Geçen hafta işin aslı bölümünde Medine’deki ilk mekan, toplanma yeri yani mescitten söz etmiştik. Toplanma mekanı ifadesini de özellikle kullanmıştım. Ne kadar doğru olduğunu bugün daha iyi anlayacağız.
Yazımın başlığı aslında Muahat kelimesi idi. Ancak, Medine Dönemiyle ilgili yazılara göz attıktan sonra çok da gerekli olmadığını düşündüm. Gerek yoktu çünkü. Müslümanların durumuna bakınca, Muahat kelimesi bayağı ağır kaçıyor.
Muahat nedir?
Kökeni Uhuvvet kelimesidir.
Anlamı: Biriyle kardeş olmak, birini kardeş edinmek.
İslam tarihinde ise, Medine’de Muhacir ile Ensar’ın birbirlerine kardeş edilmeleridir. Mekke’den gelen Müslümanlar evlerini ve işlerini bırakıp geldikleri için, Medine’de yerleşik düzene sahip Müslümanlar onlarla kardeş oldular ve paylaşımda bulundular.
Buna da toplumsal bütünlük oluşturma diyoruz.
Yazılan makalelere baktığımızda ve ayrıca Müslümanların yaklaşımlarını göz önünde bulundurduğumuzda Muahat konusu çok farklı ele alınıyor.
Nasıl mı?
Açıklayayım.
Bunun için biraz daha geriye gidelim: Hz. Peygamber’in Medine’ye hicretine. Hicret yolculuğu anlatılırken kullanılan dil, yaklaşım tarzı, olayı olduğundan daha fazla göstermek, mistik yönleri ortaya koymak ve kutsallık atfedip, bu kutsallığı da abartmak şeklindedir.
Mağaraya sığınmaları ve orada yaşanan mucizeler… Mübarek eli-ayağı gibi cümleler.. Ve hicretin anlaşılmaması ve özümsenmemesi için sanki özellikle yapılmış bir durum.
Sonrasında Medine’ye gelişi ve Hz. Peygamber’i daha bir İslami gösterme çabasıyla ilk Mescit’in inşasını ağdalı ifadelerle anlatma. İlk mescit, ilk cami, kutsal mekan, sübhanellahlar, maşşallahlar…
Müslümanların bu durumundan dolayı yazımın başlığında o ifadeyi kullandım: Yalaka Müslümanlık…
Hz. Peygamber, Medine’ye gelip yerleşince öncelikle ihtiyacı, kalacak bir mekandı. Ve sonrasında da görüşmelerini yapacağı, heyetleri kabul edeceği bir makam. Bütün bunlar düşünüldü ve ilk mescit inşa edildi.
Anlayacağınız Hz. Peygamber normal seyrinde gidecek olan hayatını yaşıyordu. Ensar ve Muhacir de Hz. Peygamber’e bu gözle bakıyorlardı. O bir insandı… Kendisinin ifadesidir: ‘Ben de sizin gibi bir beşerim’.
Hz. Peygamber, Medine’deki yaşamına başladığı zaman ilk yaptığı iş, durum tespiti idi.
Ne durumdayız?
Bu sebeple Medine şehrinin sınırlarının belirlenmesiyle işe başladı.
Ve sonrasında da nüfus sayımı.
Müslümanlar, dikkat buyurun, şehrin sınırlarının çizilmesi ve nüfus sayımı sizlerin anladığınız tarzdaki İslam anlayışına uymaz. Bu iki icraata mistik bir durum da yükleyemezsiniz.
Sıralayalım:
- Toplanma mekanı
- Hz. Peygamber’in kalacak yeri.
- Şehrin sınırlarının çizilmesi,
- Nüfus sayımı..
Hicretten sonra yapılanlar sırasıyla bunlardır.
Peki Müslümanlar hicreti ve Hz. Peygamber’in Medine’deki yaşamını neden farklı gösteriyorlar?
Başta kullandığım tabir şimdi yerine oturacak.
İslam, Mekke ve Medine olmak üzere iki bölümdür. Bu iki bölümde de tavsiyeler, emirler tedricen gelmiştir. Abartılmadan, mistik havaya sokulmadan, sübhanellah diye diye uçulmadan. Anlayacağınız Hz. Peygamber ve Müslümanlar İslam’a uygun şekilde NORMAL bir hayat yaşamışlardır.
İslam’a uygun ve normal.
Müslümanlar ise İslam’a uygun ve normal bir hayat yaşamadıkları için, olayları ve gelişmeleri mümkün mertebe abartma yoluna gitmişlerdir.
İslam’a uygun yaşamak zor ama abartmak ve ağdalı cümlelerle kutsallaştırmak kolay.
Normal yaşamak zor ama anormalliklerle dolu kutsal mistisizmi yaşamak kolay.
Peki neden yalakalık?
Onu da bir örnekle açıklayayım.
Bir şirkette çalışan iki kişi vardır. Birisi işini yapar ve hatta düzgün bir şekilde yapar. Kimsenin hakkına girmek istemez, mobbing yapmaz.
Diğeri de işlerini hakkıyla yapmaz. İnsanların eksikliklerini yüzlerine vurarak pişkinlik yapar ve üste çıkmaya çalışır. İş arkadaşlarına mobbing uygular. Ve işten çıkartılmamak için, yöneticisinin onu çalışkan bilmesi için de sürekli olarak yalakalık yapar.
Neden yalakalık yapar?
Yapması gereken görevlerini yapmadığı için.
İşte Müslümanların durumu da aynen böyle. Yapmaları gerekenleri (Kuran’ı anlamaya çalışmak, tefekkür etmek, akletmek, düşünmek; İslam’ı yaşayarak tebliğ etmek, insanlara faydalı işler yapmak, İslam’a uygun yaşamak) yapmadıkları için, yalakalık yaparak günü kurtarmaya çalışıyorlar.
Sanırım derdimi anlatabilmişimdir…
Sevgi ve Bilgiyle kalın
(17 Nisan 1993 yılında ÖSYM 1. Basamak sınavına girdiğim gündü ve o gün acı haber yüzünden çok üzülmüştüm, unutamam.
Merhum Turgut Özal’a bir kere daha rahmet diliyorum)