İran, Türkiye, Azerbaycan ve diğerleri

Süleyman Seyfi Öğün, ülkeler bazında paktlar, yapılan anlaşmalar ve yeni ilişki biçimleri üzerinden; Suriye konusu, su meselesi ve alternatif enerji koridorların mahiyeti üzerinden oluşacağını düşündüğü varsayımlara temas ediyor.

İran, Türkiye, Azerbaycan ve diğerleri

Biden’ın iktidâra gelmesinin ardından yapılan ilk değerlendirmeler, eş anlı olarak ABD-Rusya ve ABD-Türkiye ilişkilerinin gerginleşeceği istikâmetindeydi. Biden ve ekibinin seçim kampanyaları esnâsında yaptıkları açıklamalar hayli sarih bir şekilde bu tarz yorumları destekliyordu. Demokratlara göre Trump, kendi faydasına Rusya’nın ABD seçimlerine müdahale etmesine gözyummuş, bunun karşılığında da Rusya’ya “müsamahakâr” davranmıştı. Bununla da kalmamış, NATO’yu ve ABD-AB bağını küçümsemiş ve ihmâl etmişti. Rusya, bu rüzgârı arkasına almış, “şımarmış” ve NATO’ya karşı cüretkâr tavır ve davranışlar içine girmişti. Trump Çin’i hedefe koymuştu. Hâlbuki Çin ile diplomatik yollardan meseleler hâlledilebilirdi. Esas tehlike, tıpkı Soğuk Savaş zamanlarında olduğu gibi Rusya idi. Biden, NATO’yu ihyâ etmek vaadinde bulunuyordu.

ABD-Türkiye ilişkileri husûsunda zâten herşey ortadaydı. Türkiye de Trump tarafından ihmâl edilmiş, bunu fırsat bilen Erdoğan, Rusya ve İran ile iş tutmuş, NATO konseptlerinin dışına çıkmış, kendisine alan açmıştı. Erdoğan mutlak sûrette devrilmeli, Soçi, Astana gibi zeminler de berhavâ edilmeliydi.

Gelişmeler hiç de beklendiği gibi olmadı. ABD-AB temaslarından hiçbir şey çıkmadı. Son NATO Zirvesi ise tam bir fiyasko olarak tezâhür etti. Nihâyette, ABD-Birleşik Krallık, Avustralya el ele vererek, başta Fransa’ya bel kıran bir çalım atarak ve genel mânâda AB’yi dışlayarak Pasifik’te Çin’e karşı AUKUS’u kurdu. Putin ile görüşen Biden, Rusya’yı devreden çıkarıyor; hattâ kimi çevrelere göre onunla anlaşıyor, Çin karşıtı bir siyâseti odağa aldığını açıklıyordu.

Biden’ın seçim evvelinde yaptığı açıklamalarla eylemleri üzerinden toptan tutarsız olduğunu da iddia edemeyeceğim. İsrâil’e ve Suud ve Körfez Araplarına mesâfe koyacağını, İran ile yumuşayacağını vaad etmişti. Bu vaadlerin şimdilik hayâta geçirildiğini tâkip edebiliyoruz. Türkiye’ye karşı katı ve uzlaşmaz tavrı da pratikte karşılığını buluyordu.

Çizmeye çalıştığım bu resim, kısa zaman zarfında mevcût denklemleri değiştirdi. Süreç hızla İsrâil ve Rusya’yı yakınlaştırdı. Bu yakınlaşma, bilhassâ Sûriye üzerindeki Rusya-İran ilişkilerini her zaman olduğundan daha “sorunlu”; Türkiye-Rusya ve Türkiye-İran ilişkilerini ise daha “kırılgan” hâle getirdi. Türkiye-Rusya ilişkilerindeki sarsıntılar şimdilik Erdoğan-Putin ikilisinin zaman içinde geliştirmiş oldukları şahsî bağlarla dengeleniyor. Ama nereye kadar, bunu kestiremiyoruz. Esas mühim olan, iki farklı “iç kulvarda” olup bitenler. Bunlardan ilki Ukrayna ve Kırım meselelerinde Türkiye’nin, Rusya’nın “hassas” coğrafyalarında ortaya koyduğu siyâsetlerdi. Türkiye’nin attığı adımlar, Ukrayna’ya verdiği askerî ve stratejik destek, Kırım’ın ilhâkını reddeden yaklaşım Putin’in güvenlik bürokrasisini çileden çıkarmış durumda. Putin şimdilik onları yatıştırıyor. Diğer kulvar ise Kafkasya’da olup bitenler. Âzerbaycan-Türkiye ve buna eklemlenen Pâkistan ittifâkı İran’ı son derecede rahatsız ediyor. Türkiye-İran gerilimi hızla tırmanıyor. Daha çarpıcı olan ise ilk günlerden beri dikkât çektiğim ve sorunlu bulduğumu defâlarca vurguladığım İsrâil’in Âzerbaycan’daki varlığı. İlk defâ İsrâil İran’ın bu kadar yakınına gelmiş durumda. İran’ı çileden çıkaran da bu. Bundan sonra Âzerbaycan-İsrâil ilişkilerinin nasıl seyredeceği çok mühim..Bu seyrin, Türkiye-İsrâil ilişkilerinin hâl-i hazırını esas aldığımızda çok düşündürücü tarafları olduğunu görüyoruz. Doğrusu, Türkiye-İran ihtilâfının büyümesi, Kafkasya siyâsetleri îtibârıyla hem Rusya’nın, hem de ABD’nin işine gelir.Diğer taraftan İsrâil bu gerilimi tırmandırmaktan büyük bir fayda sağlar. Nihâyet Türkiye-İran gerilimi AB, bilhassa İran ile yakın ilişkileri olan Fransa’yı son derecede memnun edecektir. Batı kanadından Yunanistan-Mısır-İsrâil, Körfez devletçikleri, son olarak da Hindistan tarafından baskı yiyen Türkiye’nin bir de Doğu’dan sıkıştırılması bu denklemin pekişmesini sağlayacaktır. Mısır-Ürdün, Suudi Arabistan ve BAE tarafından oluşturulan, Irak ve Sûriye’yi içine alan, “Su Meselesi” temelinde yeni “Arap milliyetçiliği” dalgasını da hesâba katmak gerekiyor. Bu dalganın hedefinde, Türkiye ve İran’ı eş anlı olarak Irak ve Sûriye’den tasfiye etmek niyeti yatıyor.

Meselenin enerji akışı üzerinden de değerlendirilmesi gereken boyutları olduğunu unutmamak gerekiyor. İran’ın niyeti Türkiye’yi enerji akışı haritasında etkisiz eleman hâline getirmek ve tekel olmak. Bunun için Bakü-Tiflis-Ceyhan hattının, Türkmenistan petrol ve doğal gazını içine alacak şekilde gelişmesini engellemeye çalışıyor. Bunun yerine, Irak ve Sûriye üzerinden Şii boru hattını hayâta geçirmek istiyor. Rusya ise Türk Akımı dışında alternatif hat istemiyor..

Hâsılı önümüzdeki günlerde bölgede dramatik gelişmelere şâhit olacağız gibi…