İran karıştı.
İran´da neler olup bittiğine ilişkin yapılan yorumlar, İran konusunda kafamızın bir hayli karışık olduğunu gösteriyor.
Amerika da, İsrail de, ?terörü desteklediği? gerekçesiyle İran´a yönelik sert açıklamalarda bulunuyorlar zaman zaman. Hatta iş, İran´ın vurulması gerektiği, vurulacağı noktasına kadar götürülüyor bazen.
Ama ne hikmetse, bütün bu sözümona ?tehditler? İran´ın önünün açılmasına yarıyor!
İRAN´I MAZLUM KONUMA DÜŞÜREREK İRAN´IN ÖNÜNÜ AÇIYORLAR 40 YILDIR!
Amerikan yönetimi uzun zamandır İran´a karşı ekonomik yaptırımlar uyguluyor ama hiçbir zaman İran´a savaş açma girişiminde bulunmadı.
Üstelik de, İran, 48 generali ölecek kadar Suriye´de fiilen savaş hâlinde olmasına rağmen İran´a Suriye politikasından ötürü bir müdahalede filan bulunmayı düşünmedi bile.
Ama Türkiye´nin güvenliğini ve geleceğini tehdit eden, bölgeyi kalıcı olarak istikrarsızlaştıracak son derece tehlikeli gelişmeler yaşandığı için Suriye içinde bizim herhangi bir şekilde önleyici askerî operasyonda bulunmamıza bile şiddetle karşı çıkıyor ABD ve 15 Temmuz darbe ve işgal girişimi gibi bir saldırıda aktif rol alabiliyor!
İran, Irak´a, Suriye´ye, Lübnan´a, Körfez´e ve Yemen´e fiilen, askerî olarak yerleşiyor. Amerika´nın da İsrail´in de aklına İran´a ?ne yapmaya çalışıyorsun?? diye sormak gelmiyor ama Türkiye, güvenliğini garanti altına almak için sınırımızdan 20-30 km ötede PKK´nın uzantısı teröristlere askerî müdahalede bulunmaya kalkışınca hedef tahtasına yatırılabiliyor!
Nedir bu?
Türkiye´nin kapana kıstırılmaya çalışılması, İran´ın önünün alabildiğine açılmasıdır.
Olan, budur!
İyi de neden?
Ve bunun İran´da yaşanan karışıklıklarla nasıl bir irtibatı olabilir acaba?
HEDEF, EHL-İ SÜNNET OMURGA´NIN ÇÖKERTİLMESİ VE TÜRKİYE´NİN ÖNÜNÜN KESİLMESİ...
Ehl-i Sünnet´in üç önemli ?kale?si var: Mısır, Pakistan ve Türkiye.
Mısır ve Pakistan çökertildi. Bir kaç yıldır, iç savaş kışkırtmalarıyla, terör hâdiseleriyle, darbe girişimleriyle Türkiye´yi çökertmeye, Türkiye´ye diz çöktürmeye çalışıyorlar.
Ama İran´ın önü açılıyor son 40 yıldır, özellikle de Soğuk Savaş´ın bitirilmesinden sonraki süreçte...
İkinci Dünya Savaşı´nın ardından yaşanan postkolonyal süreçte, Fas´tan Malezya´ya kadar İslâm dünyasının istisnasız her ülkesinde pompalanan uluşçuluk ve sosyalizan projeler kısa devre yapmaya ve İslâmî söylemler, Müslüman toplumların omurgası konumuna yükselmeye başlayınca, küresel sistemin lordları, Soğuk Savaş´ın bitirilmesine ve ?yükselen İslâmî yönelişi? durdurmaya ve tersyüz ermeye karar verdiler.
Son yarım asırdır ?Ortadoğu?yu cehenneme çeviren bütün büyük stratejilerin gerisinde yer alan Henry Kissenger´ın ?İslâm´a karşı İslâm? olarak adlandırdığı İslâm´la savaş stratejisini küresel sistemin temel stratejisi olarak belirlediler.
İslâm´ın yükselişi durdurulamaz ve tersyüz edilemezse, İslâm dünyasının toparlanmasının, medeniyet sıçramasına soyunmasının önüne geçilemeyeceğini çok iyi biliyor küresel sistemin lordları.
Bunun için belirlenen ?İslâm´a Karşı İslâm Savaşı? stratejisi çerçevesinde art arda bir kaç proje devreye girdirildi.
Öncelikli olarak İslâm, terörle özdeşleştirildi. Önce dünyanın İslâm´dan ve Müslümanlardan nefret etmesi sağlandı; böylelikle, İslâm dünyasındaki İslâmî söylemlerin yükselişinin önüne set çekildi.
İkinci olarak, İslâm dünyasında iki paralel din icat edildi: İlkin Arabistan yarımadasında Vehhabilik-Selefîlik-DEAŞ üzerinden hâricî mantığına dayalı ?şiddetyüzlü ürpertici bir İslâm? anlayışı, ardından Hindistan´da Kadıyânilik, Türkiye´de FETÖ üzerinden Protestanlaştırılmış İslâm´ın önü sonuna kadar açıldı.
Üçüncü olarak da, Suudlarla İran karşı karşıya getirildi ve yapay bir Sünnî-Şiî çatışması icat edilmeye çalışıldı. Oysa Suud ideolojisi Vehhâbilik´tir ve Vehhâbilik, dolayısıyla Suudlar, Ehl-iSünnet´i temsil etmez hiçbir şekilde.
Ama Suudlarla İran karşı karşıya getirilerek, İran mağdur konuma düşürüldü, İran´ın Arabistan yarımadasını adım adım işgal girişiminin önü açıldı.
Suudlarla İran´ın karşı karşıya getirilmesinin birincil hedefi, Ehl-i Sünnet omurganın bin yıllık kurucu ve koruyucusu Türkiye´yi devre dışı bırakmak/tı.
Uzun vadede, İran´ın önünü alabildiğine açmak, bölgeye şu ya da bu şekilde yerleşmesini, çeki düzen vermesini sağlamak ve nihayetinde bölgenin en büyük tarihî gücü Türkiye´nin İslâm dünyasının toparlanmasında 50 ilâ 100 yıllık süreçte oynayacağı kilit rol şimdiden bitirilmek isteniyor.
Burada mezhepçilikyapmıyorum. İslâm dünyasının bu kadar perperişan olduğu bir zaman diliminde mezhepçilik yapmaktan Allah´a sığınırım. 100 yıl hatta 200 yıl sonrasına bakıyorum...
Başka bir ifadeyle, geçmişten geleceğe doğru bir tarih okuması ortaya koyarak zihnimizi açacak, gelecekte bizi bekleyen tehlikelerin neler olduğunu gösterebilecek bir tarih felsefesi yapıyorum burada.
Bin yıllık Ehl-i Sünnet omurganın nasıl adım adım çökertilmeye, İran´ın önümüzdeki 100 yıllık süreçte İslâm dünyasının kaderini şekillendirmesini sağlayacak yapı taşlarının nasıl birer birer döşenmeye çalışıldığına dikkat çekmeye çalışıyorum.
Bu zorunlu teorik gözlemlerden sonra İran´daki karışıklıkla ilgili olarak kısaca şu tespitleri yapmak istiyorum.
İRAN´DA NELER OLUYOR PEKİ?
* Emperyalistlerin bir ülkeyi karıştırması aslâ kabul edilemez!
* İran´da rejimi yıkmayacaklar. Muhaliflerin gazını alacaklar, ?mıntıka temizliği? yapacaklar, rejimi sağlamlaştıracaklar.
* Ve İran´ı bir kez daha mazlum konuma düşürerek İran´ın önünü alabildiğine açacaklar: Irak, Suriye, Lübnan, Körfez ve Yemen´e boşuna yerleştirilmedi İran, değil mi?
* Ayrıcaİsrail varlığını İran´a, İran da varlığını İsrail´e borçludur.
* Bin yıl önce biz Haçlılarlarla savaşırken, Şia bizimle savaşmış, Selahaddin Eyyûbî, bozguncu Şia´yı taa Tunus´a kadar kovalamıştı.
* Bin yıl önceki senaryo, yeniden yazılmaya çalışılıyor ama Türkiye, basiretini kuşanacak ve hem İran´la ilişkilerini koparmayacak, İran´ı Batılıların kucağına itmeyecek, böylelikle İran´ın Batılılar tarafından ayartılmasını / kullanılmasını önlemeye çalışacak hem de yeniden Ehl-i Sünnet omurga üzerinden İslâm dünyasını yeniden toparlayacak önümüzdeki 50 ilâ 100 yıllık süreçte Allah´ın izniyle inşallah.