Yarım saattir salonda bekleyen Fransız istihbarat ajanları endişeliydiler. Her yerde fotoğraftaki özelliklere sahip kişiyi arıyorlardı, ama sanki yer yarılıp içine girmiş, Carlos ortadan kaybolmuştu. Hartum'da olduğunu dünyadaki üç istihbarat örgütü, "CIA", Ürdün istihbaratı ve Fransızlar biliyordu...
Ortadoğu’da İslami yönetim iddiasına sahip yapılar içerisinde adı en çok yolsuzlukla anılan ve yaşadığı büyük fiyaskonun ardından bir ayaklanmayla devrilen yönetim Sudan olmuştur. 1989 yılında Sudan’taki “İnkaz” (Kurtuluş) Darbesi, İslamcı iddialarla ortaya çıkan yönetimin sessiz sedasız işbaşına gelmesini sağlamıştı. Sessiz sedasız dememin nedeni, henüz Soğuk Savaş’ın sonuna yaklaşıldığı bir ortamda Sudan yönetiminin İslamcı iddialarını yüksek sesle dile getirmekten kaçınmalarıydı. Nitekim darbe olduğunda ABD konuyu tam olarak anlayamamış, darbeci ekibin aidiyetinin Varşova Paktı’na mı yoksa Batı Bloku’na mı ait olduğu yönünde uzunca bir tereddüt yaşamıştı. Bu tereddüdü sağlayan şeylerden biri de yönetimin birçok İslamcı’nın yanı sıra Turabi’yi de göz boyamak için hapse atmasıydı.
Darbenin mimarlarından Hasan Turabi, 90’ların sonunda el Beşir’le yaşadığı, ayrıntıları belki başka bir yazının konusu olacak anlaşmazlıklar nedeniyle yönetimden ayrıldı ve muhalefet saflarına geçti. Bunun ardından hükümete karşı taarruza geçti ve sert eleştiriler yöneltmeye başladı. Güney Sudan’daki ayrılıkçı hareketin lideri John Garang’la bir mutabakat zaptı imzalamış olması nedeniyle vatana ve İslami prensiplere ihanetle suçlanan Turabi, el Beşir yönetiminin İslamilik iddialarının altının boş olduğunu dile getiriyordu. Ancak yine de el Beşir, yönetimde ufak rötuşlar ve önemsiz bazı değişiklikler yapsa da Turabi’nin kadrolarını devralan mevcut yönetimin İslamilik iddialarını sürdürdü.
ABD açısından durum netleşmeye başlayınca o tarihten itibaren başı dertten bir türlü kurtulamayan Sudan, daha yönetimin ilk anlarından itibaren bütün komşularıyla sorun yaşamaya başladı. Bu sorunların büyük bölümü Batılı güçlerin komşularını Sudan’a karşı kışkırtmasından, bir kısmı Sudan’ın eski sıkıntıları miras almasından kaynaklanıyordu. Ancak daha sonraki süreçlerde Darfur ve başka sorunlu bölgelerde kendi insanına karşı başlattığı etnik temizlik, yönetimin hastalıklı tarafını gözler önüne serdi.
İslamcı bir yönetimin işbaşına gelmesinin ardından Sudan, Filistinli örgütler başta olmak üzere, Ortadoğu’da Amerikan politikalarına muhalif bir takım hareket ve yapılanmaları açısından bir çekim merkezi olmaya başlamıştı. O dönemde Sovyetler Birliği ve Doğu Bloku ülkelerinin yıkılmış olması nedeniyle kendisine sığınak arayan isimler içerisinde iki “star”göze çarpıyordu; Afganistan’a geçtikten sonra kurulacak el Kaide örgütünün lideri Üsame Bin Ladin ve adı Filistinli mücadelesiyle birlikte anılan İlyiç Ramirez Sanchez yani “Çakal Carlos”tu. Bu arada Arapçada lakabının çakal değil, “Tilki” olduğunu hatırlatmakta fayda var.
Her ikisi de aradan bir süre geçtikten sonra Sudan’dan ayrılmak zorunda kaldı ancak yönetim, Hartum Havalimanı başta olmak üzere birçok dev projeye imza atmış müteahhit Bin Ladin’i, Batılı ülkelere teslim etmek yerine dilediği ülkeye gitmesine izin verirken Carlos’u doğrudan Fransız yetkililere teslim etmişti. Bin Ladin’e gösterilen kolaylık, ideolojik tercihten çok, Bin Ladin’in Sudan’ın zor zamanında kesenin ağzını açması, şirketinin yaptığı havaalanları ve yollardı. Ama her ne olursa olsun Carlos’a yapılan hakşinas bir tutum değildi. Nitekim Fransa’ya tesliminden önce Filistin davası için verdiği mücadelelere dair Sudan yönetimi içerisinde tartışma yaşandığı, bir kısmının onu Fransızlara etmeye direndiği o dönemin tanıklıklarında kayda geçmiştir.
Nihayetinde Carlos’un teslim edilmesi yönündeki görüş ağırlık kazanır. Bunun nedeni o dönemde yarı gizli bir uluslararası abluka yaşayan Sudanlıların ülkenin kuşatılmışlığını aşma yönündeki arzuları ve tabii Fransızların bunu tetikleyen cazip teklifleri olmuştur. Anlayacağınız el Beşir liderliği, daha “devrim”in üzerinden çok fazla geçmeden reelpolitik ve fırsatçı davranmayı öğrenmişti. “Çakal Carlos”un Sudan’a gelmesi ve paketlenme sürecine gelince, konunun ayrıntıları sadece genel hatlarıyla basına yansıdı, ancak önemli ayrıntılar yıllarca karanlıkta kaldı. Yıllar sonra ortaya çıkan bilgiler, konuyu netleştirecek doneleri içeriyor.
Carlos’un Sudan macerası, Batılı ülkelerin Ürdün istihbaratı üzerindeki baskılarını yoğunlaştırdığı 1994 yılına rastlar. Carlos, istihbaratın baskılarından bunalmıştır ve birkaç yıldır bulunduğu Ürdün’den ayrılmak durumunda kalır. Kendisine ülke arayan Carlos’a Sudan’a gitmesi tavsiye edilecektir. O da tavsiyelere uyarak Filistinli dostlarının bulunduğu Amman’dan Hartum’a uçmaya karar verir. Aynı uçakta dönemin Sudan Dışişleri Bakanı Hüseyin Ebu Salih’in olması Carlos’un Hartum’a, Sudan yönetimiyle koordine içerisinde geldiği şüphesini uyandırmaktadır. Ancak Sudanlı yetkililer ısrarla Carlos’un Sudan’a geldiğinden haberlerinin olmadığını söyleyeceklerdir.
Carlos’un uçağı Hartum’a iner, ülkeye Ürdün vatandaşı olduğunu gösteren sahte bir pasaportla gelmiştir. Ülkeye ayak bastığını haber alan ve önemli bir bölümü Arap kökenli Fransız istihbaratının ajanları havaalanında kendisini beklemektedir. Haberi veren de Ürdün istihbaratıdır. Ajanlardan daha deneyimli ve zeki olan Carlos, üzerindekileri tuvalette yanına aldığı geleneksel Yemen kıyafetleriyle değiştirir. Tuvalete bir Ürdünlü olarak girer, belinde hançeri üzerinde cellabiyesiyle Yemenli Salim Hamid olarak çıkar. Havaalanı girişinde pasaport kontrolü yapan memurlara da Yemen pasaportunu gösterir.
O anda, geliş salonunun çıkışında bekleyen Fransız istihbarat ajanları, Ürdün istihbaratının kendilerine gönderdiği fotoğrafa göre Carlos’u aramaktadırlar. Yarım saattir salonda bekleyen Fransız istihbarat ajanları endişeliydiler. Her yerde fotoğraftaki özelliklere sahip kişiyi arıyorlardı, ama sanki yer yarılıp içine girmiş, Carlos ortadan kaybolmuştu. Hartum’da olduğunu dünyadaki üç istihbarat örgütü, “CIA”, Ürdün istihbaratı ve Fransızlar biliyordu. Fransızlar, Hartum’un farklı yerlerinde Carlos’u arıyorlardı. Yemenli Salim Hamid dışında uçakta yabancı yolcu yoktu. Ürdün istihbaratı yanlış bilgi vermiş olamazdı. Bunun üzerine Fransızlar, uçağın tek yabancısının peşine takılır.
Yemenliyi bütün otellerde ararlar, tek bir iz dahi bulamazlar. Carlos aptal değildi, havaalanından ayrıldıktan sonra, “Hacı Yasin el-Bedi” adında bir başka Lübnan pasaportu kullanmıştır. Hartum’daki Hilton Oteli’ne gitmek için taksiye biner. Otelde 312 numaralı odaya yerleşir. Aradan geçen üç ayın ardından Fransız istihbaratı işi karıştırmıştır ve onu bulma umudunu yitirirken Carlos’un yaptığı ciddi bir hata, Fransız istihbaratı tarafından teşhis edilmesine neden olur.
Ayrılmadan önceki son gecesinde, Carlos, Venezuela’da yaşayan ancak Fransız istihbaratının telefon görüşmelerini izlemeye aldığı Kübalı eşini aramaya karar verince olanlar olur. Bu sayede Fransızlar, Carlos’un Hartum’un merkezinde bir bölgede ikamet ettiğini ve hâlâ Sudan’da olduğunu öğrenir. Bu bilgi gece geç saatlerde Fransız büyükelçiliğine ve Sudan’daki ajanlarına ulaşır. Arayan numaranın sahibini öğrenmek için sabahı beklemek zorunda olan ajanlar Carlos’u otelde bulamazlar. Sabah Carlos, otelden ayrılmış, bilinmeyen bir yere gitmiştir. Fransız ajanları, numaranın sahibini bulmak için yaptıkları aramada çok fazla çaba ve irtibatın ardından 312 no’lu odaya ulaşırlar ancak geç kalmışlardır. Resepsiyon personeli bu odayı işgal eden Yemenli “Salim Hamid”in yaklaşık iki saat önce ayrıldığını ve nereye gittiğini bilmediklerini söyler, ancak otelden aldıkları en önemli bilgi, Carlos’un Hartum’da aradığı başka bir telefon numarasıdır. Bu, onları daha sonra Carlos’a ulaştıracak tek bağlantı noktasıdır.
Carlos, havaalanı tarafında 35. Cadde’de bir apartman dairesi kiralar. Daireyi kiralayan komisyoncu, tutuklanana kadar evi kiralamasına yardım ettiği kişinin Carlos olduğunu bilmemektedir. Zira Carlos kendisini Abdullah Berakat adlı Ürdünlü bir işadamı olarak tanıtmıştır. Fransız istihbaratı, Carlos’un otelde kaldığı süre boyunca telefonla aradığı diğer numarayı bulur. Numara, ünlü bir Sudanlı işadamına aittir. Carlos 35. Cadde’deki evinde onunla Lübnanlı bir işadamı olarak görüştü. Telefonla aradığı Sudanlı işadamının izini süren Fransız ajanları, Carlos’un evini nihayet bulur. Bundan sonraki ayrıntılar da oldukça ilginç ancak yazının kapasitesini aştığı için yaşananların tamamını burada aktarmak mümkün değil. Yine de şu kadarını söyleyelim, Sudan yönetiminin sıkışmışlığından yararlanan Fransızların para, kredi, yatırım tekliflerinin yanı sıra komşularıyla olan sorunlarını düzeltme sözleriyle koordineli baskıları, “Çakal”ın ameliyat olmak üzere yatırıldığı hastanede Sudan istihbaratı tarafından “paketlenmesi”yle sonuçlanır. Ve özel bir uçakla Fransız istihbaratına teslim edilir.
Sonuç olarak 70’li ve 80’li yıllarda başta OPEC baskını olmak üzere imza attığı bir çok eylemle İsrail işgal yönetiminin ve destekçisi Batılı ülkelerin korkulu rüyası olan “Çakal”, uluslararası bir tezgahın kurbanı olmuştur. Biyografisini yazan John Follain, hakkında şu ifadeyi kullanır: [Uluslararası “terörizm”in eski çağını temsil ediyor. Asıl mücadelenin, sözde halk savaşının Filistin olduğu, özgür Filistin ve tabii ki Marksizm dönemini. “Terörizm” o kadar gelişti ki dünya çapında çölde eski bir sesi, demode olmuş bir melodiyi andırıyor.]
İslam Özkan kimdir?
İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun oldu. Gazeteciliğe Selam gazetesinde başladı. Bir dönem kitap yayıncılığı alanında faaliyet gösterdi. Ardından Filistinhaber, Time Türk, Dünya Bülteni, Birleşik Basın gibi internet sitelerinde editörlük, TRT Arapça, Kanal On4, Kudüs TV gibi televizyonlarda haber müdürlüğü ve TV 5'te program moderatörlüğü, bazı Arap televizyon kanallarının Türkiye temsilciliğini yaptı. Halen Marmara Üniversitesi Ortadoğu ve İslam Ülkeleri Araştırmaları Enstitüsü Ortadoğu Sosyoloji ve Antropolojisi'nde doktora eğitimini sürdürmektedir.