-Arkadaşlar döviz kurundaki artış sebebiyle güç yetiremediğimiz kağıt fiyatları yüzünden aylık yayınlarımızı yarı yarıya azaltmak zorundayız. İnşallah öyle olmaz ama söylemeye dilim varmıyor... Bu gidişle hiç yayın yapamamak da...
-Efendim, anlamadığım bir şey var, aynı kulvarda çalıştığımız iki yayınevinin işleri tıkırında. Kağıt fiyatları onları hiç etkilememişe benziyor.
-Belki birkaç aylık kağıt stokları vardır Mete Bey. Yoksa etkilenmemek mümkün değil.
-Ben neden etkilenmediklerini biliyorum.
-Anlatın da biz de bilelim Meltem Hanım...
-Editör maliyetini minimum düzeye indirdiler son iki yıldır. Sıfır maliyet.
-Ne demek sıfır maliyet?
-Ne diyorsun Meltem? Yazar maliyetini sıfıra indirenleri, üstüne para alanları biliyorduk, ama çalışan maliyetlerini sıfıra indirmeyi anlayamadım.
-Editör alımlarını gönüllülük üzerinden yapıyorlar.
-Sen ne söylediğinin farkında mısın Meltem! Şu an tutunduğumuz ağacın dalını kesiyorsun.
-Farkındayım Mete BEY. Ama patronumuzun basiretine güvenerek piyasadan haberdar etmek istedim.
-Eksik olmayın Meltem Hanım, ama ben bile kendime güvenmiyorum artık. Yine de gönüllülük meselesini öğrenmek isterim.
-Foş yayınevini biliyorsunuz. Onlar iki yıldır gönüllü editör ilanına çıkıyorlar.
-Gönüllük ve ilan. Pek uyumlu gelmiyor ama. Ne diyorlar ilanda?
-Üniversite mezunu, tercihen doktorasını yapmış, iki yabancı dili su gibi konuşan, okuyan ve yazan gönüllü editörler aranmaktadır.
-Anlamadım? Bu vasıflara sahip kişiler, ülkenin bu zor zamanlarda kültürel yapısı, dokusu bozulmasın diye mi gönüllü oluyor?
-Çok da öyle değil efendim.
-Ya nasıl?
-İşsizlikten efendim.
-Maaş almadan çalışmak da iş sayılmaz değil mi? Para kazanamadan nasıl yaşayacaklar?! Yani işiz kategorisi değişmemiş olacak. Karın tokluğuna mı?
-Yok efendim. Karın tokluğuna da değil.
-Asgari ücret bile karın tokluğuna yetmiyor. Yemek ve yol masraflarını karşılıyorlarsa...
-Yok, yanlış anladınız. Yayınevi yemek ya da yol masraflarını dahi karşılamıyor.
-O zaman ne diye çalışıyorlar ki? Gördüğüm kadarıyla çok da iyi işler yayınladı Foş yayınları.
-Pazarlamacı birimi gönüllü değil efendim. Sadece editörler, çevirmenler ve yazarlar...
-Fakat bu bir sömürü. Tahsilli, doktoralı insanlar ne diye sömürülmeye razı oluyor ki!
-Linkedin profilinde, çalıştığı yerin adı yazıyor.
-Adı yazsa ne! Para kazanmadıktan sonra!
-Haklısınız, ama yakın çevresi onun para kazanmadığını bilmiyor.
-Sanki işim var gibi.
-Öyle değil efendim. İş gerçek. Maaş kısmı, “sanki”.
-Ne kârları var ki bundan? Yani nasıl geçiniyorlar!?
-Maddi kısmı değil de duygusal kısmı ile idare ediyorlar daha ziyade. Aileleri onları iyi bir yayınevinde editör olarak biliyor.
-Ne yiyorlar, ev kirası, yol parası...
-Arkadaşım Foş’ta çalıştığı için şartlarını, nasıl yaşadığını çok iyi biliyorum. Yayınevi uzaktan çalışmayı tercih ettiğinden, arkadaşım gündüzleri yarı zamanlı garsonluk yapıyor. Geceleri editörlük işlerini yetiştiriyor. Dört kişi aynı evi paylaşıyorlar.
-Toplantı bitti arkadaşlar. Teşekkür ederim. Lütfen Sait Faik Abasıyanık’ın “Ben Ne Yapayım” adlı öyküsünü okuyun. İki gün sonra toplantı gündemimiz bu öykü olacak. Gerçek fikirlerinizi merak ediyorum. Lütfen dikkatlice okuyun ve ne düşündüğünüzü benimle paylaşın.
Meraklısı için not:
1-Sait Faik Abasıyanık’ın “Ben Ne Yapayım?” adlı öyküsü Lüzumsuz Adam kitabında yer alıyor. Öyküyü internet ortamında yazılı ve sesli olarak da bulmanız mümkün.
2-Burada okuduğunuz metinler ilerde yayınlamayı düşündüğüm Olmayan Meslekler adlı kitapta yer alacak. Yayın aşamasında ismini değiştiririm belki. Şimdilik dosya adı olarak Olmayan Meslekler uygun görünüyor.
Sizin de tanık olduğunuz “olmayan meslek” hikâyeleri var ise sosyal medya üzerinden paylaşımlarınıza açığım.
twitter: https://twitter.com/Fatma_Barb...
instagram: https://www.instagram.com/fatm...