Tarih: 03.02.2025 18:25

İran’ın Trump Sınavı

Facebook Twitter Linked-in

Beklendiği gibi Trump’ın iktidara gelmesiyle birlikte İran ve ABD arasındaki ilişkilerin geleceği ve bu iki ülkenin ilişkilerinde nasıl bir değişiklik olacağı konusu, İran’ın siyasi tartışmalarında gündemin ana maddesi haline geldi. Son iki hafta içinde, Farsça dijital medyada, İranlı siyasetçiler arasında ve İran’ın resmi medyasında Trump’ın iktidara gelmesine yönelik Tahran’ın yaklaşımı, sürekli tartışılan bir mesele haline gelmiştir.

 

 

Trump’ın İktidara Gelişine İkili Bakış

Genel olarak Tahran’da Trump’ın iktidara gelmesine yönelik iki farklı bakış açısı bulunmaktadır:

1. Trump’ın Gelişini Bir Fırsat Olarak Gören Yaklaşım

Bu bakış açısına göre, Trump’ın iktidara gelişi Tahran için bir fırsattır. Trump, ikinci dönem başkanlığında temel değişiklikler yaparak kendisini ABD’de tarih yazan bir figür olarak öne çıkarmayı hedeflemektedir. Bu bağlamda, İran ile olan ilişkilerin çözülmesi ve son 45 yıllık krizde yeni bir tarih yazılması Trump için önemli bir konu olabilir. Ayrıca Trump, başarıya ulaşmak için gerekli esnekliği göstermeye hazır olduğunu ortaya koymuştur. Politik davranışlarının temelinde başarıya olan güveni yatmaktadır. Bu nedenle Tahran, Trump’ın iktidarını bir fırsat olarak kabul etmeli ve karşılıklı siyasi başarı ya da kazan-kazan temelli bir oyun için gerekli zemini hazırlamalıdır.

2. Trump’a Güvensizlik Duymaya Dayalı Yaklaşım

Buna karşılık, ikinci bakış açısı Trump’ın son derece güvenilmez bir kişi olduğunu savunmaktadır. ABD’de Siyonist lobisinin Trump üzerindeki etkisi oldukça yüksektir ve doğal olarak İsrail ve ABD’deki Siyonist lobisi, Trump’ın İran’a önemli bir taviz vermesine izin vermeyecektir. Trump’ın yakın çevresindeki bir numaralı ekip, son haftalarda İran ile gerilimi azaltmaya yönelik herhangi bir olumlu sinyal vermemiştir ve sürekli tehditkâr ve aşağılayıcı bir dil kullanmıştır. Trump’ın ekibi, İran’ın General Kasım Süleymani’nin suikastı ve ardından İranlı yetkililere yönelik suikastlar gibi olaylara verdiği tepkilerin, İran’ın sert darbelere karşılık verme kapasitesine sahip olmadığını ve öngörülebilir bir davranış sergilemekten başka bir seçeneği olmadığını gösterdiğine inanmaktadır. Bu nedenle İran’a maksimum baskı politikası uygulanması gerektiği ve İran’ın 1979 Devrimi’nin anti-emperyalist söylemlerini ve Rusya ve Çin gibi ülkelerle Batı dışı bir blok oluşturma yönündeki çabalarını engellemenin şart olduğu savunulmaktadır.

Trump ve ekibinin söylem ve davranışlarına dikkat ettiğimizde, her iki grubun da kendi argümanlarının doğruluğunu destekleyen önemli kanıtlar ve gerekçelere sahip olduğunu görebiliriz. Trump, son iki ayda mevcut krizleri çözme konusundaki güçlü istekliliğini açıkça göstermiştir. Kendisini krizleri sona erdiren bir lider olarak tarihe geçirme arzusundadır. Doğal olarak, İran-ABD ilişkilerindeki kriz de bu kategoride yer alır ve bir miktar esneklikle kayda değer sonuçlar elde edilebilir. Ancak, Trump’ın çevresindekilerin İran’a yönelik sert söylemleri, İran’ın nükleer ve altyapı tesislerine saldırı vurguları ve İsrail’in Trump’ın kararları üzerindeki yüksek etkisi de Trump’ın davranışlarına dair dikkate değer gerçekler arasında yer almaktadır.

İran’daki mevcut siyasi ikiliği Trump’a karşı nasıl bir tutum sergileneceği açısından farklı bir dil kullanarak tanımlarsak, şöyle ifade edebiliriz: Bir grup, ABD’nin Orta Doğu meselesini çözme konusundaki kararlılığının ciddi olduğuna inanıyor ve bu süreçte İran’ın kilit bir rol oynayacağını düşünüyor. ABD, Çin’in artan gücüne karşı Orta Doğu’da ciddi bir bariyer oluşturmak istiyor. Bu nedenle, ABD’nin İran’ın Orta Doğu’daki anti-Amerikan davranışlarını sürdürmesine izin vermeyeceği düşünülüyor. Bu bağlamda, ABD’ye direnmenin ve onunla doğrudan yüzleşmenin yalnızca İran’a daha fazla maliyet getireceği ifade ediliyor. Bu yüzden, İran’ın ciddi, kapsamlı ve barışçıl bir sonuca ulaşmayı hedefleyen bir müzakereye hazırlanması gerektiği savunuluyor.

Ancak diğer grup, ABD’nin İran’a uyguladığı baskının belirli bir sınırda kalacağına inanıyor. ABD’nin İran’ın askeri ve ekonomik altyapısına yönelik bir saldırının beklenmedik maliyetleri nedeniyle İran’a karşı ciddi bir askeri eyleme giriş(e)meyeceği görüşünü savunuyorlar. Bu nedenle, zamanın İran’ın lehine işleyeceğini ifade ediyorlar.

 

Belirsizlik Politikası

Yukarıdaki ikili durumun sebebi, Trump’ın izlediği “belirsizlik politikası” olarak değerlendirilebilir. Trump ve ekibi, son haftalarda İran’a yönelik diplomasi ve müzakere ile savaş ve askeri müdahale seçenekleri arasında zikzak çizen bir söylemi eş zamanlı olarak yürütmektedir. Trump, diplomatik ve savaş yanlısı söylemleri bir arada kullanarak İran’a baskı yapmaya çalışmaktadır.

Washington’ın, İran’ın son yirmi yılın en zayıf stratejik durumlarından birinde bulunduğu sonucuna vardığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle, İran’a karşı sert eylemlerde bulunmanın maliyetinin on yıl öncesine kıyasla çok daha düşük olacağı düşünülmektedir. Dolayısıyla Trump, diplomasi seçeneğini askeri müdahale seçeneğine tercih etmek için zorunlu bir neden görmemektedir. Orta Doğu’nun siyasi atmosferinde, diplomasi ile askeri eylemler arasındaki sınırın giderek daha kırılgan hale geldiği vurgulanmalıdır. Çeşitli aktörler, beklenmedik bir şekilde siyasi bir fazdan askeri bir faza geçiş yapabilirler (örneğin, Türkiye’nin Suriye’ye yönelik tutumu gibi).

Trump’ın İran’a karşı belirlediği yol haritasındaki belirsizlik ve öngörülemezlik, özellikle ABD’nin güçlü bir konumda olduğu ve İran’ın zayıf bir pozisyonda bulunduğu göz önüne alındığında, İranlı siyasetçileri en kötü senaryoları dikkate almaya mecbur bırakmaktadır.

 

Olası Gelecek

Kesin olan şu ki İran’ın çok az zamanı kaldı. Ekim 2025’e kadar, İran’a karşı tetik mekanizmasının (snapback) aktif hale gelme olasılığı, İran’ı yoğun uluslararası baskılara maruz bırakabilir. Bu sürece kadar İran, mevcut durumdan çıkış için bir formül bulmak zorundadır. İran’ın 7 Ekim Savaşı’ndan bu yana sergilediği genel tutum, İran’ın öngörülemez bir aktörden, kontrollü davranış sergileyen bir aktöre dönüştüğünü göstermektedir. Bu durum, Tahran’ın kendi yeteneklerine yönelik bakış açısını yansıtmaktadır.

Trump ekibinin, Tahran’ı öncelikle müzakere seçeneğiyle karşı karşıya bırakması muhtemeldir. Bu ekip, İran’ı, sınırlı konuları içeren müzakerelerden (örneğin, nükleer anlaşma gibi) ziyade, İran’ın Orta Doğu’daki davranışları, direniş gruplarının durumu, İran’ın ABD ile ilişkileri gibi daha geniş bir konu paketini kapsayan genel bir müzakere sürecine çekmeye çalışacaktır. Bu müzakerelerin temel amacı, İran’ın siyasi davranışlarını daha kontrol edilebilir hale getirmek olacaktır.

Eğer İran bu müzakerelere yanaşmazsa ve tetik mekanizmasının uygulanma zamanı yaklaşırsa, İran’a yönelik maksimum baskı politikası devreye sokulabilir. Bu süreçte İran, ya yoğun siyasi baskılarla karşı karşıya kalacak ve bu durum ağır bir ekonomik ve sosyal krize zemin hazırlayacak ya da İran’ın askeri ve ekonomik altyapısına yönelik ciddi bir saldırıyı meşrulaştıracaktır. Sonuçta, İran’ın ABD’ye boyun eğmek zorunda kalması söz konusu olabilir.

Görünüşe göre Tahran, ABD ile müzakerelere hazırlanıyor ve bazı sertlik yanlısı siyasi unsurlar bile bu konuda daha olumlu bir yaklaşım sergilemeye başlamış durumda. İranlı siyasetçilerin büyük bir bölümü, önümüzdeki haftalarda ABD konusunu İslam Cumhuriyeti için bir kimlik meselesi olmaktan çıkarıp dış politikada teknik bir meseleye dönüştürmeye çalışacaktır. Bu çabayla, İranlıların Amerikalılarla aynı masaya oturmasını normalleştirme yönünde bir zemin oluşturulması hedeflenmektedir.

Ancak İranlı siyasetçilerin en büyük sorunu, ABD ile müzakereler konusunda ülke içinde siyasi bir uzlaşmaya sahip olmamaları ve olası sonuçları nasıl yönetecekleri konusundaki belirsizliklerdir. Diğer bir deyişle, İranlı siyasetçiler, içeriden gelebilecek eleştiriler ve bunların siyasi kariyerlerini sona erdirme ihtimali konusunda endişelidir.

Nükleer anlaşma (JCPOA) deneyimi göstermiştir ki İran’ın hem muhafazakâr hem de reformist kanatları, ulusal çıkarları olan diplomatik başarıları kendi parti veya grup çıkarları doğrultusunda zedelemekten çekinmemektedir. Bu nedenle, ABD ile müzakere konusu üzerinde de bazı siyasetçilerin, ülke içindeki toplumsal hassasiyetleri kullanarak müzakerelere veya muhtemel sonuçlarına zarar verme olasılığı bulunmaktadır.

Özetle önümüzdeki 9 ay, yeni bir İran’ın doğum sancılarını taşıyor. Bu İran, ya ABD ile daha büyük bir çatışmaya doğru ilerleyerek çeşitli görülmemiş baskıları yönetme testine girecek ya da ABD ile müzakere masasına oturarak kamuoyu yönetimi ve siyasi baskılar karşısında çıkarlarını savunma sınavına girecektir.

 

Kaynak: Farklı Bakış




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —