Ahmet Varol yazdı;
İran’ın “Dünya İslami Uyanış Kurultayı” adında, kendince İslami uyanışa destek veren (!) bir teşkilatı var. Bu kurultay 2011 yılında oluşturuldu ve genel sekreterliğine de İran’ın eski Dış İşleri Bakanı, aynı zamanda şu anki dini lider Ali Hamaney’in de has adamlarından olan Ali Ekber Velayeti getirildi. Halen de bu görevi aynı kişi sürdürüyor. Kurultay ilk uluslararası sempozyumunu da, Arap Baharı olarak isimlendirilen sürecin başlamasından yaklaşık on ay sonra 17 Eylül 2011 tarihinde gerçekleştirmişti. O zaman Suriye’de de Baas diktasına karşı halk ayaklanması başladığı, İran da olayların başlamasıyla birlikte Esed zulmünü açıktan desteklediği için eleştirilere maruz kalmıştı. Ama yine de söz konusu sempozyuma, 56 farklı ülkeden 700 civarında davetli katılmıştı ve bunların arasında İran’ın Suriye’deki tutumuna eleştirilerde bulunanlar da vardı.
Bu kurultay tarafından sonraki yıllarda da muhtelif başlıklarla uluslararası sempozyumlar düzenlendi. Ancak İran’ın Suriye’de sergilediği tutumdan dolayı bu sempozyumlara ilgi azaldı. O yüzden genellikle, Esed zulmüne destek vermekten onur duyan ve bu konuda sergiledikleri siyasi tavırdan dolayı İran’la buluşabilen, yani onunla bir ortak sahaları olan siyasiler ve basın mensupları iştirak etti.
Kurultay bu yıl da “Afganistan’da Sürdürülebilir Barış ve Güvenlik” başlıklı bir uluslararası sempozyum düzenledi. Sempozyuma Türkiye’yi temsilen Doğu Perinçek’in katılması bayağı yankı uyandırdı. Bazıları bunu son derece garipserken, bazıları da İran’ın penceresinden bakıldığında bunun gayet normal olduğu yorumu yaptılar. Bize göre bu aslında İran’ın, yıllardan beri onun borazanlığını yapan adamlarına tam anlamıyla kelek atmasıdır. Ama İran için bu gayet normaldir.
İran için önemli olan kendi çıkarları ve politikalarıdır. Kendisinin politikalarını ihraç etmek amacıyla kurduğu teşkilatlardan birinin adında “İslami uyanış” ibaresini kullanmasının amacı gerçekte, bu çerçevede ele alınması mümkün gelişmeleri yani gerçek anlamda İslami uyanışı desteklemek değil İran’ın tamamen çıkar temelli politika ihracına kılıf uydurmaktır.
ABD emperyalizminin Afganistan işgaline lojistik yönden yardım eden, bu amaçla küresel emperyalizmin başını çeken ABD ile işbirliği yapmaktan sakınmayan İran’ın bugün “Afganistan’da Sürdürülebilir Barış ve Güvenlik” başlığıyla sempozyum düzenlemesi de bölgedeki şartların ve dengelerin değişmesinden dolayı direksiyon kırma mesajı taşımaktadır.
İran’ın İslami Uyanış Kurultayı’nın düzenlediği uluslararası sempozyumda Türkiye’yi Doğu Perinçek’in temsil ettiği günlerde, Türkiye’de tartışılan önemli konulardan biri de sosyalist, feminist, kemalist, laik geçinen birtakım basın mensuplarının, kurumlarının ve sivil toplum kuruluşlarının ABD’deki Chrest Vakfı tarafından fonlanması konusuydu. Söz konusu vakfın arpa dağıtmak için öncelediği medya organlarıyla ilgili gerekçesi ise bunların “tarafsız medya” kategorisine dahil edilmesiydi. ABD’nin tarafsızlığı, İran’ın İslamcılığına veya İslami uyanış anlayışına ne kadar çok benziyor! Zaten ABD’nin politikalarına ve çıkar hesaplarına hizmet eden bir vakıftan da bundan daha fazla tarafsız olması beklenemezdi.
Ama işin garip tarafı güya sosyalist, solcu geçinen dolayısıyla küresel emperyalizme ve kapitalizme karşı mücadele ettiğini ileri süren bazı basın mensuplarının ve aktivistlerin ayakta durabilmek, “tarafsız medya hizmetlerini (!)” sürdürebilmek için arpayı ABD’den almakta hiçbir sakınca görmemeleri.
İran’ın düzenlediği uluslararası sempozyuma davet edilenlerin buluşma alanları aslında “İslami uyanış” değil, Suriye’de Baas diktasına destek vermek. Tabii ABD’nin politikalarına ve çıkar hesaplarına hizmet eden bir vakıfla, onun fonladığı basın organlarını ve sivil toplum kuruluşlarını bir araya getiren ortak alanın da “tarafsızlık” olmadığı çok açık. Öyleyse ne olabilir? Olsa olsa, Müslüman toplumları kendi değerlerinden uzaklaştırmayı amaçlayan ifsat politikası.