dalgası sarmaya başlamıştır. Artık Mısır basınında da sık sık İslam’dan söz ediliyor. Daha önce İslam sevgisi nedir bilmeyen, İslam’la en ufak bir ilgisi olmayan bazı yayın organları sayfalarının çoğunu dini tartışmalara ayırıyor. Geçmişleri bilinen Amerika propagandacısı mahut yazarlarsa yeniden İslami dini yazılar yazmaya koyuldular. Bir kısım düzenbaz din adamlarına gün doğdu; bundan böyle makam, itibar onlarındır. Onlara göre İslam’a ancak şu konularda başvurulabilir: Doğum kontrolü, kadının parlamentoya girip giremeyeceği, abdesti bozan şeyler! Sosyal, ekonomik ve mali durumlarımızla ilgili konulardaysa hiçbir zaman İslam’ın görüşüne başvuramayız…İslam yönetimine, İslam şeriatına, İslam’ın mutlak zaferine ilişkin konulara ne bir kalem dokunabilir ne de şu veya bu sebeple bu konulardan söz edilebilir!

        Davetçilerin enerjisi, İslam nizamını hayatın her alanında uygulama konusuna harcanmalı; İslami prensiplerin toplumun ve devletin bütün kurumlarına hakim olmasına talip olmalıdırlar. İslam’ı bütün olarak benimsemeleri ve böyle bir İslam’a davet etmeleri gerekir. İslam hayatın her alanında işlevini yapmalıdır. İşte İslam’ın ve İslam davetçilerinin saygınlığına en layık olan durum budur: İslam’ı ya tam alın ya da tamamen terk edin.’[13]

       Kutub, İslami harekete bakışımıza yeni ufuklar açmıştır. Davetçilerin mevcut rejimi ıslah etmeye (kurumlarında görev almaya, rejimin unsurlarını düzeltmeye) değil; doğrudan İslam toplumunu oluşturmaya ve İslam düzenini kurmaya yönelmesi gerektiğini söyler.

       Kutub’un ortaya koyduğu yeni hareket fikrini şöyle ifade edebiliriz: Müslümanların bugünkü durumu Mekke dönemindeki duruma benzemektedir. Mekke’de inen bölümünde Kur’an başlıca ve temel olarak akide ile meşgul olmuştur. Akidenin temelinde ise uluhiyet, kulluk ve ikisi arasındaki ilişki yer almaktadır. Kutub, İslam davetinin bugün en başta gelen vazifesinin cahiliyeye mensup insanları tekrar İslam’a döndürüp yeniden Müslüman olmalarını sağlamak olduğunu söyler.

        Nebevi metot gereği; Müslümanlar mevcut siyasi rejimi meydana getiren yapıların ıslahı ile meşgul olmazlar. İslam ne düşünce boyutunda ve ne de düşüncenin pratiğe aktarılmasında cahiliye ile müşterek bir çalışma içerisine girilmesini tasvip eder. Ya İslamiyet ya cahiliyet! Ya iman ya küfür! Ya Allah’ın hükmü ya cahiliyenin hükmü!

        İslami hareket toplumu eğitmek için gayret ve çaba gösterir. Amaç Müslümanları ilahi nizama göre yaşamaktan zorla ve baskıyla meneden, İslam’ın metodu ve bakış açısıyla uyuşmayan cahiliye pratiğini kökünden değiştirmektir.

       Kutub, İslam’da cihadın farz olduğunu belirtir. İslami hareket insanların düşüncelerini düzeltme yolunda tebliğ ve davet yöntemine başvurur; cahiliyenin ayakta durmasını sağlayan kurumları ve güç odaklarını yıkmak için tebliğ yoluyla insanların akidelerini ve düşünce şekillerini değiştirmenin yanı sıra kuvvet ve cihat silahlarını da kullanır. Çünkü bu kurumlarla güç odakları, vicdanlara uyguladıkları baskıyla kitlelere, Allah’tan başkasının hakimiyetini kabul ettirerek kulluk yaptırmaktadırlar. İslami hareket ne kişilerin vicdanları üzerinde baskı kurmaya çalışır ve ne de güç karşısında tebliğ ile yetinir.[14]

            ÜMMETİN ÜMİDİ İHVAN

           İhvan hareketi Kutub’un ifadesiyle Hasan el-Benna’nın dehasının örnek eseridir. Erkilet de şöyle söyler: ‘İhvanın gerek Mısır İslami hareketleri açısından gerekse Ortadoğu’nun diğer Sünni toplum ve topluluklarındaki İslami hareketler açısından taşıdığı özel önem göz ardı edilemez. İhvan Sünni İslami hareketler açısından bir okul işlevi görmüştür.’[15]

        Müslüman Kardeşler hareketi yeryüzünün her tarafına yayılmıştır. Mısır, Suriye, Filistin ve daha birçok ülkelerin halkları tarafından en geniş şekilde kabul görmüştür. Seyyid Kutub, Hasan Turabi, Said Havva, Aliya İzzetbegoviç, Raşid el-Gannuşi ve Abdülmecid Zindani gibi çok sayıda aksiyoner düşünür yetiştirmiştir.

       İhvan antiemperyalisttir. Emperyalist güçlerin bölgedeki emellerine ve İsrail yayılmacılığına ve bozgunculuğuna direnen, zulme karşı duran en önemli toplumsal harekettir.

       İhvan doğduğu yerde birçok defa emperyalist güçler ve işbirlikçileri tarafından yok edilmek istenmiştir. 1947-48 Arap-Yahudi savaşında İhvan hareketi mensuplarından oluşan birliklerin alandaki askeri başarısı görülünce, ABD ve müttefikleri hemen Mısır’daki yönetime baskı yapmış ve İhvan-ı Müslimin cemiyeti kapatılmıştır; Filistin’de savaşan İhvan mensupları dağıtılmış ve kadroları hapsedilmiştir. Daha sonra ise hareketin lideri Benna şehit edilmiştir. Krallık devri bitmiş, laik Arap milliyetçiliği ve sosyalizmi benimseyen Cemal Abdunnasır dönemi gelmiş ama zulüm değişmemiştir. Nasır çok daha acımasız ve zalimce davranmıştır; binlerce İhvan gönüllüsünü hapsetmiş ve katletmiştir. Nasır, şehit Seyyid Kutub’u da idamına karşı çıkan tüm İslam alemini ve şehit kral Faysal gibi Müslüman ülke liderlerinin çabalarını hiçe sayarak, ABD ve müttefiklerinin istediği şekilde idam etmiştir.

        İhvan mensupları her yerde zulme uğramışlardır. Suriye İhvanının 1982’de gerçekleştirdiği Hama kıyamında 60 bin Müslüman katledilmiştir. ABD’nin planladığı bu hadisede Türkiye ve İran’ın desteğini alan Suriye rejimi ülkedeki Sünni toplumu, tıpkı bugün olduğu gibi, katliamlar ve sürgünlerle yok etme yoluna gitmiştir. Mısır’da sahnelenen ‘iki perdelik oyun’ bir başka İhvan kıyımının gerçekleştirildiği hadisedir. Önce İhvan kadroları yönetime getirildi. Sonra planlandığı gibi askeri bir darbeye maruz kaldı. İhvan gönüllüleri çocuklar, kadınlar ve yaşlılar; savunmasız Müslüman kitle acımasızca katledildi.

        İslami diriliş hareketi nasıl olur? Bu yolda çalışmaya kesin bir biçimde karar vermiş öncü bir topluluk olmalıdır. Bu topluluk İslam tarihinin tümü ve insanlık tarihinin bütünü için örnek olan sahabeler neslinin yolunu izlemelidir. İşte İhvan hareketi bunu yapabildiği için başarılı olmuştur. Başarısı şu konudadır ki; bir İslam toplumu meydana getirebilmiştir. Bu toplum 1947-48’de Arap-Yahudi savaşında, cephede kaldığı süre boyunca etkili olabilmiştir. Karşısında emperyalist güçler, Batılı ülkeler, işbirlikçiler, Siyonist sermaye velhasıl tüm dünya olduğu halde İhvan hareketi varlığını korumaktadır. Bunca katliamlar ve soykırımlara rağmen Müslüman Kardeşler devam etmektedir.

           SONUÇ YERİNE

         Benna’nın inşacı dehasıyla kurduğu İhvan, bir İslami hareketin sahip olması gereken bütün kaliteler bakımından bir örneklik teşkil etmektedir. Müslüman Kardeşler, tepkisel ve yukarıdan değil, bütüncül ve tabandan bir hareket inşa ettiler. Her yıkım işleminden sonra içlerinde yeniden açan bir öz saklıdır.

