Tarih: 28.02.2019 16:51

İslam dünyası toplumlarını ancak bilinçli bir farkındalık özgürleştirebilir.

Facebook Twitter Linked-in

Modern bilgi ve iktidar yapıları tarafından meşrulaştırılan her tür sömürgecilik, bugün bilimsel sömürgecilik şeklinde belirleyiciliğini sürdürüyor. Batılı bilgi ve iktidar sistemi tarafından, Batılı ve modern olmayan bilgi sistemlerinin değersizleştirildiği, marjinalleştirildiği ve dışlandığı günden bu yana, İslam, bir bilgi/siyaset/değer sistemi/dünya görüşü olmaktan çıkarılarak, yerel bilgi´ye ve yerel kültüre dönüştürülmüştür. Batılı bilgi ve iktidar yapıları, meşruiyetlerini nihailik iddiası taşıyan ontolojik bir sistemin otoritesinden alıyor.

Batılı olmayan toplumlar, özellikle de İslam dünyası toplumları, modernite ile eperyalizm arasındaki ilişkiyi gereği gibi görebilmiş, anlayabilmiş ve eleştirel bir değerlendirmeye tabi tutabilmiş değildir. Batılı bilgi ve iktidar yapıları, önce ?modern? kavramına dokunulmazlık, benzersizlik ve üstünlük kazandırmak suretiyle, bu kavramı çok etkili bir ideolojik silah olarak kullanmak suretiyle, bu kavram aracılığıyla her tür emperyalizme, sömürgeciliğe ve Batılı evrensellik yaklaşımına meşruiyet kazandırdılar. Sözünü ettiğimiz meşruiyetin tartışılmaz kılınan otoritesi ile birlikte, keyfi emperyalizmlerin ürettiği hakim dil ideolojik bir iktidar oluşturdu. Bu iktidar gereği gibi sorgulanamadığı için, reddedilemediği için, İslam dünyası toplumları bugün kendilerine ait kavram ve kurumları inşa edemiyor. Sömürgeci retorik hiçbir alanda hiçbir çeşitliliğe hayat hakkı tanımıyor.

İslam dünyası toplumlarını ancak bilinçli bir farkındalık özgürleştirebilir.

İslam dünyası toplumlarında aziz İslam ve aziz Kur´an, dini popülizm ve politik popülizm uyuşturucuları tarafından etkisiz kılınarak, tarihin dışına çıkarıldığı için, İslami anlamda bir özgürlük dili oluşturulamıyor. İslami düşünce hayatı, bağımsız ve eleştirel bir özgürlük dili oluşturamadığı için, Batılı bilgi ve iktidar yapılarının küresel bir anlam ve yorum kaynağı olarak tahakkümü karşısında sessizliğini koruyor. Batılı bilgi ve iktidar yapılarının ontolojik hükümranlığı ile ilgili olarak toplumlarımızda sistematik anlamda epistemolojik sorgulamalar, eleştiriler, hesaplaşmalar yapılmadığı için, bağımsız bir epistemolojik duruş ve inşa´dan hiçbir biçimde söz edemiyoruz. Bu tür bir duruş ve inşa´yı gündemimize alamıyoruz. Aziz İslam, yerel bilgi, yerel kültür ve hamaset siyasetinin içerisine hapsedildiği için, İslami anlamda yeni bir alternatif ortaya koyulamıyor. Yeni bir alternatif arayışı ya da arayışları, Batı medeniyeti düşmanlığı şeklinde değerlendirilebiliyor. Doğru-yanlış, iyi-kötü ayrımı yerine, biz-onlar ayrımını koyan bir dünyada, hiçbir şekilde doğru´yu ve yanlışı yerli yerine koyamıyoruz.

İslam dünyası toplumları, İslam´ı, kültürel/törensel bir gerçeklik olarak sahiplendikleri için, İslam, tarihsel ve siyasal bir süreç/inşa olarak gündeme getirilemiyor. İslamın tarihsel-siyasal yeni bir inşa/program olarak gündeme getirilememesi, maruz bırakıldığımız entelektüel haçlı seferlerinin dayattığı zihinsel baskıları aşamamaktan kaynaklanıyor. Bir diğer yanda da İslamın evrensel bir bilincin/vizyonun/misyonun ifadesi olarak kendisini gerçekleştirmesi, ulus-devlet milliyetçilikleri ve mezhepçilikleri tarafından engelleniyor. Ortak bir medeniyet mirasını/birikimini/yaklaşımını paylaşan İslam dünyası ülkeleri, milliyetçi ve mezhepçi bencillikler ve bağnazlıklar sebebiyle, ortak bir bilinç ve hafıza kaybı yaşadıkları için, birbirlerine daha çok yabancılaşıyor. Bu kabul edilemez yabancılaşmalar sebebiyle İslam evrensel mevcudiyet imkanını kaybediyor.

Günümüzde, Müslümanlar olarak, İslami ilgilerimizi, uğraşlarımızı, tahayyül ve tasavvurlarımızı, toplumlarımıza dayatılan seküler gerçekliğin sınırları içerisinde kalarak, kalmaya çalışarak sürdürebiliyoruz. Toplumlarımız, kendilerine dayatılan ve hiçbir şekilde sorgulamadığımız gerçeklikle uzlaştığımız günden bu yana, gerçek gerçekliğin, İslami bir gerçekliğin nasıl bir şey olduğunu görmediler. Bugün de toplumlarımız, İslami bir gerçeklik inşası için, herhangi bir program ve projeye sahip değildir. Günümüzde, toplumlarımız, zenginler için liberalizm uygulamalarıyla, yoksullar için de popüler milliyetçilikler ve hamaset siyaseti uygulamalarıyla kontrol edildiği, edilebildiği için, İslami siyasal birlik düşüncesi Müslümanların gündeminden çıkarılmıştır. Bir yanda neoliberal popülizm, bir diğer yanda köylü popülizmi adına İslamın araçsallaştırılması, Müslüman aydınları, kuruluşları hiçbir biçimde rahatsız etmiyor.

Günümüz dünyasında her toplumda, her tür popülizm, tarihi bir sapma olarak ilgili bütün toplumları bütün niteliklerden uzaklaştırıyor. Faydacılığın meşrulaştırılmasıyla birlikte, her tür ilkesel duruş/tarz/tercih/konum ve mücadele sona eriyor. Hemen her toplumda, toplumsal hayat çok kaba, çok bayağı bir pragmatizm tarafından kuşatılıyor. Bu nedenle de toplumlarımızda, toplumsallaşan-büyüyen sosyal patolojiler dikkate alınmıyor. İslam dünyası toplumlarında, Türkiye örneğinde de dikkatle takip edilebileceği üzere, devlet ve iktidar mutlaklaştırıldığı için, İslam göreceli hale getirilerek, devlet veiktidar mutlakları adına keyfi bir biçimde araçsallaştırılabiliyor. Her toplumda bilinçli siyasetin yerini, hamaset siyaseti alıyor. Ataerkil gelenekler temelinde bir heyecan iklimi oluşturularak sürdürülen popülizm-hamaset siyateti, entelektüel-felsefi-düşünsel-estetik alanlara, uğraşlara, kadrolara ihtiyaç ve ilgi duymuyor. Günümüz dünyasına hakimo lan temsil tarzlarının tahakkümü sebebiyle, İslami temsil tarzını hiç konuşmuyoruz. Toplumlarımız, modern/seküler/liberal politik sistemin vesayeti altında bulunduğu için, İslamın siyasal dilini kullanamıyor, kuramıyor. İhtiraslara dayalı siyaset yaklaşımı, fikirlere dayalı siyaset yaklaşımına geçit vermiyor. Bu nedenledir ki içerisinde yaşadığımız dönemde, ideolojik bir dil´le dokunulmaz kılınan her iki Batı demokrasisi (Avrupa-Amerika) beyazları temsil eden, tek kültürlü, ırkçı ve yabancı düşmanı akımları, kadroları seçebiliyor.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —