Anadolu Ajansı’nın 02.04.2018’de verdiği habere göre, “Amerikan Havacılık ve Uzay Ajansı’nın (NASA) Hubble Teleskopu, uzay gözlemleri sırasında Dünya’dan 9 milyar ışık yılı uzaktaki bir yıldızı görüntüledi ve adını da ‘İkarus’ koydular.”
Kur’an-ı Kerim’de 120 defa “Sema/Gökyüzü” olarak geçer, 190 defa da “Semavat/Gökler” diye geçer, beş defa da “Seb’a semavat/Yedi gökyüzü” olarak geçer.
Bizim henüz sayımını bile tamamlayamadığımız yıldızları, Allah celle celalüh, kâinatı/evreni yarattığı anda yörüngelerini de sabitlemiş.
“Ne Güneş’in Ay’a erişmesi, ne de gecenin gündüzü geçmesi gerekmez. Hepsi birer yörüngede yüzerler” buyurmuş (Yasin süresi, ayet 36/40).
Gökyüzünün yedi kat olduğunu haber verdiği gibi yeryüzünün de yedi kat olduğunu haber vermiş:
“Allah yedi göğü ve bir o kadar da yeri yaratandır. Allah’ın her şeye gücü yettiğini ve Allah’ın her şeyi ilmiyle kuşattığını bilesiniz diye, bunların arasında emri iner durur.” (Talak süresi, ayet 65/12).
Yeryüzünde bir karış yere sahip olan bir kişinin, o yerin yedi kat altına sahip olduğu gibi, gökyüzünde de hakkı olduğunu Sevgili Peygamberimiz haber vermiş:
“Kim yeryüzünde küçücük bir yer hakkında haksızlık yaparsa o yerin yedi kat toprağı kadar (ateş ahirette) boynuna dolanır” (Buhari, Sahih, K. Mezalim bab 14, Müslim, Sahih, K. Müsakat, bab 30).
Bir başka hadisinde “o küçücük yeri” bir karış olarak ifade etmiş:
“Kim yeryüzünden bir karış yeri haksız zapt ederse, (kıyamet gününde) yerin yedi katı halka gibi onun boynuna geçirilir” buyurmuş (Buhari, Sahih, K. Mezalim bab 14).
Bu ayetlere ve hadislere dayanarak, İslam hukukunda her çağda geçerli olacak bir genel kural koymuşlar:
“Bir yere sahip olan kişi, o toprağın (yedi kat) altına ve (yedi kat) üstüne de sahiptir” (Zeylei, Tebyinü’l Hakaik, şerhu Kenzü’d-dekaik Büyu’ bölümü).
Yani, sekiz yüz metre karelik bir arsaya sahip kişinin o yerinin üstüne hiçbir kimse ev yapamadığı gibi, o kişi de istediği kadar kat çıkabilir ama yine bir hadise göre kimsenin güneşine ve havasına engel olmamak ve ammeye zarar vermemek kaydıyla istediği kadar kat çıkabilir.
Fakihlerimiz (İslam hukukçuları) bu ayetlere ve hadislere dayanarak havada meydana gelen olaylar hakkında içtihatta bulunmuşlar.
Ayetler ve hadisler her çağa hitap ettiklerinden ayet ve hadislerde geçen kelimeler ve cümleler her çağa cevap verecek şekildedir.
Fakihlerimiz ise kendi çağının olaylarını ayet ve hadislerden yola çıkarak çıkış yolu ararken kendi çağının olaylarını esas alırlar.
783.562 km² toprağa sahip Türkiye’yi örnek alırsak, yedi kat semaya kadar üst tarafta uzay hakkı olduğu gibi yerin merkezine kadar da hakkı vardır.
Uzaydaki sınırları, ülkenin sınırlarının uzandığı yerlerdir.
13 Ekim 1919’da Paris’te imzalanan Uzay Hukuku’nun Birinci Maddesi aynıyla İslam fıkhından terceme edilmiş gibidir.
Ancak devam eden maddelerde Amerikan ve Rus çıkarları gözetilerek hazırlanmıştır.
Göğe genişleyerek çıkarken yerin merkezine doğru daralarak gider bu sınırlar.
İslam hukuku, insan içindir. Uzaya giden de insandır. Onun için İslam hukuku yerde, gökte ve yerin altında da geçerlidir.
Mekke’deki Kâbe’nin dibinde bin metrelik kuyu kazsalar ve orada yaşayanlar namaz kılarlarken sırt üstü yatarak değil, Kâbe’nin atındaki yerine dikine inen yere doğru namaz kılarlar.
Uzaya giden bir Müslüman, uzay aracında Kâbe’nin göğe yükselen sınırına dönerek kılar.
Kâbe’nin yedi kat altı da, yedi kat üstü de arş-ı âlâya kadar kıbledir.
Uzaya seyahatler artınca “Uzayda Kıble Pusulası” da konulur uzay aracına.
Uzaydaki sınırlar da korunacaktır.
Günümüzde uçuş yapan uçaklarımız, her ülkeden geçerken istediği gibi geçemez.
Hava yolları belirlenmiştir ve oradan uçarlar.
Havayolundan çıkan uçağa hangi ülkede trafik suçu işlemişse cezası uçağın numarasıyla ülkesine gönderilir.
Haklar ve suçlar için de geçerlidir.
24.11.2015 tarihinde Rus Hava Kuvvetleri’ne ait bir Suhoy Su-24 tipi savaş uçağı Türk hava sahasını ihlal ettiğinde beş dakikada on defa uyarılmasına rağmen sınır ihlaline devam ettiğinden angajman kurallarına göre Rus uçağı vurulmuştur.
Uçak vurulduktan sonra, Suriye sınırı içinde Türkmen ordusunun kontrolündeki Bayırbucak bölgesine düşmüş.
Peki, İslam hukukunda bu durumun açıklaması nedir?
Serahsi (d:400, miladi 1009, ö: 483, Miladi 1090) el-Mebsud isimli eserinde:
“Ağacın dalındaki kuşu okla vursa, kuş Mekke’de harem mıntıkasına düşse, dallar, harem sınırının dışında olsa, kökler haremin içinde kalsa veya tam aksi olsa durum ne olur?”a cevap verilirken kuşun vurulduğu an esas alınır. (Serahsi, Mebsüd, K. Hac, bab Keffaratü kassı’l-ezfar).
Kara sınırlarımız gibidir, deniz ve hava sınırlarımız. Bulgaristan gümrüğündeki çizginin öbür tarafıyla bu tarafı gibidir, deniz ve hava sınırlarımız.
Hukukumuz da “İkarus” yıldızının üstünde yedi kat sema yaratan Rabbimizin insanlara gönderdiği hukuktur.
Elinize bir hesap makinesi alınız ve “İkarus” yıldızının dünyamıza uzaklığının kaç kilometre olduğunu, çıkan rakamı adıyla yazmaya çalışınız.
Yazamazsınız. Çünkü insanoğlu o rakamı ifade edecek kelime bile üretmediğinden “ışık yılı”yla açıklamaya çalışıyor.
Rabbimizin, bunların üstünde yedi kat seması daha var.
Yedi kat semayı yaratanın, kanımız ve kalbimizi yönetenin kıstası mı, yoksa arka tarafını göremeyen, yarına erişip erişemeyeceğini bilemeyen insanın kriteri mi?
Kararınızı verin.