Haber: Ziya Gündüz
?Düşünen bir topluma? sloganı ile yayın hayatını sürdüren İşaret Yayınları, ?Muhammed Esed Kitaplığı? başlığı altında, Muhammed Esed´in dört yeni eserini daha okurlarla buluşturdu. Eserlerin tercümesini yapıcı tarafından yapıldı. ?Hukukumuz ve Ahvalimiz? ve ? Kalbin Yuvaya Dönüşü Mekke´ye Giden Yol II ? eserleri ise ilk defa Türkçeye tercüme edildi. İşaret Yayınları´ndan yapılan açıklamada: Muhammed Esed, gittiği her her yerde fikirleriyle değiştirici dönüştürücü olmayı sorumluluk saymış mütefekkir bir aydındır. Bir diğer vasfı ise, mütefekkirliği kadar güçlü olan edebi kişiliğidir. Muhammed Esed´in bu önemli eserlerini okuyucuya sunmaktan büyük mutluluk duyuyoruz. İşaret Yayınları nitelikli çalışmalarıyla düşündürmeye devam ediyor.
Hukukumuz ve Ahvalimiz
İslâm hakkında, onun gerçekten ifade ettiği anlam hakkında, onun gerçek kurallarının ne olduğu hakkında yeniden düşünmeye başlamalıyız. Çünkü yüzyıllardır bu meseleler hakkında düşünmeye son vermiş ve yalnızca bizden önceki Müslüman kuşakların İslâm hakkında düşündükleri şeylere bel bağlamış bulunmaktayız. Dolayısıyla da mevcut teolojimiz [kelam] ve hukuk ilmimiz [fıkıh], orijinal gayesi bağlamında tanınmaz hale gelmiş, eski model elbiselerin mekanik bir şekilde alınıp satıldığı, yamanıp tekrar satıldığı ve müşterilerin tek memnuniyetinin yalnızca eski terzilere iltifatlar etmek olduğu devasa bir eskici dükkânından başka bir şeyi temsil etmemektedir.
Mekke´ye Giden Yol II
Önce camide binlerce cemaati görmemin ve sonra da kürkçüde yaşadığım deneyimin sebep olduğu beklenmeyen bir şevkle Türkiye´nin Başbakan´ı Celal Bayar ve Yasama Meclisi´nin Başkanı Adnan Menderes ile ilk görüşmemi yaptım. Kahvemizi yudumlarken, büyük nüfusundan, askeri gücünden ve en önemlisi ?İslam´ın aslanları´ olarak yüzyıllarca süren tarihlerinden dolayı, oluşturulmasında Türkiye´nin elbette çok belirleyici bir rol oynaması gerektiği Müslüman Milletler Birliği´nin kurulması planını açıkladım. Hem Bayar ve hem de Menderes Pakistan´ın çabalarını onayladılar ve Adnan Menderes ilaveten şöyle dedi: ?Pakistan´dan gerçekten beklentilerimiz var. Allah´tan dileğim şudur ki, dünyanın her tarafında Müslümanların uyanışına ülkenizin öncü olmasını sağlasın!´ Aynı zamanda, kendilerinin çok yavaş ve temkinli bir şekilde ilerleyeceklerini, çünkü Kemal Atatürk´ünbaskın mirasının ülkede, özellikle şehirlerde hâlâ çok güçlü olduğunu ve İslam üzerinde güçlü bir şekilde vurgu yapılmasının şu anda gücü ellerinde tutanlar üzerinde şiddetli bir tepkiye sebep olabileceğini açıkça ifade ettiler. O büyük Türk liderlerin hiç birisi o gün o tepkinin ne kadar şiddetli olacağı hususunda herhangi bir fikre sahip değildi ve (Başbakan Menderes ve iki Bakan´ı) kısa bir süre sonra darağacında şehadete yürüyeceklerdi.
Bu kitabı yazdığım zaman niyetim, Müslümanların, güçlü Batı toplumlarının tümünden sosyal ve kültürel olarak farklı olduklarının bilincini depreştirmek ve böylece, yüzyıllardır süregelen toplumsal mutlak durgunluk ve entelektüel kısırlıktan sonra, temel ?farklılığı? canlı tutmalarına ve kültürel olarak onları tekrar yaratıcı kılmaya yardım edecek olan kendi gelenek ve kurumlarıyla iftihar etmelerini sağlamak ve bunları koruma isteklerini arttırmaktı.
İslâm´da Devlet ve Yönetim İlkeleri
Batılılar Müslüman ülkelerde politik gücün yeniden dirilmesini ve Müslüman sosyal ve entelektüel hayatında İslâm´ın ilk dönemlerdeki hâkim konumunu yeniden kazanmasını önlemek için ellerinden gelen her şeyi yapmaktadırlar. Savaşma araçları yalnızca politik değil, aynı zamanda kültüreldir de? Müslüman dünyasında Batılı okullar ve eğitimde Batı kaynaklı yöntemler vasıtasıyla, genç Müslüman kadın ve erkeklerin zihinlerinde sosyal bir doktrin olarak İslâm´a karşı güvensizlik tohumları ekilmektedir. İslâm´ı itibarsızlaştırma kampanyasındaki temel silah, bilinçsiz bir şekilde kendi toplumumuzdaki tepkisel unsurlarca sağlanmaktadır. Çağdaş İslâmî bir devletin politik biçimlerinin ve yöntemlerinin, kesinlikle İslâm´ın erken döneminde geliştirilen usulleri takip etme zorunda olduğu hususunda ısrar ederek (Kur´ân ve Sünnet´te en ufak bir ruhsat bile olmayan bir ısrar), Hz. Muhammed´in mesajının bu durumdan vazife çıkaran ?muhafızları?, birçok eğitimli Müslümanın şeriatı günümüzde politik zaruretleri için pratik bir önerme olarak kabul etmelerini imkânsızlaştırmaktadır. Kur´ân´ın bütün buyruklarına aykırı düşecek bir şekilde cihad kavramını, Müslüman yönetimin gayrimüslim bölgeler üzerinde saldırganca genişlemesinin bir aracı olarak görerek, gayrimüslimlerin kalplerine korku tohumları ekmektedirler ve çoğu samimi Müslüman´ın, böylesi bir eğilimin açık bir şekilde çağrıştırdığı insafsızlık düşüncesine karşı da tiksinti duymasına yol açmaktadırlar. Son olarak Şeriatın bizi, hayatın bütün sosyal alanlarında İslâmî bir devletin Müslüman ve gayrimüslim vatandaşlar arasında, gayrimüslimlerin zararına olacak şekilde ayrım yapmakla yükümlü kıldığını (yine, Kur´ân-ı Kerîm veya Sünnet´te ruhsat verilmeyen) iddia ederek, gayrimüslimlerin de içinde yaşadıkları ülkenin İslâmî bir devlet olabileceği düşüncesini soğukkanlı bir şekilde karşılamalarını imkânsız kılmaktadır.