Türkiye’de İslam düşüncesinin gelişiminde diğer İslam ülkelerinden yapılan tercümelerin büyük katkısı olmuştur. Ancak bu çalışmalar bazı zaafların da ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Bu sorunlardan en önemlisi tarihsel, sosyal ve kültürel bakımdan farklı coğrafyalarda yaşanan tecrübelerin başka coğrafyalarda aynı sonuçları doğuracağının sanılmasıdır. Klasik dönem fıkıh anlayışının ortaya çıkmasında açık bir şekilde etkili olan tarihi ve özellikle toplumsal sebepler, bu konuda gözden kaçırıldı. Böylece ülkemizde diğer İslam ülkelerinde görülen hareketlerden analitik bir yöntemle yararlanılacağı yerde, onları sıkı sıkıya takip eden ve zaman zaman birbiriyle çatışan çok sayıda topluluk oluştu. Bu durum İslami düşüncenin düşünsel ve toplumsal etkisinin azalmasına yol açtı. Ayrıca İslami düşünceyi tercüme bir dil üzerinden yürütenler, içinde yaşadıkları toplumla ortak dil oluşturma konusunda başarısız oldular. Toplumun kullandığı geleneksel, tarihi ve kültürel anlamı olan dini literatürü küçümsediler; ancak onun yerine sağlıklı iletişim kuracak bir dil ve anlayış geliştiremediler ya da geliştirmekte yetersiz kaldılar. Her grup kendine referans aldığı kişi ya da kitapları tartışmadan o kadar kutsadı ki, bu yüzden onlara eleştirel yaklaşanları kolaylıkla aforoz etti. Ali Şeriati bu tür fanatik yaklaşımlardan en çok nasibini alan düşünürlerden birisidir. Bu yüzden O, geleneksel Sünni anlayışın hatalarını eleştirdiğinde Şii, tersini yaptığında ise Sünni olarak suçlanmaktan kurtulamamıştır. Ayrıca Müslümanların diğer din mensupları ve ateistlerden çok, yaptıkları bazı hatalardan dolayı kendi dindaşlarını kolaylıkla tekfirle suçlamalarının sosyo- psikolojik sebepleri mutlaka incelenmelidir.
XXX
Diğer İslam düşünce ekollerine göre akla yaptığı vurgu dolayısıyla önemsemediğim, akılcı ve özgürlükçü bulduğum Mutezile'nin iktidara geldiğinde muhaliflere uyguladığı şiddet dikkate değer.
XXX
Nasr Ebu Zeyd, muhalif gruplar, siyasal partiler ve sivil toplum kuruluşları gibi daha fazla özgürlük şiarıyla yola çıkan grupların devletten çok daha fazla otoriter olduğuna dikkat çeker. Bu durum gerçekten önemli bir açmazdır.
XXX
İçtihat eyleminin sürekliliği, yeni sorunlara yeni çözümler üretilmesi gerektiğine işaret eder. Bu caba Müslüman aydınların kesintisiz ve sürekli entelektüel çabasıdır. Dünün çözümleriyle bugünün dünyasını inşa edemeyiz. Yoksa Garaudy'nin dediği gibi entegrizm bizi esir alır.
XXX
Garaudy'nin bahsettiği zihinsel yapıya Cemil Meriç'te işaret etmişti. Daha açık olanı ne yazık ki, Müslüman toplum içinde yaşayan ulusalcı-Kemalist-laik elit de kendi toplumuna aynen batılılar gibi bakıyor. İslam felsefesini, sanatını, mimarisini küçümsüyor, tarihsel ve kültürel değerlerini aşağılıyor, milleti siyasal tercihlerinden dolayı suçluyor. Ali Şeriati'nin deyimiyle bunlar aline olmuş(eşekleşmiş) kimselerdir.
XXX
Aslında din ile siyasetin arasını tümden bitirmek, nihayetinde dinin siyasal söylemler ile ilgisinin olmadığının kabulüdür. Siyasetin önerdiği hangi şeyle dinin ilgisi yoktur örneğin. Ya da dinin toplumu yönetme iddiası tümden yanlış mıdır? Bir siyasal düşüncenin ben toplumu İslami değerlere göre yönetmek istiyorum deme hakkı yok mudur? Din mutlak anlamda siyasetin dışında mıdır?
Siyaseti sekülerleştirme ve dinin dışına çıkarma arayışı, hayatı sekülerleşmenin bir uzantısıdır. Din hayattır.
XXX
İslamcılık ve Müslümanlık kavramları etrafında yürütülen tartışmalar iç tartışma olmaktan çok konjonktüreldir. Egemen dünya sistemi İslam'dan yola çıkarak yapılan politik yorumları mahkum etmiş bulunuyor. Nitekim dünya sistemi İslamcılık anlayışını lanetliyor. Bazılarına da bu oryantalist tezin doğrultusunda kaval çalmak kalıyor. İstiyorlar ki İslam’ın temel ahlakı değerlerine uygun bir "Erdemli Şehir" arayışında bulunmayın.
XXX
Klasik İslamcılık akımının en önemli teorisyeni Pakistanlı Mevdudi'dir. "İlah, İbadet, Rab ve Din " kavramlarını yeniden yorumladı. Mevdudi'ye göre sadece teolojik kabuller ve formel ibadetlerine sınırlı bir din anlayışı doğru değildir. Tevhit ilkesine göre sosyal hayat düzenlenmelidir. Var olan düzenler Allah dışında sahte otoriteler üretiyordu. Bu yüzden kurallara indirgenmiş din anlayışı, zalime karşı savaş anlayışına evriliyordu.
XXX
"İslami mücadeleden bahsedebilmemiz için öncelikle:
1) (Klasik) İslamcılık adıyla karşımıza çıkan mutlakçılık.
2) Ve Post Modernizm diye isimlendirilen belirsizlik ( " hiç "lik)
ile yüzleşmek zorundayız" (Nuri Yılmaz, Yeni Dönemde İslamcılık)
XXX
Kör fanatizm, Harici tekfircilik, Cemaat ve örgüt bağlılığı, parti fanatizmi, tek yönlü ve ideolojik okumaların varacağı yer benliğini eriterek bağlı bulunduğu gruba adanmışlıktır. Adanmışlık bir hakikate yaslanmıyorsa insanı felaketin eşiğine getirir. Nitekim bir terör örgütüne mensubiyet böyle negatif bir adanmışlığın en güzel örneğidir.
XXX
Bazı Kemalist ve İslamcıların halka yukarıdan bakan ve onu küçümseyen elitizmi şaşırtıcı derecede benzer. İki akım da düşünce kısırlığı yaşıyor. Kürt ulusalcığının ve İslamcılığının durumu da aynıdır. Geriye gerçek adalet arayışları kalıyor
XXX
Muhafazakar dindarlar dünyevileşiyor. Bu süreç değişik çevreler ve farklı yorumlanıyor. Dindar çevreler, dünyevileşmenin yarattığı dönüşümün sorunlarından söz ediyor. Ulusalcılar için ise dindarların dünyevileşmesi önemli bir sorun. Çünkü dünyevileşen her dindar ekonomik alanda onların alanlarını daraltıyor.
XXX
Asıl sorun dindarlar dönüşürken İslami duyarlılıkları azalıyor mu, sorusudur. Bizim amacımız ise, dindarların her eyleminde Allah'ın rızasını önemsemeleri ve İslam ahlakını yaşamalarıdır.
XXX
Muhafazakar milliyetçiliğin, İslamcılığın kökü dışarıda ve sığ bir ideoloji olarak tanımlamasının kökeninde, Türk İslamcılığın içinde tortulaşmış millilik ve ulusalcılıkla ilgili zemin bulunmaktadır. Bu da Türklerin İslami milli ve muhafazakar bir çerçevede anladıklarını gösteriyor.
XXX
İslamcılık İslam değildir. İşte bu yüzden İslamcılık, dönemseldir, tarihsel koşullardan etkilenir, yanılgıya açıktır. İslamcıların hatalarını görmek insanları şaşırtmamalı. Çünkü doğası gereği beşeri bir yorumdur; insan zihninin ürünüdür. Bu yüzden İslamcılar yanıldı, hata yaptı eleştirileri, sanıyorum İslamcılığı İslam yerine koyan zihinlerin ürünüdür.
Ben İslamcılığı, Kur'an ve Sünneti temel alarak yaşadığı çağın sorunlarına cevap olacak bir anlayış oluşturmayı anlıyorum. Bu arayışı son derece meşru görüyorum.
Hiç kuşku yok ki, ben de bu arayışın savunucu bir İslamcıyım. Kendi yorumumu asla İslam'ın görüşü olarak ortaya koymuyorum. Demokratik yöntemlerle seçilen iktidarların başarısızlığı, demokrasinin kötü olduğunu göstermediği gibi, İslamcı akımların başarısızlığı İslamcılık gibi meşru bir arayışın yanlışlığını göstermez. İslam var oldukça İslamcılık da var olacaktır.