Tarih: 14.03.2023 16:44

İran ve Suudi Arabistan Yakınlaşması

Facebook Twitter Linked-in

Bizler deprem felaketinin sonuçlarını ve kesinleşen 14 Mayıs seçimlerini tartışırken bölgemizde, İran ve Suudi Arabistan arasındaki görüşmelerde yeni bir sürece geçildi. 7 yıl aradan sonra diplomatik ilişkilerin yeniden başlatılması kararı alındı. İki ülke büyükelçiliklerin karşılıklı olarak açılması konusunda anlaştı. Geçtiğimiz hafta içi İran'ın güvenlik yetkilisi Ali Shamkhani ve Suudi Arabistan ulusal güvenlik danışmanı Musaed bin Mohammed Al-Aibanbu anlaşmaya imza koydu. Ayrıca bu imzalar sadece elçiliklerin açılması gibi diplomatik yakınlaşmayı getirmedi. Aynı zamanda iki ülke 2001 yılında imzalanan bir güvenlik işbirliği anlaşmasının da yeniden gündeme alınmasını kararlaştırdı. Bununla birlikte geçmişte imzaları atılan ama raflarda bekleyen ticaret, ekonomi ve yatırım konularındaki anlaşmalar da aktif hale getirilecek.

Bu yakınlaşmanın hâlihazırda Yemen’de son zamanlarda düşük yoğunluklu da olsa devam eden çatışmaların bitirilmesine, Bahreyn’de devam eden krizin aşılmasına ve çok gündemde olmamasına rağmen Suriye’deki karşıtlığın ortadan kalkmasına zemin oluşturacağına dair bir umut doğurdu. İki ülke arasındaki diplomatik ilişkiler 2016 yılında tamamen kopmuştu. Şii din adamı Şeyh Nimr El-Nimr'in Riyad'da idam edilmesinin ardından Suudi Arabistan'ın İran'daki temsilciliklerine saldırılar gerçekleştirilmiş ve bu yaşananlar sonucunda ilişkiler kesilmişti.

Çin ilginç bir şekilde bu yakınlaşmanın mimarı oldu. Çin’in bu tür sorunlara müdahil olduğuna dair örnek aslında çok yok. Genelde başta Afrika ülkeleri olmak üzere ekonomik ilişki temelli bir diplomasi geliştiren Çin, ekonomik boyutu da olan böylesine çetrefilli bir sorunda siyasi etkisi öne çıkan bir arabulucu rolüne soyundu. Çin’in sürecin yönetimi için görevlendirdiği diplomat Wang Yibu anlaşmayı “diyalog ve barış için bir zafer” olarak tanımladı. Pekin bundan sonra da bu tür girişimlerinin arkasının geleceğini de açıkladı.

Malum olduğu üzere Çin dünyadaki en büyük enerji ithalatçısı konumunda. Sanayisinde çarkların dönmesi için enerji hayati derecede önemli. Çin’i bu anlaşmada motive eden ana unsur petrol denizi üzerinde bulunan Ortadoğu coğrafyasındaki krizlerin kendisine yansıyan olumsuzluklarıdır. Ortadoğu’nun en büyük ticari ortağı olan Çin’in hedefi kendi çıkarlarını korumak için istikrarlı bir bölge inşa etmek.

Peki, Amerika Birleşik Devletleri ( ABD) bu işin neresinde? Aslında ABD şu anda tam olarak nasıl tepki vereceğine dair belirsizlikler yaşıyor. Bir taraftan anlaşmayı desteklerken, diğer taraftan ABD gazeteleri Beyaz Saray’ın gergin olduğunu, Çin’in ABD’ye karşı meydan okuduğunu yazdı. Bunlara rağmen Suudi Arabistan’ın ABD’yle konuşmadan böyle önemli bir süreci başlatması da çok mümkün görünmüyor. Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Sözcüsü John Kirby de bunu teyit etti. Suudi Arabistan’ın kendilerini bilgilendirdiğini ancak Washington'un doğrudan müdahil olmadığını, Yemen'deki savaşın sona ermesi için bu süreci desteklediklerini açıkladı. Ayrıca bu anlaşmanın sürüncemede olan İran ile yapılan nükleer görüşmelere de olumlu katkısı olacağına dair yorumlar da yapılmaktadır.

Bir de işin İsrail boyutu var ki, o da aslında ABD’nin tavrına kesinlikle etki edecektir. Eski İsrail Başbakanı Naftali Bennett’in anlaşmayla ilgili, "İran için siyasi bir başarı, İsrail içinse ciddi ve tehlikeli bir gelişme" diye açıklama yapmasını da bir kenara not edelim.

Her şeye rağmen iki ülke arasındaki ilişkilerin normalleşme sürecine girmesi bölgemiz için bir kazançtır. Umarız ki iki ülke de maksimum derecede dış etkilerden, müdahalelerden ve yönlendirmelerden arındırılmış bir ilişki geliştirme noktasında başarıya ulaşırlar.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —