Tarih: 03.08.2020 14:56

İslam dünyası başsız mı kalsın?

Facebook Twitter Linked-in

Diyorlar ki Hilafet neden istenmiyor?

Olmayan İslam dünyası başsız mı kalsın?

Baştan önce bir ruh gerekmez miydi?

Ruhunu kaybedenlerin başından nasıl bir hayır gelecektir?

Adaletin paspas yapıldığı, Kur’an’dan fersah fersah uzaklaşıldığı Müslüman coğrafyasında huzurun yolu adaleti ayağa değil başa geçirmektir.

Şu an Hadis-i Şerif’te ifade edilen günleri yaşıyoruz:

“İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, Kur’ân bir vadide, onlar başka bir vadide olacaklar.” (Ali el-Müttakî, Kenzü’l-ummâl, 6/348)

İslam Ansiklopedisi’ne göre Hilafet, İslâm tarihinde devlet başkanlığı kurumu. Sözlükte, “birinin yerine geçmek, bir kimseden sonra gelip onun yerini almak, birinin ardından gelmek/gitmek, yerini doldurmak, vekâlet veya temsil etmek” gibi anlamlara gelen hilâfet kelimesi, terim olarak İslâm devletlerinde Hz. Peygamber’den sonraki devlet başkanlığı kurumunu ifade eder.

Osmanlı Döneminde, İslâmiyet’in geniş bir coğrafyaya yayılmasıyla birlikte değişik zamanlarda ve yerlerde bazı sultanlar kendi topraklarında halife unvanını kullanmışlardır. Bu anlamıyla hilâfet bir hükümranlık ifadesi olarak değerlendirilmiş ve meseleye şer‘î bir dayanak bulabilmek için “Hakka riayetle adaleti yerine getiren ve şeriatı uygulayan sultanlar kendi ülkelerinde halife sıfatını kullanabilirler” şeklinde yorumlar yapılmıştır. Osmanlı sultanları da I. Murad’dan itibaren bu geleneğe uyarak halife unvanını kullanmışlardır.

Müslüman ülkelerin durumu içler acısı.

Savaş ve açlıkla iç içeler. Yöneticileri lüks, şatavat içinde yaşarken, zalimlikleri sınırlarını aşarken yönetilenler ise zulüm altında inim inim inliyor.

Meğer tüm bu yaşanılanların temel sebebi Hilafetin olmayışıymış.

Huzur ve mutluluğun yolu, tüm insanları bir kişiye bağlamaktan geçiyormuş.

Örneğin Yemen.

Husiler, El Kaide, İran, Suudi Arabistan, IŞİD, Arap Yarımadası’nın en fakir ülkesi Yemen’i yem haline getirdiler.

Sorsanız, Yemen’i İslam adına kurtarmaya çalışıyorlardır. Güya hepsi İslam adına cihat yapıyor.

Hilafet İslam ülkelerinde birliği, dirliği, kardeşliği sağlayacakmış.

Savunanların temel tezi bu.

Kim istemez bu hayali?

Garip olan Hilafet için ismi geçenlerin yönettiği ülkelerde birliğin sağlanamamış olması.

Peki kendi ülkesini toparlayamayanlar, nasıl olacakta İslam dünyasını bir araya getirecek?

Cevaplanması gereken temel soru budur?

Bugün dost iki İslam ülkesini kim gösterebilir?

Herkes birbirinin kuyusunu kazıyor.

İsrail, Filistin’i işgal etmiş ama çoğu İslam ülkesi İsrail ve Amerika’nın yanında kendini konumlandırıyor.

“Şimdi değilse ne zaman, sen değilsen kim? Hilafet için toparlanın.”

Şimdilik bu çağrının tartışması yapılıyor yarın pratiği uygulamaya sokulabilir. Birlik olacaksa, düşmanlaştırma olmayacaksa, birileri hain ilan edilmeyecekse, karın doyuracaksa, kanatlı veya kanatsız uçulacaksa olsun.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi de tüm dertlerimize deva olacaktı, geldiğimiz noktanın tarifi dahi yapılamıyor.

Sorun Hilafette mi yoksa kafalarda mı?

Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy, “Serpuşlar değişti amma ser değişmedi” diyor.

Kalpağı çıkardık feshi koyduk. Feshi çıkardık takkeyi koyduk. Takkeyi çıkardık fötrü koyduk, kasketi koyduk ama kafayı değiştirmeyi hiç akıl edemedik.

Bu kafayı değiştirmediğimiz sürece ister başınıza bir kişiyi ister bin kişiyi getirin netice değişmeyecektir.

Alman teorik fizikçi Albert Einstein’in dediği gibi “Aynı şeyi tekrar tekrar yapmak ve farklı sonuçlar beklemek deliliktir.”

Bugün yapılanlar, tam da bu tanıma uyuyor.  




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —