Geçtiğimiz haftalarda İran’ın Traktor takımı taraftarlarının stadyumda Azerbaycan Türkleri için anadilde eğitim talep etmesi gündeme geldi. İran’ın en büyük şehirlerinden biri olan ve nüfusunun büyük çoğunluğu Azerbaycan Türkü olan Tebriz’in futbol takımı ya da bölge halkı için böylesi talepler yeni değil. Ancak Türkiye’de bu talebin güncelliği bazen gözden kaçabiliyor. Dolayısıyla İran’da anadilde eğitim talebini ve ülke yapısını konuşmak ufuk açıcı olabilir.
Washington Üniversitesi’nde toplumsal hareketler ve etnik kimlik ilişkileri üzerine çalışan Ramin Jabbarli ile bu sorulara yanıt aradık. Jabbarli, İran’daki Azerbaycan Türklerinin içerisinde bulunduğu durumu anlatırken anadilde eğitimin ‘ülkedeki her dil için tanınması gerektiğini’ dile getirdi.
Türkiye’de sık sık tartışmalara neden olan bir konuya açıklık getirmek açısından bir tanım sorusuyla söze başlayalım. ‘Azeri’, ‘Azerbaycanlı’ ya da ‘Azerbaycan Türkü’ gibi pek çok tanımla karşılaşıyoruz. Sizce bu kelimeler ne anlama geliyor? Hangi tanımı nerede kullanmak gerekiyor?
Bu terimler gerçekten de tartışmaya yol açıyor. Azerbaycan’da da Türkiye’de de bunu anlıyorum. Fakat insanların bir etnik kimliği var bir de milli kimliği. Etnik kimlik daha çok kültürel faktörlerle tanımlandığı için ‘Azerbaycanlı’ ya da ‘Azeri’ bunu ifade etmiyor. Türklük bizim için etnik bir kimlik: İnsanlar orada ‘Azeri’ bile demiyor, bu başkalarının söylediği bir terim.
Fakat aynı kelime, İran’da, Türkiye’de ve Batı’da daha farklı anlamlarda kullanılıyor. Türkiye’deki anlamı Batı’daki anlamıyla aynı, yani Azerbaycan Türklerine ‘Azeri’ deniliyor. İran’da resmi tarihte ‘Azeri’ dendiğinde orada ‘Azerbaycan Türkü’ diye düşünülmüyor, Pehlevi dilinin [Orta Farsça] bir kolu olarak ele alınılıyor. Yani onların Türklüğünü biraz da reddederek bu ifade kullanılıyor. O nedenle Azerbaycan Türkleri, Güney Azerbaycan’da ‘Azeri’ terimini hiç sevmezler. Çünkü bu terimi kullanmak onlarının kimliğini reddetmek anlamına geliyor: “Siz Türk değilsiniz, siz Pehlevi dilinin bir kolusunuz” gibi bir düşünce akla geliyor. Daha çok zorunlu asimilasyon politikasının terimlere yansımasıdır bir anlamda.
Ama Türkiye’de ve Batı’da dediğim gibi Azeri, ‘Azerbaycan Türk’üne işaret eder. Bu konuda Batı bir tarafa ama özellikle Türkiye’de böylesi bir tanıma gerek yok. İnsanlar Güney Azerbaycan’da kendilerine ‘Türk’ dediği için, etnik kimlik olarak da Türk demek daha doğru olur. Zaten insanlar da söylediğim sebeplerden ötürü hoşlanmıyorlar bundan. Fakat farklılaştırmak gerekiyorsa, örneğin ‘Türkiye Türkü’ veya ‘Azerbaycan Türkü’ gibi kullanılabilir.
‘Azerbaycanlı’ kimliği ise o vatanda yaşayan herhangi bir insandan bahsederken karşımıza çıkıyor. Yani bir ‘vatan’ bir ‘coğrafya’ terimi, etnik kimliği yansıtmıyor. Özetle etnik kimlik olarak ‘Türk’, milli kimlik olarak da ‘Azerbaycanlı’ daha uygundur.
İran’ın etnik dağılımına baktığımızda oldukça renkli bir tabloyla karşılaşıyoruz. İran yönetiminin ülke içerisinde yaşayan halkalara ulusal anlamda nasıl bir yaklaşımı olduğunu söyleyebilirsiniz? İran hangi açılardan ‘çok kültürlü ve çok renkli’ hangi açılardan ‘tek renk’?
Doğru, İran çok farklı etnik kimliğe, kültüre sahip çok renkli bir ülke. İstatistiklere göre hiçbir etnik grup tek başına yüzde 50’nin üzerinde değil, Farslar bile. O yüzden bir anlamda ‘ülke çoğunluğu azınlık’ diyebiliriz. Fakat etnik egemenlik var ve bu egemen etnik grup ‘Fars’ demek. Bunun yansımasını biz pek çok alanda görüyoruz. Siyasete bakarsak İran’da siyasetçiler esasen Fars, valilerin etnik kimleri çoğunlukla Fars, ekonomik yatırımlar daha çok Farsların yaşadığı bölgelerde. Sadece ekonomi de değil, sağlık endeksine baksanız bile en iyi, en fazla yataklı hastaneler yine aynı bölgelerde.
Yani gerçek anlamda ‘çok etnikli’ bir yapı olsa da biz orada ‘bir etnik grubun’ siyasi olarak, kültürel olarak dominant olduğu ve ülkedeki fırsatları kendisi için sakladığını görebiliyoruz. Sorun zaten bu ve bu yüzden de İran’da Fars olmayan etnik kimliklerin ciddi şekilde sosyal hareketleri var. İtiraz edip protestolar düzenleyerek bu ayrımcılığa son verdirmeye çalışıyorlar. O yüzden İran yapı olarak, demografik olarak çok renkli olsa da siyasi olarak, devletin kültür siyaseti veya ekonomik siyaseti hiç de çok etnik ve renkli bir toplum için düzenlenmiş değil. Daha çok asimile etme isteği var ve bu yönde çalışmalar yürütüyorlar. Örneğin Azerbaycan bölgesi yatırım yapılmadığı için yıllarca en çok göçmen gönderen bölge haline geldi.
Şii olmayanlara karşı da ayrımcılık söz konusunu. Kadınlara karşı ayrımcılık var. Fars olmayan kadınlar daha da çok etkileniyorlar. O yüzden oldukça kompleks bir ayrımcılık var, tüm bu halkları, dini azınlıkları, kadınları da rahatsız eden bu. Önemli nokta şu, dini azınlıklar ülkenin yaklaşık %5’ini, etnik azınlıklar ise ülkenin yarısını oluşturuyor. Tüm bunlar sosyal hareketlerin ortaya çıkmasına neden oluyor.
Ülkede yaşayan en kalabalık halklardan biri de şüphesiz Azerbaycanlılar. Bugün Azerbaycanlıların İran’daki konumunu nasıl değerlendirebiliriz? Azerbaycan nüfusunun ne gibi sorunlarla karşılaşıyor, neler talep ediyorlar? Az önce biraz bahsettiniz ancak açabilir misiniz?
Azerbaycan Türkleri ülkedeki en büyük çoğunluğa sahip azınlık (Farsları hariç tutuyorum elbette). Sayılarına dair farklı istatistikler var: İran nüfusu bugün 80 milyonun üzerinde ve Azerbaycan Türklerinin yüzde 20 ile yüzde 30 civarında olduğu düşünülüyor, kimileri bu oranı yüzde 40’a kadar çıkartıyor. Bu 25-30 milyonluk bir nüfus anlamına geliyor.
İran’da etnik azınlıklardan sadece Azerbaycanlılar ülkenin hem merkezinde hem de sınıra yakın bölgelerinde yaşıyorlar. Batı Azerbaycan, Doğu Azerbaycan, Erdebil, Zencan, Hamedan, Kazvin gibi vilayetlerin haricinde Tahran’da da milyonlarca Azerbaycanlı yaşıyor. Başka etnik gruplar için bu geçerli değil. Bunun getirdiği bazı avantajlar var. Azerbaycanlılar tarih olarak İran’da siyasette ciddi rol oynamışlar, demokratik siyasi cereyanların öncülleri olmuşlar ve bu devam uzun süre etmiş.
Bu aynı zamanda Azerbaycan’ın yaşadığı coğrafyayla ilgili, bu ‘ağ’ oldukça önemli. Ekonomik, siyasi ve aynı zamanda düşünce olarak. Osmanlı’dan ve Kafkasya’dan gelen modern düşünce ilk Azerbaycan’a, sonra Azerbaycan’dan İran’a yayılıyordu. O yüzden Azerbaycanlılar aynı zamanda modern düşüncenin de öncülleri olarak ortada olmuşlar. Örneğin meşrutiyetin kurulmasında Azerbaycanlıların rolü oldukça önemli. Bu daha çok Azerbaycanlıların Osmanlı’da ve Kafkasya’daki Azerbaycanlılarla aynı dili paylaşmaları ve bu bölgelerle ticari ilişkilerinin güçlü olmasından kaynaklanıyordu.
Şu anki durum böyle hiç değil. Azerbaycanlılar daha çok Rıza Pehlevi döneminden itibaren dışlandılar. Siyaset temsilcilik anlamında da ciddi bir sorun var, İran’ın içerisinde böyle bir temsiliyetimiz yok. Azerbaycanlı siyasete ancak ‘Azerbaycanlı üst kimliği’ olmadan siyasete katılabiliyor. Siyasette rol alırken de daha çok İranlı Şii kimliği ön planda kalıyor. Nüfusu on milyonu bulan biz Azerbaycanlılar için bu hiç iyi bir durum değil çünkü onların haklarını savunmak için temsilcileri olması lazım.
Bu, 1925’te başlayan Pehlevi döneminde de böyle oldu, 1979 İslam Devriminden sonra da bu gelenek devam etti. Şu anki durum da farklı değil, daha çok bir ‘iç sömürü’ ile karşı karşıyayız. Yeraltı zenginliklerinden tutun yatırımlara kadar pek çok ayrımcılık örneğini sıralayabiliriz.
Kültür olarak bizim müziğimize, oyunlarımıza ve dilimize olan yasağı da konuşmak gerekiyor. Düşünün Azerbaycan vilayetlerinde nüfusun yüzde 98-99'unu Fars olmayanlar oluşturuyor. Ama tek bir tane bile Türkçe eğitim veren ne devlet okulu var ne de özel okul var. Yani bütün bunlar asimilasyon siyasetinin nasıl devam ettiğini gözler önüne seriyor. İslam Devrimi, ‘devrim’ adını taşısa da aynı asimilasyon siyasetin sürekliliği gösteriyor.
Geçtiğimiz günlerde Tebriz’in futbol takımı Traktor tribünlerinin ‘Türk dilinde medrese, olmalıdır herkese’ tezahüratı büyük ses getirdi. Anadilde eğitim talebini siz nasıl değerlendiriyorsunuz. Bu anlamda İran’da ne gibi eksiklikler olduğunu düşünüyorsunuz?
Anadilde eğitimin önemini bugüne kadar birçok uzman, eğitimci ve psikolog araştırdı. Sonuç genelde anadilde eğitimin tüm açılardan yararlı olduğunu ortaya koyuyor. O nedenle insanların gelişmesi için, kendi kimliklerine sahip çıkabilmesi için tabii ki anadilinde eğitim alması lazım. Eğitim ve kültürün yanı sıra etnik eşitlik anlamında da önem taşıyor.
İran’da Farsça ve Ermenicenin eğitimi mümkün, Ermenilerin kendi okulları var. Ama İran’da herkes sadece Farsça okumak zorunda. Bunun haricinde İran’da başka bir eğitim dili yok. Bence bu her etnik grubun hakkıdır. İnsanlar kendi bölgelerinde yaşıyorlar. Eğer ortada bir ülke varsa orada o ülke herkesin ülkesidir. Oradaki kaynaklar, oradaki bütçeler… Bunlardan tüm etnik gruplar faydalanmalıdır, her kim olursa olsun.
Ama söylediğim bu asimilasyon siyaseti açısından bu mümkün değil. Hal böyle olunca insanlar itiraz etmek için fırsat kolluyorlar. Bazen sokaklarda protesto gösterileri düzenliyorlar. Ancak bazen de stadyumlarda seslerini çıkartıyorlar. Örneğin Tebriz’in futbol takımı Traktor tribünleri ‘Türk dilinde medrese, olmalıdır herkese’ tezahüratı yapıyor. İnsanlar farklı formlarda ve farklı yerlerde olsa da ayrımcılığa karşı seslerini dile getiriyorlar.
Bu sadece kültürel boyuttaki ayrımcılığa karşı olan bir duruş. Farklı alanlarda, ekonomik ve siyasi ayrımcılıklara karşı da insanlar tabii ki direniyorlar. Azerbaycanlılar, ‘Güney Azerbaycan Milli Hareketi’ isimli sosyal hareketle bu ayrımcılığa karşı mücadele ediyor.
Başta da söylediğimiz gibi İran’da pek çok halk ve dil yaşıyor. Ülke nüfusunun çok büyük bir kesimi Azerbaycan Türkçesi, Lurca, Beluçça ya da Kürtçe konuşuyor. Az önce siz de dil üzerinden her halkın aynı anadilde eğitim haklarına sahip olması gerektiğini belirttiniz. Bu hak taleplerinin hepsini ulusal çerçevede nasıl değerlendiriyorsunuz?
Evet haklısınız İran’da daha çok Farsça, Azerbaycan Türkçesi, Arapça, Beşuçça ve Kürtçe konuşuyor insanlar. Diğer etnik grupların dilleri de var (‘Diğer’ diyerek bahsettiğimiz etnik grupların bile nüfusları milyonları buluyor). Ben şöyle düşünüyorum, bu etnik gruplar kendi coğrafyalarında yaşıyorlar ve bir çok durumda onların dili de geri bırakılmış. Dilin üzerine yatırım yapılırsa tabii ki dil de gelişir. Örneğin Türkçe. İran’da Türkçe eğitim yasak olmasına rağmen biz Türkiye’de ve Azerbaycan’da Türkçe’nin nasıl geliştirildiğini görüyoruz. O yüzden bizim dilimiz eğitim için halihazırda çok uygun bir dil. Eğitim için kaynaklar da var. Bunun için Türkiye ve Azerbaycan’dan da yararlanabiliriz. Ama yasaklar var. Sorun içerideki yasaklar.
Bu diğer etnik gruplar için de geçerli. İran’da Araplar yaşıyor ve Arap dilinden farklı dillere yapılan tercümeleri, çevirileri biliyoruz. Oldukça gelişmiş bir dil. Ama diğer diller de bunu hak ediyor. Gelişmiş olsun ya da olmasın insanların hakkı kendi dillerinde eğitim almak ve o dili işleyebilmektir. Bunun örneği birçok ülkede var. Örneğin İsviçre’de birçok dil aynı zamanda eğitim dili. Kanada da aynı şekilde. Afganistan’da bile okullarda farklı diller öğretiliyor. Yanılmıyorsam Taliban bile o yapıyı değiştirmeyeceğini yönetimi ele aldığında söyledi, ama şimdiki durumun ne olduğunu, değiştirip değiştirmediklerini bilmiyorum. Düşünün Taliban bile bunu anlıyor! Hindistan’da da kimi örnekler var ve bu örnekler İran için daha uygun.
Anadilde eğitim aslında bir ülkenin aslında ekonomik gelişmesine de sebep olur. Çünkü insanlar anadilinde eğitim aldıkları sürece daha verimli bir eğitim alıyorlar. Bu nedenle ülkenin bilimine ve ekonomisine katkısı da daha çok olacaktır. Bu bakımdan ben her halkın kendi anadilinde eğitim alma hakkına sahip olduğunu düşünüyorum. Aynı zamanda da etnik grupların birbirleriyle anlaştığı herhangi bir ortak dili hesaba katabiliriz, hatta bu İngilizce bile olabilir.