Türkiye’de yüksek din öğretimi iki damar halinde gelişiyor: Biri felsefe grubu derslerin de bulunduğu İlahiyat Fakülteleri, öbürü felsefe derslerini zararlı sayanlar …
Bu iki damar tarihte de var.
Prof. Kemal Gözler’in bulgularına göre, 2019 yılı itibarıyla Türkiye’de bütün hukuk fakültelerinin sayısı 82’dir… Buna karşılık İlahiyat ve İslam İlimler Fakültelerinin sayısı ise 92’dir… Hukuk’ta öğrenci sayısı 82.322, buna karşılık İlahiyat ve İslami İlimler’de öğrenci sayısı 111.866’dır. (https://www.anayasa.gen.tr/hukuk-ilahiyat.htm)
Bu tablo Türkiye’nin geleceği için iyi midir, kötü mü?
Önyargılarımızı bir tarafa atalım, ‘bilenler’ ne diyor ona bakalım…
GERÇEK İLAHİYAT ÂLİMLERİ
Prof. Mehmet Görmez’in başkanlığı döneminde 2016’da hazırlanan DİB Stratejik Plan’da, “İlahiyat ve imam-hatip lisesi mezunu sayısının kontrolsüz ve plansız artışına ve mezunların nitelik sorununa” dikkat çekilmişti. (s. 31)
18-19 Nisan 2019’da Samsun’da, İlahiyat dekanları “Yüksek Din Öğretimi Çalıştayı” düzenledi. Eski Diyanet başkanlarından Sait Yazıcıoğlu, Ali Bardakoğlu ve Mehmet Görmez hocalarımız da katılmıştı. Çalıştayın 11 maddelik sonuç bildirisinde, “sayıları 105’i bulan ilahiyat fakültelerinin, akademik altyapı, öğrenci niteliği ve istihdam politikaları konusunda önemli sorunları bulunmaktadır” denildi. (madde 1)
Türkiye’nin ihtiyacına göre planlama yapılması tavsiye edildi. (madde 2)
Dekanlar, cemaatlerin kendi adamlarını yüksek din öğretimi kurumlarına yerleştirdiklerine dikkat çektiler. “İlahiyat fakültelerinin sayı ve kontenjan olarak haddinden fazla açıldığı bir dönemde… İlahiyat gibi hassas bir alanın niteliksizleştirilmesi tehlikesini” yaratacağını belirttiler. (madde 5)
Gerçek ve ihlaslı ilahiyat alimlerinin görüşüydü bunlar ama siyaset yine oralı olmadı.
İKİ DAMAR
2013 yılında YÖK tarafından, cemaatlerin etkisiyle, İlahiyat’larda felsefe grubu dersler kaldırıldı!
Kamuoyu ve felsefenin önemini bilen ilahiyatçılar büyük tepki gösterdi. O zamanki YÖK üyesi Prof. Durmuş Günay uzun karşıoy yazısında, bu kararın “ilahiyat fakültelerinden aklî ilimleri, rasyonaliteyi tasfiye etmeyi amaçladığını” kayda geçirdi.
SDÜ İlahiyat Fakültesi Dergisi de o sırada, felsefe grubu dersleri savunan bir özel sayı çıkardı. (2013, sayı 30) Dergide ilahiyatçı Doç. Dr. Hülya Altunya, medresede felsefe derslerinin kaldırılmış olmasının “rasyonel düşüncenin geride kalmasına ve pozitif bilimlerde gelişme sağlanamamasına neden olduğunu” anlatan makalesi bir örnektir.
Bu tepkiler üzerine felsefe derslere tekrar ilahiyatlarda konuldu ama 2011 yılından itibarın sayıları artırılan İslami İlimler Fakülteleri’nde bu dersler yok veya yok hükmünde!
Osmanlı medresesine bile felsefe, matematik, fizik gibi dersler Abdülhamit’ten itibaren, yavaş yavaş girmişti. Darülfünun’daki İlahiyat Fakültesinde ise felsefe grubu dersler müfredatta yer alacaktı. (Bkz. Zeki Salih Zengin, Türkiye’de Yüksek Din Eğitimi.)
ÖZGÖRLÜK VE İLAHİYAT
Darülfünun İlahiyat Fakültesi saygın bir ilmi kapasiteye ve ufuk genişliğine ulaşmıştı. Bunu devam ettirmek gerekirken devrimler döneminde tamamen kapatılması vahim hatadır. 1949’da açılan İlahiyat fakültesi müfredatında, Darülfünun’daki gibi felsefe grubu dersler önemli bir yere sahipti. Bu sayede Türkiye yüksek düzeyde bir din-felsefe ya da din-bilim ilişkisine yürüyordu. “Ankara okulu” denilen akım ve yayınlar bunun örneğidir.
Siyasetten uzak duran, ilmi yayınlar yapan ve kaliteyi sayıdan değerli bilen Diyanet İşleri başkanlarımız da bu damarın temsilcileriydiler.
İlahiyat dekanlarının, bahsettiğim çalıştay sonuç bildirisindeki şu satırları, bu damarın anlayışını yansıtıyor önemlidir:
“Bilinmelidir ki, ilim ve fikir, hür ortamda gelişir. Bu sebeple akademik dünyada farklı fikir ve görüşlerin mütehammil ve müsamahalı bir şekilde karşılanması, sağlıklı düşünce zeminlerinin oluşturulması ve ilmin gelişeceği hürriyet ortamlarının sağlanması açısından önemlidir… (Madde 16)
İlahiyatlarda her şeye rağmen bu damar hâlâ kuvvetlidir.
Cemaatler; tarikatlar ve siyasal İslamcılar hep bu damara karşı oldu. İşte 21. Yüzyılda felsefe grubu derslere yer vermeyen bir din yükseköğretimi yaygınlaştırılıyor. Fakat bu bir konjonktürdür, kalıcı olamaz.
Türkiye 25 bin dolara ulaşacaksa bu ancak her alanda bilimle ve hür düşünceyle, yaratıcı tefekkürle mümkün olacak, Taliban’ın din anlayışını eleştirmekten sakınanlar başarılı olamayacaktır.