         İhvan bölünmelerden ve ayrışmalardan uzak durur. Gruplar ve fırkalar üstüdür. İhtilafı değil dayanışma ve birliği tavsiye eder. Temelinde sevgi ve kardeşlik vardır. Ümmetin şeref ve üstünlüğünü gerçekleştirmeyi amaçlar. 

         Batı kaynaklı tüm düzenler devrini tamamlamış ve başarısızlığa uğramıştır. Şimdi ise sıra İslam’a gelmiştir. İşte devrimci İslami hareket Allah’ın iradesini gerçekleştirmek üzere; emperyalizmin sömürüsü altında zulme uğrayan Müslümanlar için yeni bir yaşam biçimi getirecek İslam nizamını kurmakla yükümlüdür.

 

                         KAYNAKÇA

 1.George Orwell, Bin Dokuz Yüz Seksen Dört, çev. Celal Üster, Can yay., İstanbul 2015,

 2.Hasan el-Benna, İslam ve Siyaset, çev. Gamze Özden, Beyan yay., İstanbul 2016

 3.Fatih Okumuş, Tunus ve Mısır, Mana yay., İstanbul 2015

 4.Hasan el-Benna, Hatıralarım (Müslüman Kardeşler), çev. M. Beşir Eryarsoy, Beka yaıncılık, İstanbul 2019

 5.Alev Erkilet, Ortadoğu’da Modernleşme ve İslami Hareketler, Büyüyenay yay., İstanbul 2017

 6.İbrahim Sarmış, Bütün Yönleriyle Seyyid Kutub, Fecr yay., İstanbul 2018

 7. Abdullah Azzam, Filistin İslami Direniş Hareketi Hamas, çev. Ahmet Varol, Ravza yay., İstanbul 2009

  8.Seyyid Kutub, Yoldaki İşaretler, çev. Kamil M. Çetiner, Beka yay., İstanbul 2017

  9.Seyyid Kutub, Son Sözler Beni Niçin İdam Ettiler, çev. Ömer Bezirci, Nehir yay., İstanbul 1989

[1] George Orwell, Bin Dokuz Yüz Seksen Dört, çev. Celal Üster, Can yay., İstanbul 2015, s. 51

[2] Hasan el-Benna, İslam ve Siyaset, çev. Gamze Özden, Beyan yay., İstanbul 2016, s. 8

[3] Fatih Okumuş, Tunus ve Mısır, Mana yay., İstanbul 2015, s.63

[4] Hasan el-Benna, Hatıralarım (Müslüman Kardeşler), çev. M. Beşir Eryarsoy, Beka yaıncılık, İstanbul 2019, s. 10

[5] Hasan el-Benna, a. g. e. s. 259

[6] Dr. Abdullah Azzam, Filistin İslami Direniş Hareketi Hamas, çev. Ahmet Varol, Ravza yay., İstanbul 2009, s. 75

[7] Dr. Abdullah Azzam, a. g. e. s. 81

[8] Alev Erkilet, Ortadoğu’da Modernleşme ve İslami Hareketler, Büyüyenay yay., İstanbul 2017, s. 259

[9] İbrahim Sarmış, Bütün Yönleriyle Seyyid Kutub, Fecr yay., İstanbul 2018, s.

[10] Seyyid Kutub, Son Sözler Beni Niçin İdam Ettiler, çev. Ömer Bezirci, Nehir yay., İstanbul 1989, s. 18

[11] Seyyid Kutub, a. g. e., s.19

[12][12] Seyyid Kutub, İslam-Kapitalizm Çatışması, çev. Kamil M. Çetiner, Beka yay., İstanbul 2016, s. 49

[13] Seyyid Kutub, İslami Etütler, çev. H. Fehmi Ulus, Beka yay., İstanbul 2018, s. 127

[14] Seyyid Kutub, Yoldaki İşaretler, çev. Kamil M. Çetiner, Beka yay., İstanbul 2017, s. 71

[15] Alev Erkilet, Ortadoğu’da Modernleşme ve İslami Hareketler, Büyüyenay yay., İstanbul 2017, s. 229

 

Kaynak: farkıl bakış



Anahtar Kelimeler: İslami Hareket

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER