Tarih: 30.11.2019 16:13

İRAN VE ABD ARASINDA LÜBNAN DEVRİMİ

Facebook Twitter Linked-in

Lübnan'da ayaklanmaların yaşandığı alanlar, bu ayaklanmaların Hizbullah’ın nüfuzuna uzanmasını engellemeye ve ABD ile isyancılar arasında ilişki olabileceği eleştirileri yapmaya çalışan bir ekiple ABD’yi, Lübnan devrimini desteklemeye ve İran'ın başta Lübnan olmak üzere genel olarak bölgede yaydığı yolsuzluk baskı ve terörizme karşı uluslararası sorumluluğunu üstlenmeye çağıran yurt içi ve yurt dışındaki Lübnanlılardan oluşan geniş kitleler arasında yaşanan mücadeleye tanık oluyor.

ABD ile İran arasında Lübnan kurumlarını kontrol etmek ve bunları kendi amaçları ve çıkarları doğrultusunda kullanmak için oynan bir savaş oyunu sergilendiğini söyleyecek kadar ileriye giden bazı analistler var. Dolayısıyla bu durum, Lübnan devriminin amacını etkileyebilir.

Ancak ben analizimde asıl gerçeğin başka bir şey olabileceğini söylüyorum. ABD, kendi iç siyasi kriziyle meşgulken ve Washington önümüzdeki yıl yapılması planlanan başkanlık seçimleriyle ilgilenirken Lübnan için net bir vizyonu da yok. Lübnanlı bazı protestocular tarafından ABD yönetimine yönelik ‘Hizbullah’ın ülkenin kurumları üzerinde uyguladığı ciddi baskı karşısında sivil toplumu desteklemek için gerekli müdahalede bulunmadığı’ şeklinde yapılan eleştiriler de bunun kanıtı.

Ancak İronik olan Hizbullah’ın, ABD’yi protestoları kontrol etmeye ve kullanmaya çalışmakla suçlarken protestocuların, Washington’ı olaylara kayıtsız kalmak ve Lübnan halkının baskıcı yönetime karşı çıkarlarını savunmasına destek olmamakla suçlamasıydı.

Peki, asıl gerçek ne? Bölgesel güç İran ile uluslararası süper güçlerin Lübnan denklemi nedir?

Lübnan ayaklanmasının başladığı Ekim ayı ortalarından bu yana sayıları 2 milyona ulaşan protestocularla Hizbullah ve müttefiki olan diğer güçler arasında tam olarak açık olmasa da bir çatışma yaşanıyor. Hizbullah ve müttefiki olan güçler, gösterilerin önde gelen isimlerini hedef alan karalama kampanyasının yanı sıra başkent Beyrut’ta motosikletli ve motosikletsiz kişiler aracılığıyla protestoları bastırmaya çalıştılar.

Göstericiler Başbakan Saad Hariri'nin istifasının ardından Cumhurbaşkanından yeni hükümetin kurulması için meclis görüşmelerini başlatmasını talep ettiğinde Hizbullah’ın Doha Anlaşması’ndan bu yana elde ettiği kazanımları koruyacak kotaya sahip olamayacağı teknokrat bir hükümet kurulmasını kabul etmediği için bu sürece engel olduğu ortaya çıktı. Hizbullah liderliğinin, devletin silahlı milisleri korumasını garanti altına almayan ve Hizbullah’ın ülkenin güvenliğini kontrol etmesine izin vermeyen hiçbir hükümetin önünü açmayacağı ortada. Bununla birlikte ihtiyaç duyduğu şeylere ulaşmasını kolaylaştıran ve devlet fonlarından yararlanmasını sağlayan bir hükümet istediği de ortada. Bu yüzden Hizbullah’ın protestocuların yapılacak ilk reform değişmesini istedikleri bu saltanatı öyle kolay kolay Lübnan Cumhuriyeti'ne bırakması mümkün değil.

Ayrıca ülkenin güney banliyölerinde Hizbullah’ın üzerinde merkezi hükümet ve Lübnan ordusuna karşı tavizler vermemesiyle ilgili ciddi bir İran baskısı da var. Çünkü İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) açısından Arap ülkeleri, Batı ülkeleri ve İsrail’le mücadele sahası olarak Lübnan’ın kaybedilmesi, stratejik bir risktir.

Ancak Hizbullah, DMO’ya büyük ve nitelikli imtiyazlar sunmayacak. Bunun yerine bir yandan göstericilerin zayıflamasını beklerken diğer yandan Ekim 2019 öncesinde sahip olduğu ekonomik ve güvenlik hegemonyasını sürdürmesine olanak tanıyacak uzun vadeli planlar yapıyor. Bu model, Çekoslovakya'daki reformistlerin Komünist Parti’den bağımsız bir hükümet kurmayı başardığı ‘Prag Baharı’na benziyor. Ancak bir yıl sonra, Sovyetler Birliği askerlerinin başarısızlığı bağımsız hükümetin çöküşüne, Komünist Parti’nin iktidarı yeniden ele geçirmesine ve Prag Baharı’nın gerilemesine neden olmuştu.

ABD’ye gelince Lübnan’la olan denklemi 2008 yılında varlığını tanımasına dayanıyor. Bununla birlikte ABD, El Kaide ve ardından IŞİD gibi terör örgütleriyle mücadele için Beyrut'un güneydoğusundaki Yerze’den askeri ve güvenlik hizmetleri verilmesi karşılığında Lübnan ordusuna yardımlarda bulunuyor.

Eski Başkan George W. Bush döneminin bitiminden Barack Obama'nın başkanlık dönemi süresince ve Trump yönetiminin ilk iki yılında Washington’ın Lübnan politikasında herhangi bir değişiklik olmadı. Lübnan dosyasında, 11 yıl öncesine nazaran herhangi bir değişim olduğunu duymadık. Ancak, Ekim ayında başlayan ayaklanma, ABD yönetimi ve Kongresi'nin Lübnan için yeni bir stratejik plan düşünmesine kapıyı araladı. Özellikle Amerikan halkının Lübnanlıların çoğunluğunun yolsuzluk üzerine kurulu devlet yapısına karşı çıktığına şahit olmalarının ardından bu kaçınılmaz oldu. Washington’daki çevreler, mezhepler ve partiler arasında kalmış, Taif ve Doha formüllerini reddetmek, yolsuzluklara ve milis kurallarına karşı çıkmak için sivil toplum ilkesi etrafında birleşmiş sessiz güçlerin bundan sonra sessiz kalmayacağını düşünüyor.

Washington'da Beyaz Saray, Dışişleri Bakanlığı, Kongre ve düşünce kuruluşları arasında ABD’nin yeni politikasıyla ilgili birçok fikir var. Ancak şimdiye kadar ortaya koyulmuş standart bir dosya yok. Şuana kadar ABD’nin Lübnan politikasını açıktan yürüten kişinin sadece attığı çok sayıda tweetle Dışişleri Bakanı Mike Pompeo olduğunu gördük. Pompeo Twitter hesabından yazdığı bir mesajda, Washington’ın protestocuların ve Lübnan halkının yanında olduğunu söyledi. Bununla birlikte Lübnan hükümetine, parlamentoya ve cumhurbaşkanlığına, güvenilir ve Washington’ın desteğini alabilecek bir hükümet kurulması için baskı yapıyor.

Burada İran’ın Hizbullah ve müttefikleri aracılığıyla Lübnan’da yayıldığını, devlet kurumları içinde egemenliğini genişlettiğini ve devrimi mümkün olan tüm yollarla caydırmaya çalıştığını, ancak ABD’nin ülkenin iç işlerine karışmama ilkesi çerçevesinde herhangi bir müdahalede bulunmadığını görüyoruz.

Bununla birlikte Hizbullah’ın Lübnan’daki gösterilere sızıp, devrime katılıp ABD’ye saldırıp müdahale etmesini istediğinde psikolojik savaş sanatında nasıl bir usta olduğunun orta çıktığına dikkati çekmekte fayda var. Kamuoyu bunun sivil toplumun tutumu olduğuna inanırken, aslında bu tutum, Hizbullah'ın buluşlarının bir sonucuydu.

Öte yandan başkent Beyrut’ta ABD Büyükelçiliği önünde buluşan Lübnanlılar elçilik önünde ABD bayrağı yaktı. Daha önce ise Washington’da yaşayan Lübnanlılarla koordineli olarak aynı noktada Hizbullah ve destekçilerinin kırmızı çizgiyi aştıkları gerekçesiyle protesto gösterileri düzenlenmişti. Lübnanlılar diğer Arap ülkelerinin halklarından farklı olarak yurt içindekiler (4 ila 5 milyon kişi) ve yurtdışındakiler (14 milyon kişi) şeklinde ikiye ayrılırlar. Yurtdışında yaşayan Lübnanlıların, 2 milyonu aşkın nüfuslarıyla en kalabalık oldukları ülke ABD’dir. ABD’deki Lübnanlılar, kurulan hükümetlerde, ABD Kongresi’nde ve hatta Birinci ve İkinci Dünya Savaşı sırasında Amerikan saflarında yer aldılar. ABD ve diğer ülkelere dağılan Lübnanlı bu nüfus, ülkelerindeki ‘Hizbullah kibrine’ ve onun anavatanlarında gösterilere katılan yakınlarına yönelik tehditlerine karşı çıkıyorlar.

Buradan bakıldığında Hizbullah karşıtı direnişin ABD’deki Lübnan nüfusunun içinden başlayacağı ve diğer ülkelere yayılacağı anlaşılıyor. Aynı şekilde Hizbullah’ın hegemonyasına ve iktidardaki tekeline son vermek, protesto meydanlarından çekilmeye zorlamak, Lübnan ordusunun önce Hizbullah’ın askeri gücünü sonlandırması sonra tüm bölgelerde kontrol sağlamasını desteklemek ve 1559 sayılı karar çerçevesinde tüm milislerden arındırılmış bir Lübnan yaratmak için gösterileri destekleyecekleri görülüyor. O günlere ulaşıncaya kadar devrimin halk ve ordu denklemi, yavaş yavaş yerini ordu, halk ve direniş denklemine bırakacak.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —