Tarih: 12.01.2025 14:02

İslam orijinal bir din değildir

Facebook Twitter Linked-in

İslam orijinal bir din değildir. İslam dinin tamamlanmasıdır. İyiliğin ve ahlakın kemale erdirilmesi projesi olarak çeşitli eski ve eksimiş kodları birleştirip kendini bir open source olarak kamuya ve geleceğe açmış bir dindir. İslam son din olduğu gibi dinlerin de sonudur. Dinin İslamdan sonra ekleyeceği birşeyi kalmamıştır. Bu İslamdan sonra dinlerin ortaya çıkmadığı, çıkmayacağı anlamına gelmez. İslamla birlikte din söylemsel kapasitesini tüketmiştir. Din tarihin sonuna gelmiştir. İslamdan sonra ortaya çıkan dinler ya İslamın daha rafine hale getirilmesi girişimleridir ya da İslamın iç savaşıdır.

 

İslam paganizmden inanma ihtiyacını tevarüs etti. Çünkü haktı. Bir pagan tapınağı olan Ka’be’yi kendine kıble yapan İslam, Hazreti Muhammed eliyle Ka’be’deki putları temizledi. Küpün içindeki putlar tahliye edildi ve böylece kutsal karenin içi boşaltıldı. Tanrı’nın evi, içinde Tanrı’ın ikamet etmediği bir boş-gösteren olarak kutsalın lüzumuna şahitlik edecekti. Tapınaktan insanlığa, Ka’be’den kalbe bir inkılab vuku buldu.

 

 

İslam tevhid fikrinin radikalizasyonu ve tamamına erdirilmesidir.

İslam bir kabile töresi olan Yahudilik ve onun yırtılarak evrenselleşmesi için çırpınan Hıristiyanlıktan sonra geldi ve sırasıyla kabileyi ve baba-oğul antropomorfik tanrı fikrini dışarıda bırakarak onları tevhid karesinin içine aldı. İslam kendinden önceki hak veya batıl, küçük veya büyük, içinde herhangi bir dane-i hakikat olan tüm dinleri mass etti, onlardaki iyiyi soğurdu. Bu teolojik birleştirme operasyonu, geçmiş tüm tanrıları İslamın tanrısında eritti. Hatta putları eriten ateşi erken bir tevhid teşebbüsü olan Zerdüstlükten aldı.

İslam antik Stoacılıktan günümüz öz-terbiye biçimlerine kadar iyiyi arayan her tür disiplinle örtüşmekten, benzeşmekten, yeri geldiğinde birleşmekten çekinmedi. Tasavvuf bunun bir örneğidir. Budizm ve mindfulness gibi takva biçimleri ile İslam arasında şöyle bir fark var: Onlar tüm kainatı sana karşı etkisiz hale getirirler. İslamda ise bütün kainat tutunulan bir üst noktaya nispetle etkisiz hale getirilir.

İslamın geçmiş ve gelecekle ilgili bir ‘etkilenme endişesi’ olamazdı, olmamalı idi. İsrailiyyat tartışmaları ve İslamı Müslümanların malı yapma çabası olan tevhide Müslümanlık kimliğini kurtuluş şartı olarak ekleme çabaları çoğunlukla siyaset motivasyonlu polisiye çabalardır. İslamda bir mülkiyet iddiası yoktur. İslam Müslümanların malı değildir. Allah hiçkimsenin özel tanrısı değildir. O, bir aşiretin sopası, bir kabilenin töresi, bir insanın babası, bir sınıfın cihazı değildir. Tanrı’nın varlığın içinden mutlak ötekiliğe sürgün edilerek mutlak evrenselliğe ulaştırılmasına İslamda tevhid diyoruz. Bu müteal tanrı anlayışı, tanrısal olanın birliği kadar tanrı-olmayan herşeyin nihai birliğinin temini için gerekli bir aşkınlıktır. Tevhid, varlıkta hiçkimsenin kutsallık/tanrılık iddiasında bulunamaması durumuna verdiğimiz isimdir. (“Mahlukat mabudiyetten uzaklık noktasında müsavi oldukları gibi mahlukiyet nisbetinde de birdirler.”)

Hıristiyanlıkla filizlenen “insanlık” fikri de İslamiyet ile birlikte form itibariyle kemalini buldu. Tanrı herkesin ve hiçkimsenin idi. Her yerde ve hiçbir yerde idi. İslamda din formel evrimini tamamlayarak nihayete erdi. İslamdan önceki dinler İslamda mundemic olduğu gibi İslamdan sonraki dinler de ancak İslamın içindeki çabalar olmak durumunda kaldı.

Şimdiye kadar anlattıklarım, İslam denilen kudsiyet ağacının köklerinin çok ve çeşitli olmasının İslam için bir nakise değil tam da İslamın esprisi olduğunu vurgulamak içindir. İslam ile birlikte, ortaya çıktığı çağın tarihsellik filtresinin elverdiği ölçüde, dine aklın ve evrenselliğin girdiğini görüyoruz. Müslümanların buna (Peygamber zamanı dahil) ne kadar layık oldukları tartışmaları konumuz değil. Dolayısıyla “gerçek İslam bu değil” savunmacıları ile “gerçek İslam bu” iddiacılarının ikisi de bahsimizden hariç çocukça pozisyonlardır. İster tarafgir ister karşıt olsun, tarihten anlamayan özcülükler ile malul olanların muhatap alındığı bir tartışma değil bu.

İslamdan sonra İslam çeşitli formlar altında hayatına devam etti, ediyor. Bunlardan bir tanesi Avrupa’daki Aydınlanma düşüncesi idi. Evrensellik ve aklın bir nevi radikalizasyonu olan bu akım hem Avrupalıları felsefi ve teolojik olarak tevhid fikrine yaklaştırdı hem de onları İslamla karşı karşıya getirdi. Hıristiyanlık içi kimi yırtılmalar (Protestanlık) ve post-Hıristiyan kimi akımlar (mesela deizm, ateizm) Hıristiyanlıktan İslama doğru bir kayış olarak ortaya çıktı. Hümanizm ve hatta çokça yanlış anlaşılan Comte’un (pozitivist) İnsaniyet Dini gibi teşebbüsler bile İslamın Avrupa kıtasındaki fragmanları, kıvılcım suretindeki yolculuklarıdır. Bir İslam ekolü olan Amerikan Transandantalizmi ve veli bir zat olan Ralph Waldo Emerson, üstüne İslam etiketi yapıştırılmamış bir İslam tecrübesi ve yorumu ortaya koydular. Onlar da tevhid ehli idi. Bu örnekleri çoğaltmak ve herbir konuyu uzun uzadıya ele almak mümkün.

Burada önemli olan nokta İslamın bir open source proje olarak tevhid ilkesini butun zamanlar icin tesis etmis olmasıdır. Islam insanın insandan bağımsızlığını kazanmasıdır. Müslümanların malı olmayan bu din, son din olduğu gibi dinlerin de sonudur. İslam, radikal tevhid fikri ile kendinden önceki iman ihtiyaçlarını bütün put ve tanrılarıyla beraber eritip müteal bir tanrı fikrinde birleştirdiği gibi kendinden sonraki tüm kudsiyet arayışlarını da kendine irca etme potansiyeline sahip bir açık proje olarak tarih sahnesine çıktı. Zira, iyinin, doğrunun, güzelin, adaletin olduğu her yer İslamın vücud bulduğu yerdir. İslam bir kimlik değil bir ilkedir. İyinin ilkesi. Evrensel iyiliğin ilkesi. Herkes için iyinin. Hiçkimse için imtiyazın ilkesi.

İslamın hiçbir numarası yoktur. O, bildiğimiz transparan iyinin, o tanıdık ve heryerde ve herkeste görebileceğimiz güzelin başka bir adıdır. İyi bir söz, Arapça söylendiğinde veya İngilizce dinlendiğinde hala iyi ve hak bir sözdür. Evet, İslam orijinal bir din değildir, dinin tamamlanmasıdır. İslam, tevhidin tarih boyu süren tahakkukudur. Moralin, yani insanlararası medeniyetin (hayrı arayan kainatdaşlığın) kemale ermesi arzusudur.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —